Meşhurlardan Nükteler

Abone Ol

İlim-irfan sahibi, umur görmüş şahsiyetlerin sohbetleri ve nükteleri de bir başkadır. Yıllar geçtikçe o nüktelerin değeri azalmaz. Bazen güldürür, bazen düşündürür, ama hepsinde de zarif, ince bir mesaj, bir ders vardır. Şimdi sizlere meşhurların nüktelerinden bir güldeste takdim edeceğim. Merhum Cemil Meriç’i bir grup arkadaşla birlikte zaman zaman ziyaret eder, kendisine arzu ettiği kitapları okur, sohbetinden istifade ederdik. Bir gün bir arkadaşımız sık sık merhumun sözünü kesince ve çok konuşunca Meriç şöyle dedi: “Evladım sen ishal-i kelâma tutulmuşsun!” O arkadaş dersini aldı ve ondan sonra her lafa maydanoz olmaktan sakındı. Osmanlı devrinde İstanbul Muhasebe Müdürlüğü, daha sonra Birinci Meclis’te memurluk yapmış olan merhum Tevfik Demiroğlu’nu ziyaret etmiştik. Kendilerinden İstanbul’un işgali esnasında Bediüzzaman’la birlikte bu işgalcilere karşı nasıl mücadele ettiklerini dinledik. Ayrılırken arkadaşımızdan biri, “Efendim kartınız var mı, alabilir miyim ” dedi. Bununla “kartviziti” kastetmişti. Bu zarif İstanbul beyefendisi şu cevabı verdi: “Efendim, kendimiz kart olduk!”

Merhum Mehmet Âkif’in kızı Feride Akçor Hanımefendi ve zevci Muhittin Akçor’la Mehmet Âkif’le ilgili röportaj yapacaktım. Verilen adresi hayli aramış ve o arada randevuya beş dakika gecikmiştim. Röportaj esnasında bana Mehmet Âkif’in randevusuna nasıl sâdık olduğuyla ilgili meşhur hatırasını naklettiler. Dersimi almıştım. O gün bugündür Allah’ın izniyle randevularımı aksatmam, hiç kimseyi bekletmem, sohbetlerime de vaktinde başlarım.

Merhum Osman Yüksel Serdengeçti’yi eserlerinden tanır ve severdik. Ancak kendileriyle görüşüp hatıralarını ilk ağızdan dinlemeyi çok arzu ediyorduk. Bir grup arkadaşla birlikte davet ettik. O sıralar Alzaimer hastalığına yeni yakalanmıştı. Davetimizi kabul etti. Bir arkadaşımız arabayla alıp getirdi. Gece boyunca “güldüren hakikatler”i peş peşe sıraladı. İşte aklımızda kalanlardan bazıları: “Benim hayatımı iki İsmet mahvetti. Biri hürriyetimi mahvetti. Diğeri de zürriyetimi…” Bununla, İsmet İnönü zamanında, yani Tek Parti-Tek Şef devrinde sık sık hapse girmesini kastederek birinci İsmet’in hürriyetini mahvettiğini söylüyordu. Hanımının ismi de İsmet’ti ve çocukları olmamıştı. Bundan dolayı ikinci İsmet’in zürriyetini mahvettiğini söylüyordu.

Üniversite yıllarında kravat takmayışıyla meşhur olmuştu. Bir defasında üniversitede talebeler bir kutlama tertip etmiş, ısrarla kendisini de davet etmiş, ancak kravat takmasını rica etmiş ve bu konuda söz almışlardı. Günü geldiğinde herkes merakla Osman Yüksel’i beklemeye koyulmuştu. Gelince bakmışlar ki yine kravat yok. “Hani söz vermiştin. Niçin kravat takmadın ” denilince şu cevabı vermiş: “Sözümü tuttum. Kravatı taktım.” Hani denilince, belindeki kravatı göstermiş. Böylece Avrupaî bir kıyafet objesine takılı kalanlara ders vermiş.

Ahmet Emin Yalman’ın 1952’de bir suikasta maruz kalıp yaralanması hâdisesinde, hâdisenin faili merhum Hüseyin Üzmez’le birlikte birçok kişi de tevkif edilmişti. Bunlar arasında Osman Yüksel’le Necip Fazıl da vardı. Bu iki tanınmış yazar, “azmettirmekten” dolayı tutuklanmıştı. Osman Yüksel merhum anlatıyor: “Hapishanedeyiz. Bir gün Necip Fazıl bana, ‘Osman ben erdim galiba uçuyorum!’ dedi. Baktım, kendisi üst ranzada. Alt ranzadaki mahkûm sigarasına esrar koymuş çekiyor. Dumanı yukarıya gidiyor. Bizimkisi duman altı olmuş. Kendini uçuyor zannediyor.”

Osman Yüksel yakın arkadaşı merhum Necip Fazıl’la ilgili de pek çok hatıra ve nükte anlattı. Biri de şöyle: “Bizim Necip bir gün Kadıköy’de vapurdan inmiş. Evine gidecek. Öyle belediye otobüsüne, dolmuşa pek binmezdi. Bir taksiye binmiş. ‘Evladım Erenköy istikametine 2,5 liralık götür!’ demiş. O sırada cebinde yalnızca 2,5 lira varmış.”