Medyanın sorumluluğu!

Abone Ol

Gazetecilik, ruhunda muhalefet olan bir meslektir. Hiç kimsenin göremediğini göreceksiniz, hiç kimsenin duyamadığını duyacaksınız, gördüklerinizden, duyduklarınızdan, edindiğiniz bilgilerden insanların hayrına olacak doneler, argümanlar ortaya koyacaksınız.

İnsanlar, okudukları veya izledikleri şeye bakarak, “Bu memleketin böyle sorunları varmış. Bu sorunların çözümü için yetkililerin devreye girmesi gerek” diyecekler.

Ve gazetecinin ortaya koyduğu argümanlar, belli bir konu üzerinde insanların kamuoyu oluşturmasına neden olacak. Gazetecilik, sisteme muhalif olmaktır. İnsanlar için hiçbir şey ifade etmeyen, bürokratik, oligarşik ve sahte demokrasi kırıntılarına karşı çıkmaktır. Tam anlamıyla demokrasiyi özümseyecek, benimseyecek, insanların bünyelerine hakim kılınmasını sağlayacak bir çalışmayı yapabilmektir, tam anlamıyla enformasyon amaçlı gazetecilik.

Medyanın işleviyle ilgili sürekli bir şeyler yazıyoruz…. Medya, bilgi verir, haber verir, insanları bilgilendirir, yönünü, ufkunu, zihnini açar. Ama, bugün hem yazılı hem görsel medyamızın temel işlevi, insanları eğlendirmek, hoşça ve boşa vakit geçirmesini sağlamaktan başka bir şey değil!

1980 sonrasında hayatımıza giren özel olarak televizyonlar, bugün ahlaksızlığın, arsızlığın, gayri meşru ilişkilerin milyonların gözünün içine bakarak yaşandığı bir “ahlaksızlık kutusu” haline getirildi. Özellikle yemek programlarıyla, kadın kuşaklarıyla örfümüzün, ananemizin, aile kavramlarımızın, bizim için değerli ve kutsal olan tüm kavramlar yerle bir eden formatta kurgulanarak gerek programlar olarak, gerek diziler olarak gözümüzün içinde sokuldu. Öğle ve öğleden sonraki kadın kuşaklarında rezil kepaze aile yaşantılarını milyonların önünde faş eden acayip tipler üzerinden reyting damıtmak en olağan hale geldi. Geçtiğimiz aylarda üstüne üstlük bir yandaş kanalda buraya edebimizin izin vermediği bir skandal gündeme geldi. Bu skandala RTÜK, gözlerini, kulaklarını tıkadı…. Programa yayın durdurma cezası bile vermedi! 2036’ya kadar Aile ve Nüfus yılı ilan eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, acaba bu kepazelikleri seyretmiyor mu?

Televizyonların sarıldığı reyting müessesesi, insanlarımızın mahremiyetini payimal etti, kötülükleri içselleştirdi…

Yemek programlarında ise Türklerin misafirperverliği, misafirlerin de önlerine konulan her şeye “Allah artırsın, Allah bereketini versin” diyerek teşekkür ettiği geleneksel sofra adabımız yok edildi. Gayri meşru ilişkilerin içselleştirildiği, kötülüklerin sıradanlaştırıldığı, ahlaksızlıkların vaka-i adiyedenmiş gibi sunulduğu diziler ise, kelimenin tam anlamıyla aile müessesemizi hedef aldı . Bu dizileri ekranlara getirenler, “İnsanların kötü ile iyi algılamaları vardır. Eğer istemezlerse bunları seyretmesinler, başka bir kanala zap yapsınlar” gibi akıl dışı bir tavsiyeleri var. Bu dizileri ekranlara getirenlerin bilmedikleri şey şudur: İnsanların maraz merakları vardır….

Ekranlara getirilen ahlaksızlıklar, düzenbazlıklar, madrabazlıklar, ensest ilişkiler, yeğenin amcasının karısıyla yaşadığı ahlaksız ilişki vs. insanların maraz meraklarına hitap ettiği için, ortaya konulan bu rezilliklerin izlenme oranı her zaman yüksek olacaktır.

Televizyon programları ve medya, insanları suça teşvik etmiyor ama, ahlaksızlıkları, suçları, gayri meşru ilişkileri sıradanlaştırıyor, basitleştiriyor, insanların zihinlerinde “Toplumda böyle şeyler de olabilirmiş” empatisini uyandırıyor.

Bu  konuda geçtiğimiz dönemde izlediğim bir psikiyatrist bir tartışma programında, “Medyanın dört işlevi vardır. Bilgilendirmek, haber vermek, eğlendirmek, ticaret yapmak. Medya sürekli vır vır, dır dır edemez, eğlendirir” demişti. Medyanın toplumu biçimlemek adına üstlendiği önemli fonksiyonu “eğlenceye indirgeyen” bu anlayışa kesinlikle katılmıyoruz. Medya, bu hocanın dediği dört fonksiyonu da yapabilir. Ama, bunları hem dengeli biçimde yapmalı, hem de enformatik misyonu diğer işlevlerden bir adım önde olmalı.

Vur patlasın, çal oynasın! Böyle medyacılık anlayışı ancak eski Sulukule’de olur!