Meşgul etme sanatı

Abone Ol

“Kovsanız gitmezler!”

Geçtiğimiz günlerdeki gazetelerimizin manşetleri bu iki kelime idi.

Konu yine AKP ve AKP’li kahramanlar...

Bülent Arınç’ın muhalif söylemlerinin Cumhurbaşkanı’nca “O zat yanılması” olarak tanımlandığı ve kalemşorluk peşindeki köşeciler tarafından “Lawrance” elbiselerinin biçildiği o ilk tepki anlarını bu iki kelimeyle yumuşatmak istemiş yöneticilerden M. Ali Şahin.

“Kovsanız gitmezler!”

Neler anlaşılır bu cümleden, neler...

Biz çok kovduk, birde siz deneseniz... Arzusundan tutun,

AKP’nin kovulacakları var ama bir türlü gitmiyorlar, itirafına kadar neler anlaşılmaz ki ..

Fakat buradaki AKP politikasını iyi analiz etmek, iyi çözmek gerek. AKP sözcüsü Şahin, kovulsalar gitmezler derken, adı geçen o muhalif şahısların kalacaklarını bildiklerini ve onları böyle basit bir cümle ile pasifize ettiklerini ilan ediyor.

Kalacaklar da ne olacak

Gider iseler de bir güçleri olmayacak. Zira en sonunda kovulmayı kabul etmiş olduklarından...

Bir partinin iç meselesi, o parti iktidar partisi dahi olsa neden bu kadar meşgul ediyor bu ülkenin insanlarını

Bizim aklımıza takılan ve bir haftadır cevabını aradığımız soru bu  idi.

Bülent Arınç konuştu.

Hayatı konuşmakla geçmiş ve o konuşmalarından bir cümlesi dahi hatırlanmayan bir eski siyasi insan ne demiş olacak ki bugün, incir çekirdekleri bir işe yaramış olsun.

Yurtdışı seyahatindeki Cumhurbaşkanı’nı “O zat” diyerek cevap vermeye zorlaması bir AKP (eski) büyüğünün, kendi kurguladıkları mıdır, yoksa itici güçlerin tezahüratları arasında mı yapıldı her şey

Sonra...

Bülent Arınç’ın o yumuşama demeçleri, ağabeylerim de çok saygı duyarlardı haberleri, olacakları farkettiğinden olmasın

Olacaklar, oldu.

Ankara’daki son terör olayını dahil etmek durumundayız, kayıkçı kavgasındalar havasıyla verilen AKP’li büyüklerin demeç savaşlarına.

Abdullah Gül’ün Ankara seyahatini de hatırlayın. Taraftarı medyanın Sayın Gül rest çekti, gibi duyurduğu o ziyareti...

Bir Cumhurbaşkanı, ülke dışında iken meşgul ediliyor. Ülkesinde, içinden çıktığı partideki arkadaşlarının muhalif medya tv’lerindeki çanak sorulara kepçe daldırdıklarını öğreniyor.

Yetiştirenleri de göz ardı etmemeliyiz bu arada.

Yaptığı seyahati mi değerlendirsin birlikte olduğu bürokratlarıyla, diplomatlarıyla, yoksa arkadaşlarına cevap mı hazırlasın

Kuş avcılarının taşçıları, ne Kuş katliamını akıllarına getirmişlerdir, ne de bir terör katliamının daha olabileceğini...

Cumhurbaşkanı’nın o seyahatinden, “O zat”tan başka akıllarda kalan ne var Üstelik ötekilerin ziyaretleri de sırada.

Kendini hatırlatmak istercesine bu tartışmaların bir ucundan tutmasına da ne demeli sayın Başbakan’ımızın.

Hükümetimin işleri arkadaşlarımın dedikodularından daha önemlidir deyip, icraat dosyalarına yoğunlaşsa daha iyi olmaz mı idi

Kurdukları bir partide, oturabilecekleri bütün koltuklara oturmuş ve birbirlerine makam ikram etmiş insanlar daha ne olmak istiyorlardı ki, geçmişlerinin muhasebesini, yahut dedikodusunu yapmaya soyundular

Dikkatlerine dikkat etmeli değil miyiz

Bilhassa yöneticilerimizin, bizden sorumlu olanların...

Dışımızda yeni yeni ortaklıklar kurulurken, içimizdeki ortaklar, ortaklıklarını eskimiş kabul ediyorlar.

Mesele budur, sorun budur, problem budur!

DEVİRMECİLİK MASA’LI

“Derwal’de eksik olan, onu Almanya’nın başından alan şey, ‘cesaret’ti... O Denizli’de bol bol vardı işte...

Var olduğu için zaten Derwal gibi adamın suratına kapıyı çarpabiliyordu.”

Mustafa Denizli’ye kriko, yazılarının içinden en çok bu satırları sevdim. Sabah’tan Hıncal Uluç yazmış. Sertlik yanlısı olmasına şaşırdım ama, Mustafa Denizli demek ki ancak böyle özetlenirmiş.

Kapı çarpma cesareti, aldı götürdü bizi gençliğimize. MC hükümetleri zamanları...

MC, yani Milliyetçi Cephe hükümetleri, Demirel’in başbakan, Erbakan ve Türkeş’in başbakan yardımcısı olduğu hükümetler... Birine Feyzioğlu’nu da monte edebilirsiniz.

Her partinin sempatizanları partilerinin MC’lerdeki icraatlarını pazarlamaya çalışırken, MHP’liler, cesaret boyutundan girerlerdi konuya.

“Albay, silahını çıkarmış, masaya koymuş.”

Bakanlar Kurulu’nun diğer üyeleri silah nedir bilmezlermiş, silahtan çok çekinirlermiş, hele sahibi emekli bir ihtilalci subaysa...

Kimi MHP’liler bazan silahla yumruğun yerini değiştirirlerdi.

“Albay, yumruğunu masaya bir vurmuş...”

Şair’in “masa da masaymış ha” dediği, o Bakanlar Kurulu masası olmalıydı. İyi dayanmış Albay’ın silahına da, yumruğuna da...

12 Eylül’e doğru böyle masalı masallara bir çoğu inanmıştı insanlarımızın. Hatta o MC hükümetlerinin karşı cephesindekiler de inanmışlardı.

Güneş Motel’lerde hükümet mi kurdular, onlar da istiyorlardı kendilerini tatmin edecek sert mi sert Ecevit icraatları...

İstanbul vilayetinin önünde çevirdikleri reklam filminde, şeyh-ül muharririn Burhan Felek’i kullanmışlardı, inandırıcı olabilmek uğruna.

Şeyh-ül muharririn Burhan Felek bey tam İstanbul’un vilayet binası önünde Ecevit bey’i tutuyor (yakasından mıydı ) ve haykırıyor. 90 yaşındaki adam ne kadar bağırabilir ki

“Kükreyin efendim!”

Ecevit’ten istenen bu. Cumhuriyet’in bütün başbakanlarını görmüş bir Burhan Felek, sol kroşe çak, diyebilir miydi

Hocası Derwal’in suratına kapı çarpmasıyla eşi, dostu, arkadaşları arasında ünlenmiş bir Mustafa Denizli güzellemesi okuyunca, benim aklıma işte bu yaşadığımız geçmiş geldi.

Masaya yumruk vurulmasını cesaret sayan bizler, kapıları çarpmayı da cesaret sayıyor muşuz.

2016’yı yaşayacağız da ne değişecek

CHP’nin yeni bir Anayasa hazırlama komisyonundan ayrılmasını ülkemin bütün gazeteleri, tv’leri ve haber ajansları,

“CHP masayı devirdi!” cümlesiyle duyuruyorsa kamuoyu denilen efkar-ı umumiyeye, devamını merak etmez miyiz

Çıkarken kapıyı da çarptılar mı

“Kelimelerin yumuşaklığı kişinin kararlılığını, bileğinin dönmezliğini, geri adım atmayacağını anlatır” diyor 18 Şubat Perşembe günkü yazısında gazetemiz hocalarından Mahmut Toptaş. Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle “Kavli leyyin” yani en yumuşak kelimelerle konuşmasının emredildiğini bize tefsir ediyor; Musa aleyhisselam Firavun’un karşısına çıktığında...

Vurmadan, kırmadan, çarpmadan kendimizi ve ne istediğimizi anlatamayacak mıyız Kelimelerimiz mi yok dağarcığımızda Yoksa yetersizliğimizi Türkçe’mize mi bağlayacağız, eğitim eksikliğimize mi

Birbirimize kendimizi kapıları kırmadan, masaları devirmeden anlatacağımız günlere girdiğimizde, ne biz yanacağız, ne de yüreklerimiz...

KARA ADAM MİZAHI

CHP Meclis Grup Basın Danışmanı. Sıfatı aynen böyle imiş Sayın ilhan Taşcı’nın. Attığı tweet’te şu dediklerini öğmüş gazetelerinin köşecileri.

“Derhal bir Lanetleme ve Kınama Bakanlığı kurulmalıdır.”

İktidara vuracağım derken, kahramanlığını itiraf etmek değilse, nedir bu ifade, düşünce, kusmuk malzemesi...

Terörün süreceğine bu ne inanmadır

(Yine de hafif söyledik sayın)

TERÖR KAMPANYACILARI

İktidarı, iktidara yakın medyadan değil de AD kartelinin medyasından takip ederse bir insan, olanları öğrenmenin ötesinde, olanların olmasını isteyenlere de biraz yaklaşmış olur.

Efkan Ala, ülkenin İçişleri Bakanı...

Ankara’da patlatılan bombadan sonra şöyle bir mesaj yazmış twitter’ına.

AD devşirmeleri, kalemşorları girişivermişler hemen. Ailemizin kınayıcılarından farkın ne Sen kınayınca mı bitecek terör. (Ne zaman biteceğini ya da daha ne kadar süreceğini biliyor olmalılar, diyebilir burda bir insan, dili varmayarak da olsa...) Saldırının ülkemize yapıldığını nasıl da bildin

Terörden mizah üretmenin zorluğunu aşarmış bir devşirme, çanağı değişince...

Demek kolaylığını yaşamak istemesek de bu iş böyle. Yazıları belge.

Efkan Ala, ülkenin İçişleri Bakanı...

Twitter’ından o üç basit cümleyi yazıp göndermeseydi bunlara, susacaklardı sanılmasın.

Twitter denen bir şey var. İnsan oradan bir kınama mesajı da mı yayınlayamaz, diyerek bir başlarlar ve kâfiye kelimesini birbirine aktara aktara sürdürürlerdi.

Ey İçişleri Bakanı, şiddetle kınadığını twitter’den bari yaz. Ülkemize karşı yapılmış bir saldırı var.

Devşirme aynen böyle yazardı o zaman.

Netice yine bugünkü ulaştığı netice olurdu.

Terörü malzeme yapanları bilmek hakkımızı da kullanmalıyız.

Biz mi

Biz onların nasıl ve nerede ve kimler tarafından kullanılan malzeme olduklarını yazmayı sürdüreceğiz.

Verilen bütün demeçleri okumuş, fakat kimsenin “Ülkemizin gücü test edilmesin” mealinde konuştuğuna rastlamamış.

Diyor ki: Yetkililerimizde derman kalmadığından... Haber güvercinini hangi kampa uçurdukları, ne kadar belli.

Hiç morali kalmadı yetkililerimizin...

Değerlendirme yapmak mı Tedbir olmak mı Dermanları kalmadı, dedik ya... Siz takatları kalmadı, güçleri kalmadı dediğimizi de anlayın bir zahmet...

Vay be’ye gerek yok şimdi ergenlik çağı aklıyla. Zira minarenin kılıfı çoktan hazır.

Birlik ve beraberlik içinde kalarak konuşuyorum gayri, diyor, bir ödül ister gibi...

Birlik ve beraberlik içinde titreyerek diyormuş ki: Ayrıştırıcı dil derhal terk edilmeli, kardeşlik tesis edilmeli.

Biraz önce İçişleri Bakanı’nın kınamasını kınayan kimdi Kardeşlik böyle mi

Düşmanlarımızı da saymış Yedi Düvel’i hatırlamadan, bir Osmanlı Paşasının ecnebi bir diplomata, siz dışarıdan biz içeriden, dediğini aklına getirmeden, işte biz böyle bir ülkede yaşıyoruz tanımı yapmış: Üç tarafı denizlerle, dört tarafı düşmanlarla çevrili bir ülke olarak...

Gerçekten zor şartlarda yaşıyormuş. Son cümledeki itirafını patronu AD görse bari... Maaşına zam istiyor açıkça.

“Vallahi yine iyi idare ediyoruz.”

KALK AYAĞA  MÜCAHİDİM!

Batıl meydanı boş bulmuş koşuyor,

Gücünü topla, yumruğu vur, durur!

Yumruğum hafif deme mücahidim;

Sen salla, vurduran Allah vurdurur!

Belalar atağa geçmiş geliyor,

Kollarını açıp de ki, dur; durur!

Sesini küçümseme mücahidim;

Sen haykır, durduran Allah durdurur!

Haçlı yola çıkmış, işgal derdinde,

Çık önüne hesabını sor, durur!

Dermanım mı var, deme mücahidim;

Çık yola, sorduran Allah sordurur!

Yılan gelmiş boynuna dolanıyor,

Tut pençenle kafasını bur, durur!

Pençem yetersiz deme mücahidim;

Sen kavra, burduran Allah burdurur!

Bozuk düzenler insan öğütüyor,

Yiğidim, Adil Düzen’i kur, durur!

Sayımız yetmez deme mücahidim;

Sen azmet, kurduran Allah kurdurur!..

EKREM ŞAMA