Medine vesikası ve toplumsal barış

Abone Ol

Bismillahirrahmanirrahim;

ALLAH Resulü (S.A.V.) Medine’ye hicret ettikten sonra 3 temel icraat yaptı. 1. Mescidi Nebi’nin inşasını başlattı. 2. Ensar ve Muhacirler arasında kardeşliği tesis etti. 3. Farklı dinlerden olanlar arasında toplumsal barışı sağlamak için Medine Vesikası’nı hazırladı. Bu, Medine şehir devletinin kurulması demekti.

O dönemde Medine’de 3 farklı dinden insan yaşıyordu. Çoğunluğu Yahudilerdi. Beni Kaynuka, Beni Kureyza, Beni Nadir olmak üzere 3 Yahudi kabilesi vardı. Bir grup da Hıristiyan! Müslümanlar Medine’ye hicret edince bu şehrin ana unsuru haline geldiler. Birlikte yaşayan 3 farklı toplumun ilkeleri olmalıydı. Toplum, “düzen” demekti. Hele, “âdil” olursa daha kalıcı olurdu.

Allah Resulü (S.A.V.) 3 farklı toplumun ileri gelenlerini, birbirinin haklarını gözetmeleri konusunda bir araya getirdi. Gerçekte bunlar birbirine zıt, hatta düşman gruplardı. Fakat bir arada yaşarken ortak menfaatleri vardı. Güvenlik, iç barış, ortak düşmana karşı şehrin birlikte savunulması gibi.

Ortak konular görüşüldü. Farklı unsurlarla ortak noktalarda birlikte karar alınacak; birlikte hareket edilecekti. Şehri ilgilendiren açık ve yakın tehlikeler karşısında gruplar birbirine destek olacaktı. Kararlaştırılan konularda sözlerini tutacaklardı (622 yılı).

Medine Sözleşmesi veya Medine Vesikası olarak anılan bu metin dünya tarihinin ilk yazılı anayasası kabul edilir. Dünyanın savaşlar, iç çatışmalar ve terör ateşiyle kavrulduğu günümüzde, Allah Resulünün (S.A.V.) öncülüğünde hazırlanan Medine Vesikası’ndan alınacak büyük dersler var.

ORTAK NOKTALAR BULALIM

BİR ülkede iç barışın; dünyada huzur ve güvenin sağlanmasının anahtarı, iyi niyetli, şefkatli, merhametli, görevini “emanet” şuuruyla yapan, maneviyatı yüksek yöneticilerin varlığıdır.

Emeviler, Abbasiler, Selçuklular, Osmanlılar gibi İslam toplumları, dozaj farkıyla bir arada yaşayan unsurları Medine Vesikası ışığında birlikte yaşatmaya çalıştılar. Hatta medeniyeti bu farklı unsurlarla birlikte kurdular.

Yaşadığı dönemde, Erbakan Hoca, Türkiye ve dünyada toplumsal barışın nasıl sağlanacağını göstererek öğretti. Türkiye’de kaba kuvvet ve şiddet gibi toplumsal barışı dinamitleyen yöntemlerden uzak durdu. İnandığı doğruları fikir, izah, ispat, ikna yöntemini kullanarak anlatmaya çalıştı.

Erbakan Hoca, Türkiye toplumunun tamamını ilgilendiren “ortak noktalar” buldu. İttifak edilen konular üzerinden mücadelesini yürüttü. Sömürgeci güçler, Türkiye’deki işbirlikçileri aracılığıyla Erbakan ile halkın arasına kalın duvarlar ördüler; ama zaman Erbakan’ın sunduğu çözümleri doğruladı. Halk, “Erbakan hep haklı çıktı” sözünü etmeye başladı. Her kesimden insan hayırla andı.

Erbakan Hoca, İslam ülkeleriyle iyi ilişkiler geliştirdi. İttifak ettikleri konular üzerinden onlara yaklaştı. Suudi Arabistan krallarıyla “iyi iletişim” halindeydi. Onlar kutsal topraklarımız üzerinde söz sahibiydiler. Yanlış kararları İslam dünyasına zarar verirdi. İzah ve ikna yöntemiyle onların yanlışlara düşmemesi için çalıştı. İçlerinde belirli kıvama gelenler oldu. Filistin’de karar mercii olan Yaser Arafat’la ilişkilerinde de bu yaklaşımı görüyoruz. Erbakan’ın İslam dünyasında “hürmetle” anılması bu yüzden!

İÇ BARIŞ İHTİYACI

İÇTE ve dış dünyada yaşanan olaylar çok hassas bir süreçten geçmekte olduğumuzu gösteriyor. Siyaset kurumunun çok dikkatli olması gerekli! İtidalli, uzlaşmacı ve toplumsal barıştan haberi olmayan hırslı ve kaprisli yöneticiler Türkiye’ye, hatta bölgemize büyük zararlar verebilirler.

Siyaset kurumu, herkes ve her kesim için “ortak konular, ortak söylemler” bulmak zorunda. Toplum, birbirinin halinden anlamalı. Hepimiz bu coğrafyada birlikte yaşıyoruz. Birbirimizden faydalanacağımız; birbirimizden öğreneceğimiz çok şeyler var. İttifak ettiğimiz konular üzerinden birbirimizle iletişim kurarsak; ayrılık konuları azalacak; belki de ortadan kalkacaktır.

Barış ve uzlaşı ikliminde birbirimizi daha iyi anlarız. İnsanlar birbirinden emin olur; pozitif yaklaşırlar. İslam da barış ortamında daha hızlı yayılır; insanlar anlatılanı dinler. Peygamber Efendimizin (S.A.V.) Hudeybiye Barışı’nı yaptıktan sonra dünyadaki devlet başkanı ve kabile reislerine İslam’a davet mektupları göndermesi tesadüfî değildir.

Saadet Partisi’nin 82 milyon halkımızı ilgilendiren ortak konular üzerinden kucaklayıcı bir üslup kullanması halkın takdirini kazanmaktadır. Diğer siyasi partiler bundan ders almalı. Bloklaşma, kamplaşma, ayrıştırma Türkiye’ye zarar verir. Bunu, etnik grup, mezhep ve bölge farklılıkları üzerinden sömürgeci güçler yapmaktadır. Sömürgeci güçlerin söylemine ayak uyduramayız.

Devletin ana karakteri “adalet”tir. Adalet mülkün (devletin) temelidir. İç barışın en hızlı sağlanmasının yolu “adaletin egemen kılınması”dır. “Adaletli olmak” devlet yöneticilerinin başta gelen meziyeti olmalıdır.