Meczuplar ve Fenomenler

Abone Ol

Bir felsefe terimi olarak fenomen, görüngü; gözlenebilen, duyularla algılanabilen her şeyi, her olgu ve olayı anlatan Fransızca asıllı kelimedir. Felsefede somut, algılanabilir ve denenebilir olay ve nesne olarak tarif edilir. Bir nesne, olay ya da sürecin nesnel gerçekliğini vurgulayan ifadedir. Kant, fenomeni, duyularla algılanamayan mutlak gerçek anlamında kullandığı numen terimine karşıt olarak, duyularla algılanabilen şeyler için kullanmıştır. Numen ise (kendinde olan şey), Kant felsefesinde fenomenin ötesindeki bilinemez ve tanımlanamaz (gerçeklik), (gerçek bilgi) manasındadır. Numen bilinmeyendir, deyişini bizler daha çok aslının ve düşüncesinin ne olduğunu kestiremediğimiz, samimiyetinden şüphe duyduğumuz kimi insanlar için kullanmışızdır. Fenomenoloji görüngübilim yani bir nevi zahiriyye olarak tarif edilmiş, kurucusu sayılan Edmund Husserl›e göre ise fenomenolojinin ele aldığı konu, algısal ve deneysel nesneler dünyası değil, nesnelerin özü olarak belirtilmiştir.

Fenomenin halk arasında kullanımının karşılığı olarak şimdilerde hayranlık uyandıracak kadar dikkat çekici olan şey veya kişi kastedilmektedir. Son zamanlarda halk arasında kullanımı oldukça yaygınlaşan bu ifadenin kullanımına örnek olarak (internet fenomeni) tabiri söylenebilir. Bu ifade bahsedilen olgunun internette çokça insan tarafından takip edilmesini, izlenmesini, hayranlık uyandırdığını ve meşhur oluşunu anlatır.

İnsan normalde ifade güçlüğü çeken bir varlık olmamıştır. Tüm muhatabiyetler, işteşlikler, faaliyetler onun sosyal bir varlık oluşuna delalet eder. İletişim kurmak, iletişmek insan için hiçbir zaman güç olmamıştır ve tanışmak, konuşmak, görüşmek, karşılaşmak hayat için tümüyle sıradan kabul edilebilecek şeylerdir. Kimselerin geniş kitlelerce bilinir, tanınır olmaya veya öyle görünmeye ihtiyacı olmamıştır. Daha doğru ifadeyle tanınırlık, insan teki için tarihin hiçbir kesitinde ihtiyaç olarak algılanmamıştır. Boy boylayıp soy soylayabilmek ve hak edilen ismi almak için kahramanlık göstermek bu zümreden sayılmasa gerektir. Kahramanlık göstermede yapılan bir iş, gerçekleştirilen bir şey vardır ve sadece tanınırlık, bilinirlik için eylenen şey kahramanlık olarak görülmemiştir. Bir insan olur olmaz herkes tarafından neden tanınmak, görülmek, sevilmek istesindir ki? Böyle bir şey bir tür psikolojik rahatsızlık olsa gerektir.

Dijital ortamda görsel veri imkanının artmasıyla birlikte birtakım insanlar kendini ifade etme gayretine düşmüşlerdir. Ve kendilerinde ifade edilecek nitelikte bir şeyin var olup olmadığına bakmaksızın sadece bilinirlik sağlamak amaçlı saçma sapan uğraşlara girişmişlerdir. Güya iletişim kurmaya dönük tüm basit aparatlar derhal edinilmiş, yaygınlaşmış ve kanıksanıvermiştir. Bir yeteneğin sergilenmesi ile başlayan tanınırlık furyası, sakarlıkların güldürmesi, seslerin kaotik hüznü ve nihayet sıradan, ayırt edici hiçbir özelliği olmayan hal ve hareketlerin seyirlik malzeme gibi sunulmasıyla devam etmiştir. Böylece birçok insan, hemcinslerinden farklı herhangi bir özelliği haiz olmaksızın bilinir kılınmış, adına da fenomen denmiştir. Medya fenomeni, sosyal medya fenomeni, internet fenomeni vs… Bu türden bir tanınırlık durumuna eskiler ‘sakar eşek gibi’ benzetmesi yapardı. Şimdilerde sakarlığın tanınırlık için gerekliyse sakarlığa, tüm çağrışımları üstlenmek pahasına eşekliğe rıza gösteren insanlar türemiştir. Onları bu halleriyle meczuplara benzetmek elbette tuhaf olacaktır, çünkü meczup iradi olarak bir tanınırlığı, bilinirliği üstlenmemiştir.

Eskiden köylerin, kasabaların, kentlerin anlı şanlı meczupları olurdu. Yediden yetmişe herkesçe tanınır, bilinir, çoğu zaman insanlar tarafından sevilirlerdi. Onların varlığı, mekanın kimliğine oluşturan unsurlardan biri kabul edilebilirdi. Bir mahal meczubuyla tanınır; herkes o meczubu bilirdi. Toplum içinde onların ayrı, ayrıcalıklı bir yeri ve önemi olur, kimse onları tahkir etmez, aksine sahiplenirdi. Bir meczubun hayata dair takıntısı her ne idiyse o konuda kendisiyle alay edilmez, göz yumulur, o takıntı doğrultusunda hareket edilirdi. Söz gelimi meczup çubuktan bir at edinmişse onun gerçek bir at olmadığı asla söylenmez, icabında at muamelesi gösterilen çubuğun önüne arpa, saman konulur, çifte atma ihtimaline karşı yanına çok yaklaşılmaz, bağlandığı yerde o çubuktan ibaret ata özel bir ihtimam gösterilirdi. Nal çakılması icap etmişse nallanır gibi yapılır, sulanması gerekliyse sulanırdı. Özetle meczubun gönlüne kimse dokunmaz, onu üzmemeye, doğru bildiğini yanlışlamamaya özel bir ihtimam gösterilirdi. Kendini bilmez haylaz çocuklar dışında kimse onlara rahatsızlığına dair bildirimde bulunmaz, onlar da kimselere bir zarar vermez, kârı ya da yararı olmazdı. Bu kârsız yararsız meczuplar dönemlerinin mutlak fenomenleriydiler. Tanınır olmak için hususi bir gayret sarf etmez, gayri iradi olarak herkesçe bilinirlerdi.

Şimdinin fenomenlerinin akli melekelerini elbette sorgulayacak değiliz. Bilinirlik, tanınırlık derdinin tedavisi mümkün olan bir rahatsızlık olduğunu söylemekle iktifa ederiz. Tanınırlık bağlamında meczuplar ve fenomenler arasında benzerlikten öte hiç kimseyi delilik bahşeden o pınarın suyundan içmekle itham etmeyiz. İnsana, eşyaya, varlıklara yönelik zararsızlık da aramızda rehabilite edebildiğimiz meczuplara mahsustur diyebiliriz.