Mebus Ağa

Abone Ol

Biz Burdur da askerlik yaparken, Tugayda üç sınıf asker

vardı. 1. Çilekeş, cefakâr ve 18 ay askerlik yapanlar. Bunlara Mehmetçik

deniliyordu. 2. Bizim gibi, üniversite mezunu olup da çıkan kánundan istifade

ederek dört ay askerlik yapanlar. Bizlere de Mehmet Bey deniliyordu. 3.

Kendilerine Almancı da denilen Gurbetçiler. Bunlar paralı askerlik yapıyor ve

yaklaşık 20 günde tezkere alıyorlardı. Bunlara da Mehmet Ağa deniliyordu. Bu

sınıflandırma kendi aramızda espri konusu olmuştu. Hepimiz birbirimizle

arkadaştık, kardeştik. Komutanlarımız çok iyi, mert, vazifelerini ciddiyetle

yapan insanlardı. Onların da katkısıyla bütün tugayda samimî bir aile havası

vardı. Doğrusu bu ya, Burdur sırf bu askerlik hatırasından dolayı gözümde

tütüyordu. Önceki sene iki numara delikanlının yemin merasimini bahane ederek

Burdur a tugaya gittim. Yemin merasimini izledim. Bu defa çakı gibi askerlerin

tamamı Mehmetcik idi. Ne Mehmed Bey vardı, ne Mehmed ağa

Bizim askerlikteki bu sınıflandırmayı parlamento tarihi

içerisinde de yapabiliriz. Kurtuluş Savaşı yıllarında görev yapan

milletvekilleri Mehmetçik idi. Kût u lâyemut yaşayacak kadar maaş

alıyorlardı. Düşünün, İstiklâl Marşı Şairimiz merhum Mehmed Âkif in giyecek bir

paltosu bile yoktu. Daha doğrusu palto alacak parası yoktu.

Bu Birinci Meclis ten sonrakilere Mehmed Bey

diyebiliriz. Bunların durumu bu ilk devre milletvekillerine göre daha iyiydi.

Hele 1965 ten sonra durumları daha da düzelmişti. Ankara ya geldikten bir

müddet sonra araba alabiliyorlardı. Ancak bunların yükü bayağı ağırdı. Hastası

olan, iş talep eden, resmî dâirede işleri takılan, elhasıl başı ağrıyan,

tanıdıkları bir milletvekilinin kapısını çalıyordu. Bu bakımdan çoğu gece

gündüz çalışıyor, neredeyse evlerinin yolunu unutuyorlardı. Geçenlerde Adnan

Öksüz kardeşim yazdı. Kütahya Milletvekili merhum Ahmet Derin, Ankara da

tuttuğu bir daireyi fakirlere, garibanlara tahsis etmişti. Dayım Mehmet

Bozgeyik, 1973 te MSP milletvekili olarak parlamentoya girmişti. Zaman zaman

Ankara ya yolum düştüğünde yoğun çalışma temposuna bizzat şâhit olmuşumdur.

Seçmenlerini sabahleyin evinde kahvaltıda ağırlar, bir kısmıyla Meclis te

görüşürdü. Ne odaları vardı, ne sekreterleri. Meselesi olanlarla Meclis in

kulisinde buluşur, yemek vakti ise onlarla birlikte yemeğe giderdi. Daha sonra

da ya hastaneleri dolaşır, ya da bakanlıkları Şehrimin milletvekillerinden

Mustafa Yılmaz da örnek milletvekillerindendi. Bir ara bakanlık da yapmış olan

bu hemşerim, tıpkı merhum Ahmet Derin gibi Ankara da bir daire tutmuş, otel

parası veremeyecek durumda olanları burada misafir etmekteydi. İşin doğrusu

ANAP devrine kadar milletvekilliği çileli bir işti. ANAP iktidarı zamanında

milletvekillerinin özlük hakları bayağı düzeldi. Milletvekilleri emeklileri

bayağı iyi maaş almaya başladılar. Mecliste büroları oldu. AKP iktidarı zamanında

milletvekillerinin durumu daha da iyileşti. Büroya ilaveten sekreterleri oldu,

şoförleri oldu. Bizim askerlikteki tâbirler Ağa milletvekili oldular. Sağlık

hizmetindeki düzenlemelerden ve memur ve işçi alımlarının merkezî sistemle ve

imtihanla olmasından sonra iş yükleri eskilere nispetle- bayağı hafifledi.

Yıllardan beri çevremde, milletvekiliyle görüşmeye

gideceğim diyene hiç rastlamadım. Şahsen bu yaşa geldim, TBMM ye bir

milletvekiliyle bir iş için görüşmeye bir defa gittim. Semtimizin camiinin

inşaatı tamamlanmıştı. Ancak imam yoktu. Eş, dost bana, bir imam kadrosu

alamaz mıyız diye müracaat etti. Onların itelemesiyle Ankara ya gittim.

Talebelik yıllarından tanıdığım Hüsrev Kutlu Beyin kapısını çaldım. Sağ olsun,

ilgilendi. Oraya, buraya başvurdu, neticede havamızı aldık. Bir kadro alamadık.

AKP iktidarı daha sonra yaklaşık bir buçuk milyon kadro açtı, memur ve işçi

alımı yaptı. Ankara da bir kere daha görmüştüm, yeni devre milletvekilleri,

eskilere göre gerçekten âğa sayılırdı. Onlara Mebus Bey den ziyade Mebus

Ağa demek daha yakışmaktaydı.