Yatay ve dikey anlamdaki iletişim bağlamlı ibadet, hayatı dipdiri yaşamak ve hayatı anlamlandırmaktır. Çünkü ibadet hayatın tadı, tuzu, biberi yani her şeyidir. Başka bir ifade ile hayat, "ibadet" olarak adlandırılan yaşama biçimidir. Tuz ayrı, biber ayrı olursa ne tuzdan ne de biberden lezzet alınır. Bu yüzden namaz ibadeti hayattan ayrı düşünülemez. Namaz hayatın içindedir, su gibi, tuz gibi. Oruç da, zekât da, hac da öyledir.
Namaz ibadeti müslümanın hayatının içine öylesine nüfuz etmiştir ki bunu farketmemek için gözlerin görmemesi, anlamamak için de zihnin dumura uğraması gerekir. Namaz Hz. Peygamber in Medine ye varışında, hicretin omurgasını oluşturmakta ve "din"in ilk mekânın yapılmasına (mescit) ve müslümanların burada hayat bulmasına sebep olmaktadır. Din, namaz mekânı ile müslümanları birbirine bağlarken Hz. Peygamber e de "hânelik" görevi görmektedir. Şairin demesi de bu yüzdendir:
"Değmesin mâbedimin göğsüne nâ-mahrem eli."
Bütün mesele "namaz ibadeti" ile doğru orantılı bir iletişimin kurulabilmesidir.
Eğer Hz. Peygamber örnek alınırsa, namaz ve mescit müslümanları birbirine bağlayan, kaynaştıran; birey ve toplumun maddî ve mânevî sorunlarına çözüm üretilen bir mekân olarak hayatın merkezinde yer alacaktır. Medine dönemini gözlerimizin önüne getirdiğimizde, Hz. Peygamber i arayanlar onu camide bulurdu. Cami-mescit müslümanın hayata bakışını, hayatı yorumlayışını, insana ve insan ilişkilerine bakışını ifade etmektedir. Cami, müslüman için günde beş defa zorunlu buluşma mekânıdır. Bu da konuşulacak, görüşülecek her şeyin "ibadet" merkezli olması demektir. Cami müslümanın yaşamının "ayar" mekânıdır. Hayatın depdebesi, sıkıntıları, güçlükleri yüzünden maneviyatı deforme olan müslümanın dirildiği, moral bulduğu mekândır cami... Günümüzde ise cami ve namazın hayatın dışına itilmiş görüntüsü, hem namazın hem de caminin işlevine aykırıdır.
Cami, aynı zamanda müslümanın manevî dünyasına hitap etmektedir. Müslümanın manevî dünyasını imar eden mekânın imarı da büyük önem taşımaktadır. Bu yüzden Hz. Peygamber mescit yapımını teşvik etmiş ve bu teşviki ibadet şuuruyla hayata geçirenler camileri, hayatın bütün aktivitelerini onunla özdeşleştirmeye ve onun çevresinde yapmaya çalışmışlardır.
Cami, yediden yetmişe bütün müslümanların ihtiyaç duyduğu mekânların ortak adı olmuştur. Okulundan hastahanesine, yemekhanesinden hamamına kadar Geniş alanıyla, güvenli ortamıyla herkese hitap eden cami merkezli külliye, insanın manen huzur bulduğu bir "sosyal mekân"dır. Cami, hayatla "iletişim" kurulan bir yerdir. Dolayısıyla namaz ibadeti müslümanın hayatla iletişim kurmasının bir vasıtasıdır. Çünkü müslüman hayatın sahibidir. Hayatın sahibi olan müslümana, hayata sahip çıkması için namaz "vesile" olmaktadır. Öyle bir vesile ki hayata renk veren, biçimlendiren, sahip çıkarandır. Onu hayatın merkezinden çıkardığınız zaman, hayatınızın sahibi başkaları oluyor, onlar boyuyorlar hayatı kendi renklerine Siz o rengi istemeseniz de, o rengin gölgesinde hayat sürmeye mahkûm oluyorsunuz.
Namaz ibadeti, cami denilen mekânı zorunlu kılmış, cami de hayatı sosyalleştirmiştir. Sosyalleşen hayat içerisinde hayatın diğer ihtiyaçları ortaya çıkmış ve onlar zaman içinde "estetik" bir özellik kazanarak, yeni yeni anlayışların, düşüncelerin ve sanat eserlerinin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Dünyanın her tarafında, en büyük sanat eserlerinin dinî merkezler olduğu görülür. Çünkü insanlar mânevî olgunluğu, ölümsüzlüğü burada görmektedirler.
Dünyanın her tarafında müslümanların ibadetlerini rahat ve huzur içinde yerine getirebilmeleri için birbirinden güzel ve ilginç mimari eserler yapılmıştır. Bu durum diğer alanlara ait ihtiyaçların farklı şekillerde ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Söz gelimi mimari yapıların hat gibi, çini gibi sanat eserleriyle süslenmesine vesile olunmuş ve bu alanlarda ölümsüz eserler bırakan sanatçılar yetişmiştir. Onlar yaptıkları eserleri ibadet aşkıyla meydana getirmişler, daha sonraki zaman dilimlerinde her bir fert bu eserlere yeni ürünler, yeni anlayışlar katmayı üzerine vazife bilmiştir. Namaz ibadetini ve camiyi hayat ile özdeşleştirmedikçe namazı anlamak mümkün değildir. Aksi halde namaz "yatıp kalkmak"tan farksız bir hareket biçimi olmaktadır. Namazı bu hale indirgemek, namazı işlevsizleştirmek ve namazı anlamamaktır.
Namaz ibadeti ile hayatı bütünleştiren bir "ibadet anlayışı", hayatla da diğer aktiviteleri ibadet şuuru içinde bütünleştirecektir. İnsanın her aktivitesi namazın motive ettiği bir aktivite ve bir ibadet şuuru kazanacaktır. Böylece insanların hayatını kolaylaştırmak ve insana hizmet etmek adına yapılan her aktivite bir ibadet olmaktadır. Okumak, yazmak, ilim öğrenmek, insanların faydasına ve kullanımına yönelik sanat eserleri yapmak, namazın motive ettiği, namaz merkezli ibadet olma özelliğini ve de güzelliğini kazanacaktır.
Günümüz çalışma düzeni ve çalışma ortamları kendi şartlarını ürettiği için "cami" hayatın dışına itilmiş gibi görülebilir. Mekân bağlamlı düşünüldüğünde, doğru gibi görünen bu husus, her hâlükârda namazın vazgeçilmezliği ile ortadan kalmaktadır. Çünkü her ne suretle olursa olsun namaz, "namaz mekânı"nı zorunlu kılmaktadır. Dolayısıyla günümüz şartlarında namaz kendi çözümünü kendisi üretmektedir, ramazan ayı geldiğinde günlük yaşamı düzenleyen oruç gibi... Hz. Peygamber in, "Yeryüzü bana mescit kılındı" hadisi bağlamında her iş yerinde müslüman, namaz ibadetini yerine getirmekte ve namazla, namazın işle irtibatını koparmamaktadır. Bu sebeple modern hayatın şartları mescidi mobil hale getirmiştir.