Yıllar önce başlayan ve hâlâ devam eden çarpık bir medya
algısı var. Bunun bir örneği,1991de CNNin Körfez krizini sunuş biçiminde
ortaya çıktı. Modern dünya insanı, elinde cips paketiyle, "online"
savaş izleme zevki yaşadı! İzleyicilerin savaş anını canlı yayında futbol maçı
gibi izlemeleri, sistematik duyarsızlaştırma olarak yorumlandı.
Ekrandaki savaş gerçeği ile aynı ekrandaki dramatik film
kurgusu arasında algı kayması yaşanabiliyor. Modern kentlerden, bir değer
taşıyan şehirlere doğru kanalize olan çarpık algılar var.
Bu konunun uç verdiği nokta gençler. Yetişkinliğin hangi
temel üzerinde yükseldiği yüzyıldan bu yana psikolojinin konusu. Ergenlik
yılları, yetişkinliğe geçiş sancısının yaşandığı önemli bir dönemdir.
Çocukluktan yetişkinliğe evrilen birey, yoğun duygular altındadır. Çalkantılı
bir rotada ilerler. Ebeveyniyle zaman zaman çatışırken, arkadaşları arasında
yarış içinde, yeni rolünü oynamaya çalışır.
Genç bireyin bu psikolojisine, sanal alanın olumsuz
etkisi de eklenince, "sorun" farklı noktalarda uç vermekte. Aile içi
iletişim, eğitim ve başarı, sosyal çevre, arkadaşlık ilişkileri ve genç bireyin
kırılgan ruhsal yapısı. Her alanda bir başkalaşma yaşanıyor. Sosyal ağ
iletişimi sıradan bir ilgi olmaktan çıkıp, insan algısı üzerinde değişime neden
oluyor. Bireye yeni bakış açısı kazandırıyor. Subliminal mesajlardan, oyun
karakterlerine kadar yaşanılan bir dolu etkileşim var. Örneğin çizgi film
karakterleri, yirmi yıl öncesine kadar "ortalama insan" figürlerini
yansıtmaktaydı. Ne var ki şimdilerde bu filmler, bir algı oluşturup, özendiren
modellere dönüştü. Örneğin incecik manken tiplemeleri ile daha çocuk yaştan
itibaren, özendirilen model algısı oluşturuluyor. Bu yönlendirmenin önemli
yanı, kadının moda akımlarına uyumunu sağlayarak, sektörlerin değirmenine su
taşımak. Daha canalıcı nokta ise modern insanın ilgi alanını, moda, zayıflama
ve bir tür amatör diyet uzmanı olmasını sağlamak.
Sanal dünyanın manüpülatif haberler çarpıtmaları geçen
yüzyıldan bu yana konuşuluyor. Küresel medya, şimdi de dramla magazini, trajedi
ile komediyi aynı banda taşıyor. Duygu erozyonu yaşayan insan ağır manipülasyon
altında. Medyatik insan, sanal insan derken, eksile eksile insan ruhsuz bir
nesneye dönüşüyor. Bunun en belirgin göstergesi ise, küresel düzlemde boy
gösteren ana akım bakış şablonlarıdır: "Dünyada gelişmiş ülkeleri yok
etmek isteyen kötüler var", "kola eşliğinde hamburger yemek mutluluk
verir", "sokakta cips atıştırmak strese iyi gelir",
"özgürlüklerin beşiği gelişmiş ülkelerdir", "din duyarlığı
taşımadığınıza üzülmeyin, hümanist olun yeter."
GERÇEKLE KURGU
ARASINDA
Bunun yanı sıra gerçek ile mecaz arasında anlam kayması
da uzun zamandır tartışılmakta. Sosyal medya bu alana yeni boyutlar kazandırdı.
"Beğeni" üzerinden şişirilen egolar yoluyla "sanal
kahramanlık" bir rol model olarak gündemde. Örneğin bir dizi film
marifetiyle Filistinlilere yaşatılan haksızlıkların intikamı alınıyor. Bir
başka gün spor müsabakasında alınan galibiyet, bir ülkeyi dize getirme heyecanı
verebiliyor. Sanal ya da "asosyal" medyanın etki alanı genişledikçe,
büyük resimde insan nesneleşmekte.
Gençlerde gerçek ile kurgu arasındaki karmaşa yalnız
algıları deforme etmiyor. Gençle yetişkin arasında ve özellikle yaşlı kuşak
arasında derin yarılma var. Genç bireyin içinde yaşadığı imgesel algı ile
yetişkin insanın doğal beşeri algısı arasında çatışma yaşanıyor.
Gençler arasında hızla yayılan "light"
takılmalar kişiliğe yerleşebiliyor. İnsanlar arasında öteden beri var olan
nüktedanlık, ince dokundurmalarla gönülden gönle kurulan köprü idi. Bugün
yaşanılan tuhaflıkta ise, en yalın gerçekliğin bir espri ile
itibarsızlaştırılmasına tanık oluyoruz. Orta yere atılan kristal bir vazo gibi,
kutsal ifade ya da mahrem bir duygu, rahatça "geyik" konusu olmakta.
Daha tuhaf olanı, bu tür deneyimden sonra "pişman" ya da
"mahcup" duygular yerine, savunmacı bir tutumun sergilenmekte.
Mizah ile sahici algı arasındaki karmaşada, yaş skalası
giderek yukarıya tırmanıyor. Yeni kuşak yerli değerlerden heyecan duymuyor.
Yükselen değerler küresel iletişim ortamında paylaşılan şeyler. Bunun yanında,
sosyal ağlarda paylaşılan kutsal içeriklerin davranış üzerinde etkisi oldukça
zayıf. Sosyal medyaya düşen ne varsa ruhundan yalıtılmış sanki. Paylaşma ve
beğeni heyecanı öteki duyguları baskılıyor. En yalın hakikat, sosyal ağ fonu
önünde mecaza dönüşüyor. Manevi duygu derinliği sığlaşırken, inanç duygusu
kalpten akla doğru evriliyor. Ancak yeryüzünü sabitesini sağlayan dağlar her
çağda varlığını sürdürmektedir.
DAHA AZ YORULAN
GENÇLER ZAMANI
Yorulmak , yeni kuşakların giderek yabancısı olduğu bir
kavram. Böyle bir ortamda genç kuşaklara şu soruyu soralım: En son ne zaman
yoruldunuz Bilgisayar başından ayrıldıktan sonra bir süre kendime gelemedim;
arkadaşlar oyunda beni zorladılar. diyenler çıkabilir. Fakat Kendimi yatağa
zor attım; üzerinde çalıştığım web tasarımı nihayet bitti diyenler de vardır
aramızda. Bir başka soru şu: 24 saat içinde bir insanın hayatına ışık
tutabildin mi Büyük çabalar kadar küçük dokunuşlarda olabilir. Bazen güzel bir
söz de kelebek etkisiyle anlam katar insanlığa: Kendi halinde, göz kapakları
aşağı inmiş bir arkadaşımıza yaklaşıp merhaba, nasılsın demek iphone hediye
etmekten daha değerli olabilir.
Tabiat bütünlüğünden yani kozmik sistemden çıkan insanın,
ruh sağlığı bozuluyor. Anlam adına ne varsa bir çaba ve yorgunluk eseri olduğu
unutmamalı. Bir sorumluluğu yerine getirmek ya da faydalı bir iş yapmak insanı
yorar; ama bu tatmin duygusu kalbe huzur verir.
Sanal ekranın büyüsü öyle ki; parmak ucuyla dünyayı
önünüze yığabilirsiniz. Bir tık kadar yakın kolaylıklar, kopyala yapıştır
çözümler heyecan veriyor. Fakat bu kolaylıkların ardında saklı bir sır var;
geçmiş kuşakların birikimi ve yorgunluğu! Yetersiz imkân ve birikim nedeniyle
her kuşak sonrakinden daha çok yorulmuştur. Bize gelince, bizden daha çok
yorulan önceki neslin çocuklarıyız. O halde her birimizin kendimize sorması
gereken bir soru var: Geleceğe hangi yorgunluğumuzu miras bırakacağız
Karıncalar harıl harıl çalışarak hak ettikleri kış
uykusuna hazırlanırlar. Sahip olduğumuz değerler ve yaşadıklarımız, karıncadan
çok çalışıp onlardan az dinlenmeyi gerektiriyor. Üzerimizde ki bir başka hak
var ki, bizi yeni yorulmalara davet ediyor: O halde boş kaldın mı yine kalk yorul
ve yalnız Rabbine yönel *
*İnşirah Suresi,