Meydan okuma yerine; AB’yi iyi anla!

Abone Ol

Bismillahirrahmanirrahim;

AKP Genel Başkanı, 18. 8. 2017 günü meydan okuyarak Almanya’nın iç işlerine karışma anlamında sözler etti: “Merkel’in partisine oy vermeyin.” Almanya Başbakanı Angela Merkel’in cevabı gecikmedi: “Lütfen, iç işlerimize müdahale etme.” (19. 8. 2017)

Genel prensiptir. Dış politikada başka ülkenin iç işlerine karışılmaz. Dış politika ülkelerin karşılıklı menfaatleri üzerinden yürütülür. İç işlerine müdahale uluslararası hukuka aykırıdır.

Peki, ABD, AB Türkiye’nin iç işlerine karışmıyorlar mı? Darbeler de dâhil pek çok işimize burunlarını sokuyorlar ama yanlış yapıyorlar. Yanlış, yanlışla düzeltilmez. Biz, kurallara uyacağız ki, onların yanlışlarını hatırlatıp doğru olana davet edebilelim. Eğer bunu yapacak ülke kalmazsa, dünyada büyük kaos yaşanır. Huzur ve barışa hasret kalırız. Bugün dünyada, kurallara uymamanın sıkıntısı yaşanıyor.

Dünya küçüldü. Geniş bir iletişim ağı oluştu. Almanya’da 3.5 milyon civarında Türkiye kökenli insan yaşıyor. Tatil vb. sebeplerle Türkiye’de yaşayan pek çok Alman var. Bu insanların yaşadıkları ülkeye uyumu önemli! Yöneticiler onları sıkıntıya sokacak söylemlerden kaçınmalı.

Uzmanlar, Merkel’in koltuğunun sallandığı görüşündeydi. Bu söylemin Merkel’e destek için kullanıldığına ilişkin yorumlar var. Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun değerlendirmesi şöyle: “Erdoğan’ın sözü Almanya’nın iç işlerine karışmaktır. Böyle yaparsanız onlar da bizim iç işlerimize karışır. Kurallar alt üst olur. Erdoğan’ın sözü Merkel’in seçilmesini garantiledi.” (TV 5, Aykırı Gündem, 18. 8. 2017)

ÇELİŞKİYİ BIRAKALIM

TÜRKİYE’NİN AB serüveni tam anlamıyla çelişkiler yumağı. AB üyesi 28 ülkenin en etkili olanı Almanya. Eğer, yukarıdaki söylem Merkel’in yeniden seçilmesi için kullanılmışsa, bu tabii olanı bozacak çok çirkin bir yöntem. İşlerin normal seyrinde yürümesini engeller. Manipülasyona yol açar.

Meydan okuma, bağırıp çağırma ve hamasetle hangi işimizi düzelttik? Dışta pek çok dostumuz bizden uzaklaştı; Türkiye yalnızlığa itildi. İçte nice sıkıntılarla karşılaştık. Söz düellosu için birbirine laf yetiştirme yarışına giren siyasiler, burunlarının dibindeki tehlikeyi göremediler. 80 milyonluk Türkiye, başına sarılan FETÖ belasının faturasını acı bir şekilde ödemekle karşı karşıya bırakıldı. Barış ve kardeşliğimiz yara aldı. Ülkemiz manevi ve maddi alanda büyük bir kayba uğradı.

Darbe girişiminin beyni ABD ve Batı ülkeleriydi. Planladılar, programladılar, hazırladılar, kuklalarını kullandılar, bazı insanları aldatıp ülkesiyle karşı karşıya getirdiler, huzurumuzu bozdular. Hâlâ farklılıkları tahrik edip terör örgütlerini kullanarak vesayet savaşlarını sürdürüyorlar.

Türkiye, sömürgeci Batı’ya karşı tavrını netleştirmeli. Aynı inanç, tarih ve kültürü paylaşan Müslüman kardeşleriyle beraber olma çalışmasına hız vermelidirler. Çözüm Müslümanların birliğinde. Genç nüfus, zengin arazi ve yer altı kaynaklarına sahip olan 1 milyar 800 milyonluk bir gücün karşısında hiç kimse duramaz. Böyle bir güç karşısında, sömürgecilikle varlığını sürdüren yarım milyonluk AB’nin esamisi bile okunmaz.

AB SÖZÜNÜ TUTMUYOR

TÜRKİYE ile AB arasında 18 Mart 2016’da “Vize Muafiyeti Antlaşması” imzalandı. Fakat AB sözünü tutmadı, anlaşmaya uymadı. Türkiye’yi yine aldattı. Başbakan Binali Yıldırım olaya büyük tepki gösterdi: “AB’nin peşinden koşmayacağız, bize madik atıyor.” (3. 12. 2016) Bu sözden hemen sonra, AB’den “zirve yapılması”nı talep etti. İstemeseniz de AB’ye gireceğiz, demeye getirdi. Yani AB’nin peşinden koştu.

Başbakan, başka bir konuşmasında da, AB’nin Türkiye’yi devamlı oyaladığından yakınarak, “Fazla naz âşık usandırır” (Hürriyet, 1. 7. 2017) sözünü etti. Bu çelişkili anlayışla dış politika yürütülür mü?

Türkiye, AB ve dış politikada tutarsızlıktan vazgeçmeli; nerede durduğunu belirlemeli; net ve uygulanabilir bir yol haritasına sahip olmalıdır. Dış politika tutarsızlığı ve belirsizliği kabul etmez.

Hem AB’yi bir medeniyet projesi olarak kabul edeceksin; sonra da Avrupa ülkelerine meydan okuyacaksın!

Bir taraftan, “AB hedefinden dönmeyiz” (Le Figaro, AB Bakanı Ömer Çelik, 8. 9. 2016) diyeceksin; diğer taraftan AB ülkeleriyle kavgaya tutuşacak, demediğini bırakmayacaksın! Bunlar ne yaman çelişkilerdir.

Türkiye, AB içinde hep istenmeyen konumda oldu. Halk da bunun farkında. AB yanlısı olanların sayısı oldukça düştü. Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel hatırlatıyor: “Türkiye hangi yolda gideceğine karar vermeli; ya Batı’ya, ya Şark’a dönmeli.” (7. 8. 2017) Türkiye Müslüman olduğunu fark edip yerini tayin edemeyecek kadar aciz mi?