Mehmed Âkif'in çocukluk döneminden kareler?

Abone Ol

Bugünlerde seçim çalışmalarından arta kalan zamanlar da bir yakınıma katkı noktasında onun hazırladığı "Mehmed Âkif"le ilgili  kitabı tashihe çalışıyorum. Tashih sırasında bana çok ilginç gelen merhum Âkif in çocukluk dönemine dair bazı hususları bu vesileyle  sizlerle de paylaşmak istiyorum:

"Sarıgüzel de Sarı Nasuh Mahallesi, 12 numaralı ev.

55 sene evvel sarıklı bir adam her sabah bu evin kapısını açar, iki çocuğunu sokağa emanet ederdi. Bu çocuklardan biri kızdı, öteki erkek...

Erkek Âkif ti... Bu sokak o kadar tehlikesizdi ki çocuklar sıra kahvelerin arkasındaki mekteplerine korkusuzca gidebilirlerdi.

Çocukların babası Hoca Tahir Efendi erkenden kalkar, çocuklarını kendi eliyle yıkar, kızının saçlarını tarardı.

Tahir Efendi titiz denecek derecede temizdi... Hâtta yine kendi gibi hoca olan başka bir Tahir Efendi den "temiz" lâkabıyla tefrik olunurdu. Tahir Efendi nin terbiye usûlünde dayağın yeri yoktu. Çocuklarını bir kere bile dövmedi.

Yalnız oğlan çocuğa karşı biraz sert davranırdı. Çünkü bu çocuk biraz haşarı idi. Her sabah mektebe giderken kapıda oğluna sıkı sıkı tembih ederdi:

Dersine çalışmazsan bu kapıdan giremezsin.

Besbelli Âkif dersine çok çalışıyordu ki her akşam bu kapıdan içeri girebiliyordu. Fakat kapıdan girince de tek ağacı olan bahçeyi allak bullak ediyordu.

Âkif in masala merakı

Gece komşusu Baise Hanım masal söylemeden dünyada uyuyamıyordu.

Hâtta bir gece:

Âkif uyuyacak! diye masal söyleyen Baise Hanım yavaş yavaş Âkif den evvel uykuya dalıyor.

Çocuk bir cevizi mangalda kızdırıp Baise Hanım ın parmağına yapıştırıyor. Cızzz!...

Âkif in tahsili

Âkif in annesi çocuğunun muhakkak sarıklı olmasını, medreseye geçmesini istiyor. Fakat babası:

Hanım... diyor, çocuğun medresede okuyacağı şeyleri ben evde kendisine okuturum.

Bu suretle baba oğlunu Mülkiye İdadîsine kaydettiriyor. Lâkin bu kayıttan dolayı baba ile oğul sevinecekleri zaman kâtip:

  Kayıt harcı! diyor.

O zaman Hoca Tahir Efendi oğlunu bir köşeye çekiyor, kimseye göstermeden kesesini çıkarıyor. Paraları sayıyorlar. Fakat kayıt harcına yetişecek kadar para yok.

O zaman Hoca Tahir Efendi cebinden saatini çıkarıyor, oğluna gösteriyor. Gümüş bir saat

Fakat tam bu esnada kâtip onları görüyor. Yanına çağırıyor:

Harcı yarın verirsiniz!... diyor. Bu suretle de gümüş saat satılmaktan kurtuluyor.

Hazin bir hatıra

Aynı hadise kitabın bir başka yerinde ise Üstad ın kızı olan Cemile Hanım tarafından şöyle anlatılıyor:

Bir gün mektebe giderken çantamın eskiliğinden dolayı ağlamıştım. Onun üzerine babam bize bir çocukluk hatırasını anlattı:

  Babam beni İdadî mektebine yazdırmak üzere götürdü. Kaydettiler. Fakat mektebe verilmesi lâzım gelen bir para istediler. Babamın mevcudu kâfi gelmedi.

Baktım çok canı sıkılmıştı. O sırada cebinden saatini çıkardı. Evirip çevirip bakmaya başladı.

  Baba, niye saate bakıyorsunuz dedim.

  Bu gümüştür, dedi; bunu terhin edersek istedikleri parayı alabiliriz.

 Babamın beni okutmak için gösterdiği bu fedakârlık karşısında çok müteessir oldum. Ağlamaya başladım.

Baba dedim, ben mektepten vazgeçtim. Haydi gidelim.

 İşte çocuklar biz bu şerâit altında okuduk. Siz şimdi çantanızın rengi biraz solmuş diye ağlıyorsunuz.

Peki, baba sonra ne oldu Mektebe gitmediniz mi

Gittim. Babamın parası çıkışmadığını görünce itimat ettiler. Sonra verirsiniz, dediler "

 Akif in çocukluk dönemiyle ilgili hatıralar elbet bunlardan ibaret değil. Fakat üstadın kitabını okurken insani vasıfların ayyuka çıktığını görüyorsunuz. Hele bir dostunun çocukluk dönemiyle ilgili olmasa da, bir hatırası var ki; Üstad Âkif i  bütün yalınlığıyla anlatmakta:

Rıza Efendi nin teessürleri

Şimdi Rıza Efendi, Üstad ı rahmetle yâd eder ve:

Artık dünyanın neş esi kalmadı. Âkif in vefatı beni çok sarstı. Şimdi hissediyorum ki ihtiyarlık üzerime çöktü. Onu düşündükçe ona yaklaşmak istiyorum.

O, ne yüksek bir insandı! Onun şâhika-i faziletine erişmek ne mümkün! Fakir, yetim bir çocuk görse kesesini boşaltırdı. Parası yoksa ağlardı. Arkadaşını teşvik ederdi. Ahbabının kesesini kendi kesesi gibi, kendi kesesini de ahbabının kesesi gibi bilirdi. Nazarında paranın hiç kıymeti yoktu. Elinden gelse yeryüzünden fakr ü sefaleti kaldırırdı. İnsanlara karşı o kadar hayırhahtı!"