Türk Dil Kurumu’nun kurumsal internet sayfasında “Güncel Türkçe Sözlük” diye bir bölüm var. Oradan baktım. “Darbe”nin anlamı şu:
“Bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak hükûmeti istifa ettirme veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi devirme işi.”
Bu tanımlama ışığında soralım;
Yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla başlayan, TIR’ların durdurulmasıyla devam eden süreç bir darbe süreci midir
Eğer bir darbe yapılmak istendiyse, bu darbeyi yapanlar var, öyle değil mi
Bu darbeyi yapmak isteyenler kimler
İsrail ve Amerika’da bir gurup ve buna Türkiye’den destek veren Cemaat mi
Peki, darbe yapmak, seçilmiş iktidarı illegal yollardan düşürmek ya da düşürülmesine yardımcı olmak yasalarımıza göre suç değil mi
Suç.
O halde bu suçlular neden devlet tarafından tespit edilip yargı önüne çıkarılmıyor
Hadi diyelim Amerika ve İsrail’e bu anlamda bir şey yapamıyorsunuz.
“Örgüt” dediğiniz yapı, kimlerden, hangi enstrümanlardan oluşuyorsa bunları bulup mahkeme önüne çıkarmak gerekmiyor mu
***
Yolsuzluk ve rüşvet operasyonu, ısrarla, 28 Şubat süreciyle “paralel” değerlendiriliyor.
Evet, 28 Şubat buz gibi bir darbeydi. Seçilmiş, sandıktan çıkmış bir iktidar, asker-medya-yargı-işadamları ve bazı sivil toplum kuruluşlarının aleni baskısıyla istifaya zorlandı.
Hükümet el değiştirdi. Milli Görüş lideri, 54. Hükümetin Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’a büyük mağduriyet yaşatıldı.
Şimdi böyle bir tablo var mı
İktidar ve iktidarı destekleyenler, yolsuzluk ve rüşvet operasyonunu, TIR’ların durdurulmasını, bazı yargı mensuplarının “zaman ayarlı” harekâtını, varlığına yönelik tehdit olarak algılıyor ve tüm bunları “darbe” olarak nitelendiriyor.
Böyle bir algı elbette olabilir. Bu ülke bugüne kadar birçok darbe ve darbe teşebbüsü yaşadı. İktidar aygıtı, bugünkü hükümetin elinde; kimlerse, kimlerden oluşuyorsa, bu darbecileri bulup hesap vermelerini sağlamak da bu iktidarın görevi.
***
Sayfayı çeviriniz, lütfen!
Son tartışmalarda iktidar kadar mes’ul olan bir kesim de kuşkusuz Cemaat.
Pınarhisar’dan bu yana partiyi ortak kadrolardan oluştur, el ele yürü, yağan aynı yağmurda ıslan, kadroları birlikte kullan, havuzdan birlikte istifade et, sonra da birden karşısına geç.
Birden değil elbette; dershanelerin kapatılacağının açıklanmasından sonra.
Bir kere ilke olarak dershanelerin kanun yoluyla kapatılmasına karşı olan biriyim.
Ama sormazlar mı; “Türkiye’de eğitimin bu kadar berbat olduğu, 4 bakanın gidip 5 bakanın gelmesiyle eğitimin yap-boz tahtasına döndüğü…” şimdi mi akıllara geldi
Dershaneler tartışmasının başladığı birkaç ay öncesine kadar eğitim mükemmeldi de, şimdi mi paspas oldu
Özetin özeti; masum değiliz, hiçbirimiz…
OH BE RAHATLADIM…
Çok fazla dışarı çıkmak âdetim değil. Mecbur kalmadıkça gazeteden dışarı adım atasım gelmiyor. Artık yaşlandım da, bakmayın fotoğrafıma, yaş 50’yi geçti.
Geçenlerde, Ankara’lı yıllarımdan bu yana tanıdığım bir TV programcısı arkadaşım, “Gel gündemi konuşalım…” deyince, fırsat bu fırsattır deyip atlayıp gittim.
Program başladı…
Söz, cemaat-iktidar çekişmesine gelince , “Aslında bu da bir proje…” diyecek oldum, cümlelerim birden ağzıma tıkıldı.
“Demokrat” bir çizgiden geldiğini bildiğim programcı arkadaşım izin verseydi şunu söyleyecektim;
“İktidarın bugüne kadar ekonomi-dış politika-kültürel-siyasi (vb) alanlarda gerçekleştirdiği icraatlar, dışta ve içteki büyük güç odakları ile uzlaşarak ifa edildi. AKP’yi 11-12 yıldır kimler desteklediyse şu anda o güçler gitmesini istiyor. Kavga da burada düğümleniyor…”
Oh be! Dedim, rahatladım.
EĞİTİM SİSTEMİMİZ S.O.S. VERİYOR…
Demokrat Eğitimciler Sendikası Genel Başkanı Gürkan Avcı’nın şu tespitlerine ne diyorsunuz Buyursunlar; “Eğitim sisteminde derslerin ve müfredatın felsefi arka plana kavuşturulması ve eğitimle ruh, muhteva ve ideal verilmesi gerekir. Eğitim reformlarında biçimsel, şekilsel tedbirler öne çıkıyor. Marifet ve hikmet yerine kuru bilgileri kafaya yığıp duran ezberci sistem ile sınav-test çözme için eğitim yapma hakim oluyor. Okullarla testlerle öğretilenlerin temeline inerseniz -ilkel, kaba, çağdışı pozitivist hurafeler ve jakoben söylemleri görürsünüz. Eğitimin bu ruhsuz hali ne öğrenciyi motive ediyor ne de öğretmeni.
Ortaokullarda, liselerde zıvanadan çıkan tütün, alkol, uyuşturucu kullanımı, çarpık cinsellik gibi ahlâkî çöküntüler bu eğitimin acı meyveleri değil mi Bu ülkenin hırsızları, yolsuzları, darbecileri ve teröristleri kaba ve ilkel hurafeleri öğreten bu eğitim sisteminin yan ürünleri değil mi Bu kabilde düşünce ve projelerimizi paylaştığımız MEB Müsteşarı Sayın Yusuf Tekin’in mevcut eğitim sistemine yeni bir ruh ve form kazandırma adına ifade ettiği çalışmalarının biran önce hayata geçirilmesine ihtiyaç vardır.
Türkiye’nin eğitim sistemi de, Türkiye’nin başına örülen çorapların tamamı da ithaldir. Dünyada Batı’ya anlamsız ve içi boş şekilde yüzünü dönüp yürüyen tek millet biziz. Kökünden ve kadim mecrasından koparılmış, ucube eğitim sistemimiz yüzünden ne yaptığını, nereye gittiğini bilmeyen bir millet haline getirildik. Şaşkın ördeğe çevrildik. Türkiye Türkler’indir deniliyor fakat işin aslı ne yazık ki öyle değil, hiç olmadı! O kadar savaşlar, şehitler, kan ve gözyaşı döktük, büyük sıkıntılar ve acılar çektik fakat Türkiye sadece kâğıt üzerinde bizim! Genetiği bozuk bu eğitim sistemi yüzünden bu asil ve nazif millet sadece kandırıldı. Tarih yazan bu toprakların aslan yürekli çocukları oyuncak haline getirildi.
Tarihimizi bile onlar yazdığı için gerçekleri dahi bilmiyoruz. Sağcı, solcu, muhafazakâr, ülkücü hiç fark etmedi çünkü farkına varmadan herkes onların senaryosunun figüranı oldu ve kim kazanırsa kazansın onların çıkarlarına hizmet etti. Bizim eğitim sistemimiz kendi çocuklarını hormonlayıp, kökünden koparan ve derin salahiyetten dışlayan bir rejim paratoneridir. Çok önemli koltukları verdiğimiz insanların ezici çoğunluğu dahi bu oyunu göremez ve bilmez. Silahla, kılıçla yenemedikleri, baş edemedikleri bizleri bu eğitim sistemiyle bloke ettiler. Adım attırmadılar. Bir olmamız demek onların yenilmesi demek. Eğer Türkiye tekrar bizim olacaksa eğitim sistemi de, para ve zenginlik de, inisiyatif de bizim olmalı. Bunun içinde yan yana, sırt sırta, el ele olmalıyız.”
NOT: Bugün 2 Şubat 2014 Pazar... 1) İşte geldi 2014 ve ilk ay da bitti… Bu parlamento ve mevcut AKP iktidarı, 2011 seçimleri öncesinde yeni ve sivil anayasa sözünü yerine getiremedi, sınıfta kaldı, çuvalladı. 2) Yoksul-zeki Anadolu çocuklarının barındığı Başbakanlığa bağlı Vakıf Öğrenci Yurtları, 28 Şubat darbesi döneminde kapatıldı. “Vakıf” olan bu yurtların asıl sahiplerine iadesi noktasında şu ana kadar “tık” yok. Dubakali n’olacak