Mesleğimizin en zor yanı sevdiklerimizin ardından yazmak

Abone Ol

MESLEĞİMİ 45 yılı aşkın bir süredir severek yürütüyorum.

Ama sıra sevdiklerimin acı haberlerine geldiğinde hayatımın en sıkıntılı

anlarını yaşıyorum. Çünkü beynimin içinde geçmişe dönük anılar birbirini

kovalamaya başlıyor. Özellikle de 42 yıl önce Ankara da, Rüzgârlı Sokak ta,

Barış gazetesinde yollarımızın kesiştiği ve o günden bu yana ilişkimizin hep

canlı kaldığı kardeşimin ölüm haberi üzerine kendimi uzun süre toplayamadım.

Kutsal topraklarda ebedi hayata göçen sevgili kardeşim Hasan Karakaya dan söz

ediyorum. Daha doğrusu söz etmeye çalışıyorum. Çünkü saatlerden beri karmaşık

duygular içindeyim. Çoğu zaman düşünce çarklarım boşa dönüyor. Ben bu duyguları

yaşarken sevgili eşi Aysel, çocukları Fatih ve Ayşenur un ne halde olduklarını

tahmin etmekte zorlanmıyorum. Çünkü bu acıyı telefonda Ayşenur un hıçkırıklar

arasında, Dedeciğim. Babamı kaybettik deyişinde daha bir derinden hissettim.

Bu yazıdan maksadım Sevgili Hasanımı anlatmak değil.

Çünkü 42 yıllık dost ve kardeşliği bir köşe yazısına sığdırmak mümkün değil.

Şunu söylemem sanıyorum hislerimi anlatmaya yeterlidir. Sevgili Hasanımın iki

çocuğu Fatih ve Ayşenur bana konuşmaya başladıkları günden itibaren hep,

Dedeciğim diye hitap etmişler, bu hitaptan hep mutluluk duymuşumdur. Bu hitap

bir sevginin, bir yakınlığın, bir benimseyişin ifadesiydi benim için.

Bu yakınlığın kaynağı elbette Hasanımın benimle ilgili

duygu ve düşünceleriydi. Bu ilişki, biri Çorum dan diğeri de Manisa Salihli den

kalkıp Ankara ya gelmiş, burada farklı zamanlarda aynı okulda okumuş ve

Rüzgârlı Sokak ta Barış gazetesinde bir araya gelmeyle başlamıştı. O ilk

karşılaşmada ilişkinin 42 yıl boyunca süreceğini ikimiz de düşünmemişizdir.

Ankara da bir süre farklı gazetelerde iş hayatımızı sürdürmemize rağmen mesai

dışında birlikteliğimiz hep sürdü. Ama bu ayrılık kısa süre sonra yeniden

birlikte çalışmaya dönüştü. Çeşitli gazete ve dergilerin ardından bu defa Milli

Gazete de ben Ankara da, Hasanım İstanbul da aynı havayı teneffüs etmeye

başladık. Geçen zaman içinde bir süre Hasanım Türkiye gazetesinde görev yaptı.

Vakit in yayın hayatına atılışında tekrar aynı gazetede buluştuk. Yıl 1993. Ben

yine Ankara daydım, O İstanbul da. Daha sonra ben tekrar eski yuvama Milli

Gazete ye döndüm. Ama ilişkimiz hiçbir zaman saygı sınırlarının ötesine

geçmedi. Son yıllarda siyasi bir farklılık oluşması da bizim gerek kişisel

gerek aile ilişkilerimizi etkilemedi. Kaynağı sevgi ve saygı olan, çıkara

dayanmayan dostluk böyle bir şey olsa gerek. Ölüm Allah ın emri bunu biliyorum.

Her canlı ölümü tadacak bundan da hiç şüphem yok. Ama Hasanım benim kardeşim

gibiydi ve benden en az 10 yaş küçüktü. Bu bakımdan acele etti ve bu yaşlı

kalbi büyük bir acıya gark etti. Benim ardımdan onun bir şeyler yazmasını

isterdim ama ilahi takdir böyle tecelli etti. Ardından yazı yazmak gibi ağır iş

bana düştü. Çünkü dilimin dönmediğini hissediyorum. Duygularımı ifade temekte

zorlanıyorum. Sevgili kardeşime Allah tan rahmet diliyor, sevgili eşine,

çocukları torunlarım Fatih ve Ayşenur a zor olmakla birlikte sabır niyaz ediyorum.