Masada kaybedilen vatan ya da Lozan'daki komediler zinciri?

Abone Ol

Atatürk ün tabiri ile Cumhuriyetin Önsözü olan Lozan

Antlaşması na dair bugüne kadar çok söz söylendi, çok yazıldı ama hâlâ

bitirilemedi. Ancak enteresan olan husus ise bugün bile üzerinden şu kadar sene

geçmesine rağmen Lozan mevzuunda ortak bir noktada buluşmak mümkün olmadı.

BUGÜN Lozan dendiğinde akla, ya cephede kazanıldığı halde

masada kaybedilen vatan geliyor ya da uluslararası diplomasi sahasında

Türkiye nin kazandığı anlı şanlı bir bürokrasi zaferi geliyor. Bu yazımız,

esasında bu düşüncelerden herhangi birini desteklemek için yazılmış değildir.

Zira bu yazının mevzuu; iki dönemde yaklaşık dokuz ay süren Lozan Antlaşması

esnasında tezahür eden ve üstad Necip Fazıl ın tabiri ile insanı hıçkıra

hıçkıra güldüren, kahkahalarla ağlatan komediler zincirini dile getirmektir.

Dolayısı bu yazıdan maksat, bu ülkeyi bir vakitler temsil makamında olan

zevatın bilgi ve yetenek kapasitelerini gün ışığına çıkartmaktır.

Ne tuhaf değil mi Türkiye Cumhuriyeti nin önsözü

mesabesindeki bir organizasyonu komedi diye tarif etmemize sebebiyet verecek

tuhaflıklar meydana geldi ama temsil makamındaki kişiler bu nasıl iştir yahu

demedi. Peki, nedir bu memleket olarak bizi bütün dünyanın önünde acınası hale

düşüren ve komedi-dram şeklinde vücut bulan tiyatral skandallar bütünü

Esasında yüzlerce maddede anlatılabilecek olan bu

komedyayı sayfalarımızın mahdut hali gereği zorlanarak da olsa on maddede

anlatmayı deneyelim.

Malumunuz Temmuz ayı Lozan ayıdır ve biz bu haftadan

itibaren teferruatlı bir biçimde hafta hafta bu Lozan denen antlaşmanın ne

olduğunu, bize neler kazandırdığını ya da kaybettirdiğini madde madde

inceleyeceğiz ve bilimsel bir platformda kaynaklar ışığında sizlerin dikkatine

sunacağız. 

1- Görüşme Yerini Biz Belirleyemiyoruz.

TBMM, haklı olarak cephede bir zafer kazanmanın verdiği

baskın duygularla bu antlaşma görüşmelerinin İzmir de yani düşman işgalinden

kurtarılan son Osmanlı toprağında yapılmasını taraflara teklif etti. Etti

etmesine de bu teklif Avrupalı muhatapları tarafından ciddiye alınıp üzerinde

görüşme bile yapılmadı. İngiltere nin İstanbul Yüksek Komiseri Rumbold, 11 Ekim

1922 de Savaş Bakanlığı na yazdığı bir telgrafta, Türklerin yalnızca

Yunanlılar a değil tüm müttefiklere karşı zafer kazandığı yolunda halk

arasındaki yaygın inanca dikkat çekti. Ve şu bilgi bakanlığına sundu;

Bu izlenim, eğer konferans bir Türk şehrinde

gerçekleşirse daha da güçlenecektir. Bu öneriyi kabul etmek, Türklerin sadece

Yunanlıları değil tüm müttefikleri yendiğini kabul etmek demektir. Eğer Türk

tarafının konferansı bir Türk şehrinde yapma teklifi kabul edilirse, bir heyet

üyesi Türk, konferans başkanlığı talebinde dahi bulunabilir. 1 

Lozan daki İngiliz heyetinin başkanı Lord Curzon, Rumbold

tarafından dile getirilen bu sakıncalara tamamıyla katılıyordu ve bu nedenle

Türk topraklarında bir barış konferansı toplanması fikrini hiç düşünmeden

reddetti. Bu tür öneriler kesinlikle kabul edilemezdi.2 Çünkü bu durum

Yunanistan Devlet Başkanı Elefterios Venizelos un duygularını incitebilirdi.

Bir haftalık görüşmeler neticesinde İngilizler İzmir i kabul etmedi ama Türkiye

İsvçire nin Lozan kentinde görüşmeyi kabul etti. Türk orduları tarafından

tartışmasız bir şekilde kazanılan bir savaşın neticesinde yapılan barış konferansının

nerede, ne zaman yapılacağı ve neden orada yapılacağı meselesi bile İngilizler

tarafından psikolojik savaş ayrıntıları olarak görülüyor ve bu yüzden her şartı

Türk heyetinin aleyhinde olması için uğraşılıyordu. İşte bizi Lozan da temsil

eden Türk heyetine örnek diplomasi ve diplomatik kişilik örneği.

Ne tuhaf değil mi Yunanistan Devlet Başkanı Elefterios

Venizelos un duygularını düşünen ve Sakarya ile Dumlupınar ı hatırlayıp

incinmesin diye İsviçre Lozan ı kabul eden Türk tarafı acaba mümessili olduğu

Türk milletinin duygularını düşündü mü  

2- Toplantı Tarihi Ertelendi Ama Bize Haber Verilmedi.

Evet, yanlış okumadınız hadise tam olarak başlıkta ifade

edildiği gibi cereyan etmiştir. Şöyle ki;

 Lozan da karşımıza

8 Devlet çıktı: İngiltere, Fransa, Amerika, İtalya, Japonya, Romanya, Sırbistan

ve Yunanistan!.. Toplantı bir hafta ertelendi ama Türkiye ye haber verilmedi.

Toplantı günü 13 Kasım olarak kararlaştırıldı ve tüm ülkelere davet mektupları

gönderildi. Gönderildi ama İsviçre, bu toplantı için yapması gereken gerekli

hazırlıkları yapmadığı ve İngiltere ile İsviçre de genel seçimler olduğu için

toplantı ilan edildiği tarihten bir hafta sonraya ertelendi. Fakat toplantının

bir hafta ertelenmesi haberi Türkiye ye söylenmedi. İsterseniz skandal olarak

adlandırılması gereken bu hadiseyi baş aktöründen yani İsmet İnönü nün

hatıralarından takip edelim; İsviçre ye gelir gelmez karşımıza çıkan ilk

mesele İsviçre yi tamamıyla boş bulmamızdır. Müttefiklerden hiç kimse hiçbir

heyet İsviçre ye gelmemişti. Yalnız biz gitmiş bulunuyorduk. Bunun sebebi

İsviçre de ve İngiltere de yeni seçimlere gidilmiş olmasıdır. O günler bu

ülkelerde seçim günleri idi. İngiliz heyeti İngiltere deki seçimlerden sonra

gelebilecek ve konferans başlayacaktı. Ben İstanbul da General Harrington ile

görüşmüştüm. O bana bu konuda bir şey söylememişti. Gerek İstanbul da gerek

İstanbul dan ayrıldıktan sonra yolda veya herhangi bir yerde bana konferansın

bize söylendiği gibi ayın 13 ünde toplanmayacağını, bir hafta ertelendiğini

bildirmemişti. 3

Türkiye adına ne acı bir hadise bu böyle. Toplantı tarihi

erteleniyor ama Türk heyetine haber vermek tenezzülünde dahi bulunulmuyor. İşin

daha fenası bizim ekip, eşit devletler statüsünde yapılan bu toplantı öncesinde

ülkemizi ve milli mücadelemizi hiçe sayan bu fecaati uluslararası bir skandal

haline getirip Türkiye nin haklarını aramıyor. Bu ihmali sıradan bir hadise

olarak değerlendirip bir hafta oralarda kırda bayırda dolaşarak zaman geçiriyor 

3- Hani Misak-ı Millî Namus ve Şerefti.

Ankara dan Lozan a gönderilen görüşme heyeti, başkan

İsmet İnönü, 1.başkan yardımcısı Dr. Rıza Nur ve 2. Başkan Yardımcısı Hasan

Saka önderliğinde kalabalık bir grup olarak 13 Kasım 1922 de Lozan a

ayakbastılar. Ankara dan ayrılmadan önce bu heyete dikkat etmeleri gereken

hususlarla ilgili olarak üç-beş sayfalık not verdiler. Bu notların başında ise

ne olursa olsun, çiğnemeyeceklerine dair hem İstanbul daki Meclis-i Mebusan

üyelerinin hem de Ankara daki TBMM üyelerinin namus, şeref ve haysiyetleri

üzerine yemin edilen ve uğruna ölmekten çekinmeyeceğiz denilen Misak-ı

Millî den Milli Yemin den taviz verilmemesidir. İyi ama vatan uğruna can

vermeyi göze alan yiğitlerin şereflerinin üzerine yemin ettikleri ve

canlarından aziz bildikleri bu Misak-ı Millî de nedir

Misak-ı Millî; İstanbul da toplanan son Osmanlı Mebusan

Meclisi tarafından 28 Ocak 1920 de oybirliği ile kabul edilmiş ve 17 Şubat ta

kamuoyuna açıklanmıştır. Buna göre; Suriye de Azez, Cerablus, Rakka ve Deyrizor

(Fırat Vadisi), Hatay; Irak ta Sincar, Musul, Altınköprü, Erbil, Kerkük ve

Süleymaniye Misak-ı Milli sınırları içindedir. Doğuda ise Elviye-i Selase

(Kars, Artvin ve Batum) Ege de Adalar, Batı Trakya, Akdeniz de Kıbrıs ve 30

Ekim 1918 de Türk ordularının kontrolündeki (Türklerle meskûn) Ahıska da aynı

şekilde Misak-ı Milli ye dâhildir.4 İstanbul Hükümetinin kabul ettiği bu millî and ı aynen virgülüne bile

dokunmadan Ankara daki Meclis de kabul etmiştir. Lozan a giden heyet i Mustafa

Kemal Paşa, bu sınırlara hassas olunması noktasında İnönü ve ekibini uyardığı

tarihî kaynaklardan anlaşılmaktadır. Ancak her şeye rağmen, o kadar ihtara, o

kadar tembihe rağmen İnönü nün başını çektiği heyetimiz Misak-ı Milli yi yamalı

bohça misali bin yerinden parçaladı. 

4- Lozan da Her Dil Serbestti Ama Türkçe Konuşmak

Yasaktı.

Toplantı süresince komisyonlarda yapılan görüşmelerde

kullanılacak olan dillerin tespiti yok artık bu kadar da olmaz denilecek

cinsten. Toplantının resmi dili üzerine yapılan görüşmeler neticesinde

Fransızca, İngilizce ve İtalyanca görüşmeler boyunca kullanılabilecek resmi

diller olarak kabul edildi. Başka dil kullanmak ise kesinlikle yasaktı! Halbuki

masaya galip devlet sıfatı ile oturan taraf olarak TÜRKÇE nin de olması

gerekirdi. Böylece Anlaşma nın TÜRKÇE aslı elimizde olurdu... Hâlbuki şimdi

sadece antlaşma metninin sonraki senelerde yapılan tercümesi var. Düşünmek bile

insanı derinden üzüyor. Vahşi kapitalist Avrupa yı her cephede yenerek Galip

olarak oturduğumuz ve esasında patronu olmamız gereken masada Türkçe konuşmak

yasaktır.5 Yazıklar olsun demekten başka ne gelir ki elden  

5-Ülkelerin Temsilcileri Tanıtılıyor.

Tüm cephelerde rakip ve düşman ülkelerin ordularını diz

çöktüre çöktüre galibiyetimizi beyinlerine ve dünyanın idrakine kazıya kazıya

kazandığımız millî mücadelemizin neticesinde muzaffer taraf olarak masaya

oturduğumuz Lozan ın tüm ülkelerce kabul edilmiş görüşmelerin başındaki ülke

temsilcilerinin takdimi bile o masada ne durumda olduğumuzun esasında bir

göstergesidir. Lozan a katılan ama aslında mağlup tarafın temsilcisi sıfatı ile

o masada oturan temsilcilerin sıfat ve isimleri şaşaalı bir biçimde sunulurken,

galip tarafın temsilcileri sıfatı ile Lozan da o masada o masanın patronları

olan, daha doğrusu olması gereken İsmet Paşa ve ekibi sade bir vatandaş gibi

takdim edildiler. İşin vahim tarafı İsmet Paşa bu durumdan, daha sonra yazdığı

hatıralara bakacak olursak hiç rahatsız olmamış. Hâlbuki paşanın bu duruma

itiraz edip kazandığı savaşları ve aldığı madalyaları saydırması daha asil bir

davranış olurdu. Şöyle takdim ediliyor katılımcılar;

Haşmetli Büyük Britanya ve İrlanda Birleşik Devletleri

kralı ve Hindistan İmparatoru Hazretleri nin İstanbul daki Yüksek komiseri,

soylu Sir Horas Jorj Montegü Rumbold

Fransa Büyükelçisi, Cumhuriyetin doğudaki en yüksek

komiseri, lejyon dönor ulusal nişanının, Grand ofisiye rütbesinin sahibi, Ferik

General, Mösyö Maurice Pele

Senato Üyesi, İtalya Büyükelçisi, İstanbul da en yüksek

komiser, Sen Moris, Sen Lazar ve Kuron d itali nişanlarının Grand Kruva

rütbesinin sahibi, soylu Marki Camile Garoni

Atina da en yüksek temsilci, orta elçi, Sen Moris ve

Lazar nişanlarının, komandatör, Kuron d itali nişanının Grand ofisiye

rütbesinin sahibi Mösyö Jül Sezar Montanya

Sulay Luvan nişanının birinci rütbesinin sahibi, Roma da

en yüksek temsilci, büyükelçi Mösyö Kintaro Oçiyai Juzamimi

Bakanlar Kurulu eski başkanı, Sovyör nişanının Grand

Kruva rütbesinin sahibi, Mösyö Elefterios Kirye Venizelos

Görüldüğü üzere savaşta mağlup ama masada galip tarafın

temsilcileri en tumturaklı halleriyle ve en havalı pozisyonlarıyla dünya

kamuoyuna sunulur. Sıra savaşın galibi olması hasebiyle masanın da patronu

konumunun tabii sahibi Türkiye nin temsilcilerine gelir. Aynı ağdalı ve süslü

sıfatlarla dolu isimlerinin okunmasını bekliyorsunuz değil mi Beklemeyin, zira

durum hiç de öyle olmayacaktır. Şöyle takdim edilir Türk delegasyon heyeti;

Dış İşleri Bakanı, Edirne Milletvekili İsmet Paşa

Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Doktor Rıza Nur

Eski Bakan Trabzon Milletvekili Hasan Hüsnü Saka Bey6

Bu tür bir acziyetin acaba dünya kelime literatürlerinde

mantıklı ve iyimser bir açıklaması var mıdır .. Bu hitap şekli nedense bana

Kanuni Sultan Süleyman Han ın Fransa Kralı Fransuva ya gönderdiği mektubun

başındaki hitap ve taltif cümlelerini hatırlatıyor. Ne demiş koca Süleyman

Fransa Kralı na hitaben;

Ben ki sultanlar sultanı, hakanlar hakanı hükümdarlara

taç giydiren Allah ın yeryüzündeki gölgesi. Akdeniz in ve Karadeniz in ve

Rumeli nin ve Anadolu nun ve Azerbaycan ın ve Şam ın ve Halep in ve Mısır ın ve

Mekke ve Medine nin ve Kudüs ün ve bütün Arap diyarının ve Yemen in ve nice

memleketlerin sultanı ve padişahı Sultan Bayezid Han oğlu Sultan Selim Han oğlu

Sultan Süleyman Han ım. Sen ki Fransa vilayetinin kralı Fransuva sın  

6- Komisyon Başkanlıklarına Türkler Getirilmedi.

Toplantının nasıl gerçekleşeceği hangi mevzularda ve

hangi başlıklar altında komisyonların kurulacağı mevzuları ana hatları ile

belirlendi. Sıra bu alt komisyonlara görüşmeleri idare edecek olan toplantı

başkanlarının seçimine geldi. Ancak ne acı ki bu alt Görüşmelerin başından

sonuna kadar oluşturulan komisyonların hiçbirinde Türk heyetinden birine

komisyon başkanlığı verilmedi. İngiltere-Fransa ve İtalya komisyon

başkanlıklarını sonuna kadar ellerinde tuttular, işin tuhaf olan tarafı ise bu

duruma bizimkilerden güçlü bir itirazın gelmemesidir.

Türkçe konuşmak yasak, komisyonlara başkanlık yapmak

yasak ne tuhaf. Ama gelin görün ki masanın ve savaşın galibi biziz bu durum

komedi değil başka bir şey ama edebimizden söyleyemiyoruz 

7- Bizim Heyet Asker, Karşı Taraf Bürokrat Kökenli İdi.

Müzakereler boyunca dikkat çeken bir diğer husus şu idi

ki; karşımızda hasım olarak duran devletlerin temsilcilerinin tamamı, siyaset,

tarih ve maliye bürokratları iken, bizim heyetimizin başında İsmet İnönü yani

bir asker vardı! İngiltere nin başını çektiği rakip ülkelerin her biri, sanat

tarihi uzmanından eğitim pedagoguna, arkeolojiden, tarihe, ekonomiden belediye

hizmetlerine, şehir mühendislerinden sosyologlara kadar pek çok uzman ve bilim

adamı getirmişken bizim heyet başkanları yanlarına 150 kişilik asker kökenli

yaver ve yardımcı getirmiş. Sanırım büyük devlet olmanın gereği olan donanımdan

eksik olmak bu olsa gerek

DEVAM EDECEK  

KAYNAKLAR:

1) İngiltere Savaş Bakanlığı, 106/1426, No. 865, 11 Ekim

1922, Rumbold dan Savaş Bakanlığına

2) İngiliz Dışişleri Bakanlığı, 371/7903/E11024/27/44, 13

Ekim 1922, Curzon dan Harding e

3) İsmet İnönü, Lozan Antlaşması 1, Cumhuriyet Gazetesi,

İstanbul, 1998, s. 63-64

4) Ahmet Anapalı, Masada Kaybedilen Vatan, s.105-108,

Profil Kitap, Birinci Baskı, İstanbul 2014

5) Sevtap Demirci, Belgelerle Lozan, Alfa Tarih, Birinci

Baskı, İstanbul, 2011, s. 43

6) Hüseyin Avni Çavdaroğlu, Öncesi ve Sonrası ile Lozan,

Yeditepe Yayınevi, 1. Baskı, İstanbul, 2011,s. 153-54