Medyanın sorumluluğu!

Abone Ol

Medya sözde yasama, yargı ve yürütmeden sonra dördüncü güçtür. Ama bizim gibi demokrasisi oturmamış toplumlarda medya siyasetin dizayn edilmesi için, insanların zihinlerinin dönüştürülmesi yönünde var gücüyle çabalar. Hafızanızı tazelersem, 28 Şubat bühtanın, post modern darbenin olduğu günlerde hakim paradigmaya hizmet eden medya, Fadime-Emire-Müslüm haberleriyle insanların zihinlerinde dönüşümler yapabilmek için günlerce yayınlar yaptı.  Cumhuriyet tarihinin gelmiş geçmiş en başarılı hükümeti, Cennetmekan Erbakan hocamızın Başbakan olduğu Refahyol hükümetini alaşağı edebilmek için, FETÖ elebaşından bile beyanat alıp manşetlerinde değerlendirdi. Cennetmekan Erbakan hocamız, 28 Şubat darbesinden yıllar sonra Milli Gazete ekibi olarak bizleri Hidiv Kasrı’nda toplamış ve darbe ile ilgili şunları söylemişti: “Bu darbe esnasında diğer tüm medya kuruluşları üzerimize tankla topla gelirken, bizleri savunan bir avuç medyanın durumu ise mantar tabancası gibi kalmıştır”… 28 Şubat’la ilgili kendisiyle röportaj yaptığım rahmetli Mehmet Ali Birand, “Yatacak yerimiz yok” demişti. 28 Şubat’ın aktörleri yargılandı, değişik hapis cezalarına çarptırıldı… Ama Cumhurbaşkanı af yetkisini kullanarak hepsini affetti… Maalesef 28 Şubat’ta hakim paradigmaya hizmet eden, Türkiye’de demokrasinin paspas edilmesine göz yuman medya mensupları için hiçbir şey yapılmadı. Başörtülü bacılarımızı ikna odalarına hapsedip üniversite kapılarından sokmayan örümcek zihniyetli CHP’liler için herhangi bir şey yapılmadı. Birincilikle olarak mezun olduğu okulunda konuşma yapmasına bile müsaade edilmeyen başörtülü bacımıza zulmedenlere dokunulmadı.. Askeri vesayetin brifinglerine koşuştura koşuştura giden yargı mensuplarına yönelik de hiçbir şey yapılmadı. Hükümeti alaşağı edebilmek için tüm imkanlarını kullanan gardrop devrimcisi işadamlarına da dokunulmadı. Bütün bunları unutmadık, unutturmayacağız!

***

Yaklaşık bir haftadır İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik yolsuzluk ve terör operasyonlarını medyadan ilgiyle izlemekteyiz. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, terör iltisakı olmasa da yolsuzluk suçlamasıyla tutuklandı ve Marmara Cezaevine gönderildi. Yandaş medya özellikle, kamuoyu nezdinde yapılan operasyonlara rıza üretmek için elinden geleni ardına koymuyor. Bir avuç muhalif medya ise CHP’nin yurt genelinde yaptığı protesto gösterilerini, Saraçhane mitinglerini yayınlıyor. Burada bir konuya dikkat çekmek istiyorum: Bu protesto gösterilerini yayınlayan bazı medya kuruluşlarında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın annesine ve ailesine karşı hakarete varan ifadeler yer aldı. Bu ifadeler canlı olarak yayınlandı… Hakaret, tehdit sözüm ona küfür hiçbir zaman ifade hürriyeti kapsamında değerlendirilemez. Hele bir insanın annesine yönelik hakaret kabul edilecek bir durum değildir. Nitekim RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, “Cumhurbaşkanımızın annesine yönelik ağır ifadeleri, hakaretleri ifade hürriyeti kisvesi altında yayınlayan medya kuruluşlarına en ağır yaptırımları uygulayacağız” açıklaması yaptı. İslam dininde anne mukaddestir… Peygamber Efendimiz (sav) “Cennet annelerin ayakları altındadır” buyurmaktadır. Yine Peygamber Efendimiz (sav)’e bir sahabe gelir ve sorar, “Ya Resulallah, en çok kime iyilik edeyim?”… Resulullah (sav) “Annene” der… “Ondan sonra kime iyilik edeyim?”… Resulullah (sav) “Annene” cevabını verir… Sahabe, “Daha sonra kime iyilik edeyim?” diye sorunca, Resulullah (sav) “Annene” cevabını verir… Sahabe, “Daha sonra kime iyilik edeyim?” diye sorunca, “Resulullah (sav) “Babana” cevabını verir… Anne de baba da mukaddestir… Bir siyasetçinin fikirlerine katılmayabilirsiniz, yaptıklarını onaylamayabilirsiniz…Ama, kullandığınız üslup, zehirli bir dil olmamalıdır… Ne diyordu bir düşünür: “Söylediklerinin hiç birisine katılmıyorum, ama bunları savunabilmeni demokrasi adına destekliyorum”… Muhalif medyanın bu protesto gösterilerinde ifade hürriyeti çerçevesinde yaptığı bu hakaret içerikli yayınlar hiç yerinde olmamıştır. Bu zehirli dil, Türkiye’de siyasetin dilini de, üslubunu da sertleştirerek ülkemizi karaya oturtacak bir zemine doğru sürüklemektedir. Siyasetçilerin de özellikle kullandıkları dil ve üslubu kamuoyunu galeyana getirecek şekilde kullanmamaları büyük önem taşıyor. Zira, hepimiz aynı geminin yolcusuyuz…