Yıllar önce, mahallemizde manevi bir dedemiz vardı.
Adamcağız, bütün hal ve hareketleri ile yaşlılığın bir rahmet olduğunu ifade
eder ve mahalleye huzur verirdi. Günün büyük bir kısmını ibadet ederek geçirir,
kalan vakitlerinde de mahalleyi dolaşır, insanlara nasihat eder ve duada
bulunurdu. Yalnızlığından hiç şikâyet etmez, sorulduğunda bütün sevdiklerim
ahirette, oğlum, eşim, kız kardeşlerim, beni bekliyorlar, herkes gibi ben de
burada misafirim evladım derdi. Hastalıktan, yalnızlıktan, yoksulluktan bir
gün de olsa şikayetlenmez her zaman şükrederdi. O günlerde yaşlı adamın hal ve
hareketleri, yaşlanma ile ilgili korkularımızın iyileşmesine vesile olmuş ve
bize moral vermişti.
İnsanların birbirlerine yabancılaştığı ve çıkarcılığın
anne çocuk ilişkilerine dahi bulaştığı bir çağda, bu yaşlı amcamız maaşından
ayırdığı para ile her hafta nohutlu şeker alır ve Cuma namazından elindeki
torba ile mahalleyi dolaşır, bu şekerleri çocuklara dağıtırdı. Çocuklar her
Cuma namazdan sonra dedenin yolunu gözler ve peşinde koştururlardı. Adam evine
geldiğinde torba boşalır ve büyük bir huzur ile içeri girerdi. O günlerde kızım
henüz beş yaşındaydı ve yaşlı adama şekerci dede diye hitap ederdi. Şekerci
dede onun zihninde sevgi dolu bir yaşlıydı.
Aradan yirmi yıl geçti, mahalleden taşınalı epey zaman
oldu. Dedenin şeker dağıttığı çocukların kimisi evlendi kimi eğitim hayatına
devam ediyor. Dedemiz ise Cuma namazından sonra çocuklarla buluşamadan bu
dünyaya veda etti. Ondan geriye ise sadece zihnimizdeki o tebessüm ve şefkat bakan
iki göz kaldı. (Allah rahmet eylesin)
Artık yaşlılığın görünen ve görünmeyen emareleri yavaş
yavaş kayboluyor. Modern yaşlılar, giyim kuşam ve tavırları ile bir rahmet
nüvesi taşıyan yaşlılığın izlerini örtmeye ve ortadan kaldırmaya çalışıyorlar.
Estetik ameliyatlar ve gençlik iksirleri yaşlılığı tehlikeli bir düşman gibi
gören insanlarımızın ilgi odağı haline geliyor. O yüzden artık, namaz
vakitlerini dört gözle bekleyen ve dilinden duayı düşürmeyen, her an ahiret
hazırlığı içinde olan, evin sokağında dolaşarak çocuklara şeker dağıtan o
insanlardan geriye sadece bıraktıkları izler kaldı. Bu gün insanlarımız,
yüzlerindeki çiziklerden, sakallarına düşen beyazlardan, dizlerine düşen
güçsüzlükten ve yaşlılığın ayak seslerinden düşmandan kaçar gibi kaçıyor ve
bütün hal ve tavırları ile gençleri taklit ediyorlar. Çünkü ölüm duygusu,
onları peşinde koştukları hazlardan koparıp gerçekle tanıştırıyor. Bu onlara
acı veren bir şey