ANKARA’DAKİ terör saldırısı, Türkiye ve bölge açısından yeni bir döneme işaret ediyor. Başkentin hedef seçilmesi, açıkça bir meydan okuma ile eşdeğer. Türkiye’ye bölgesel yeniden dizaynda çizilen kırmızıçizgileri çiğnememesi için gözdağı veriliyor. Bu çizgiler aşıldığı takdirde, herhangi bir dış düşman ile çatışmaya girmeden, iç tehditler-terör üzerinden neler yapılabileceği mesajı verildi.
Ankara’da gerçekleştirilen bombalı saldırı, Türkiye’ye yönelik dolaylı bir savaş ilanıdır ve bu savaş şu an için “buçuklar” üzerinden yürütülmektedir. Hedef, öncelikle ülkede siyasi bir krize yol açmak suretiyle, hassas-kırılgan tüm fay hatlarını harekete geçirmek ve meydana gelecek deprem ile Ankara’nın direncini kırmaktır. Diyarbakır sonrası Ankara’nın hedef seçilmiş olması işte bu açıdan bir tesadüf değildir ve fazlasıyla manidardır!
***
Dolayısıyla, bir önceki yazımızda da altını çizdiğimiz üzere Türkiye artık “bir buçuk savaş stratejisi”nden yedi düvel ve onların uzantıları konumunda olan terör örgütleri ile “yedi buçuk savaş” durumuna geçmiştir. Rusya’nın alana girmesi ve Türkiye ile yaşanılan gerginliğin derinleşme eğilimi gösterdiği ve NATO’nun verdiği mesaj sonrası bu saldırının gerçekleşmiş olması oldukça dikkat çekicidir. PKK ile birlikte IŞİD (DEAŞ) isminin de yüksek sesle dillendirilmesi dikkatlerden kaçmamalıdır. Türkiye iki yarım tehdit ile bir anda bir savaşın içine sürüklenmeye çalışılmaktadır. Etnik ve mezhepsel vurgular bu açıdan önemlidir. IŞİD ile bu mezhepsel hassasiyet daha da çeşitlendirilmek istenilmektedir. Bundan sonraki önleyici stratejinin ve alınacak tedbirlerin bu gerçeklik üzerine inşa edilmesinde fayda mülahaza edilmektedir.
***
Mesaj kadar önemli olan bir diğer husus ise, Türkiye’nin bu tür terör eylemlerine karşı öncesi ve sonrası itibarıyla ne kadar hazırlıklı-dirençli olduğunun test edilmesi olmuştur. Ortaya çıkan vahim tablo, çok bir söze ihtiyaç göstermemektedir. Nitekim ilk dakikalardan itibaren görüntüler eşliğinde yapılan değerlendirmeler, eleştiriler sanki Türkiye’nin ilk defa böylesi bir durum ile karşı karşıya kaldığı şeklinde bir hava ortaya koymuştur. Saldırının önlenememesi bir kenara, sonrası itibarıyla kendisini gösteren çok boyutlu koordinasyonsuzluk durumu bile, terörle mücadelede acil durum/kriz yönetimi noktasında Türkiye’nin kat etmesi gereken mesafenin bir hayli uzun olduğunu göstermiştir.
Kırk yılı aşkın bir süredir terör tehdidiyle karşı karşıya kalan bir ülkede bu hususun çok ciddi bir şekilde sorgulanması ve bu noktada yeni bir yapılanmaya gitmesi gerekmektedir. Aksi takdirde Türkiye, bu tür terör eylemleri üzerinden çok rahat bir şekilde bir kaos ortamına sürüklenebilir.
***
Bu tür eylemlerde bombanın kullanılıyor olması da, işte bu yüzden bir tesadüf değil. İlk defa PIRA (Geçici İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu) tarafından dinamitin icadıyla birlikte etkin bir şekilde kullanılmaya başlanılan bu yöntem, günümüzde hibrit savaşların ve terör örgütlerinin vazgeçilmez bir silahıdır. Küçük ve güvenli olmasının ötesinde yol açtığı çok boyutlu tahribat, tam da bu silahı-yöntemi kullananlar açısından istedikleri korku ve panik havasını fazlasıyla vermektedir.
Patlama sonrası ortaya çıkan tablonun yol açtığı psikolojik tahribat, önü alınamadığı takdirde çok daha büyük olaylara, sonuçlara yol açabilmektedir. Asıl önemli olan da budur. Psikolojik tahribat, terörle mücadelede direnci kırmanın ötesinde, duygusal kopuşlara yol açmakta, önü alınamadığı takdirde iç savaşların önünü açmaktadır.
Bu patlamaların devam etmesi ve beraberinde ortaya çıkan zafiyet durumu işte bundan dolayı devletleri çok daha zor bir duruma düşürmektedir. Çünkü devlete olan güven ciddi şekilde bir sarsıntı geçirmekte, hatta devlet ve onun güvenlik güçleri bir hedef haline bile getirilebilmektedir.
***
Dolayısıyla, Türkiye’nin bir an önce bu tür eylemlerin önünü kesmeye yönelik tedbirler alması gerekmektedir. Sınır ötesinde güvenlik arayışları kadar, sınır içerisinde de bir takım düzenlemeler kaçınılmazdır. Günümüz şartlarında terör saldırılarını önleyici eylemler-tedbirler kadar, saldırı sonrası ortaya çıkan kriz durumunu başarılı bir şekilde yönetmek zaruri bir hâl almıştır. Bunun için de topyekûn bir müdahale-mücadele stratejisinin uygulanması gerekmektedir. Bu da, öncelikle kurumlar arası güven, paylaşım, etkin bir işbirliği-koordinasyon ve bu bağlamda bir üst çatının inşası demektir.
Bu husus üzerinde yazmaya devam edeceğiz...