Mancini hancı mı?

Abone Ol

Galatasaray’ın 2–0 yenildiği Chelsea maçının uzatmalar da dahil son 5 dakikasını seyredebildim.

Seyretmez olaydım, bu beş dakikanın daha başlangıç saniyelerinde İtalyan teknik direktör Mancini’nin ofsaydıyla karşılaştım.

Ofsayt pozisyonu, evet evet, futbol hastalarının, hele hele Türkiyeli futbol hastalarının kolay kolay katlanabileceği bir sahne değildi.

Adam yedekler kulübesinde oturuyor. Bacaklarını gövdesi hizasında olan yeşil saha zeminine uzatmış. Şekil-A, vücut, doksan derecelik bir açı. Bacaklarıyla uzuneşek oynuyor, birisi diğerinin üzerine bindirilmiş. Gel keyfim gel, mağlubiyetle bitecek biraz sonra maç, 2–0!

Ama umurunda değil herifçioğlunun, maçı ruhuyla, kanıyla değil, güya gözleriyle, ama daha çok ayak tabanlarıyla izliyor.

Bu tarz duruşa bir ad buldum hemen, “Mancini Yatışı” yahut “Mancini Satışı”!

Ense yapıyor ya, bunun için “yatış” diyoruz. Ama böylesi durumlarda bu görseli yansıtanlara ‘ruhsuz’, ‘kansız’ denir bizde. Yani bir şekilde “satış”tan dem vurulur.

Ama bu kelimelerin yer aldığı cümle İtalyanca bu nasıl söylenir, birisi, tercihen Mancini’nin mütercimi (şu ikide bir tercüme krizi yaratan mütercim!) benim yerime söylesin, ruhsuz, kansız nasıl denirse desin!

Bak desin, Mancini hazretleri, şöhretli bir yazar senin için şöyle şöyle diyor diye de eklesin!

Bunu bir emir olarak telakki etsin mütercim; stattaki binler, onbinler uzaklıktan ötürü görmemiş olabilir, onlar adına; televizyon başındaki milyonlar mutlaka görmüştür, ama seslerini duyurabilecek bir kanal bulamamışlardır, onlar adına, bütün GS hastaları adına, hemen şimdi, söylesin!

2-0’dan maçı çevirebilecek bir takım varken sahada, sen niye böyle oturup durdun, Mancini! Kalksaydın ya ayağa, zaman zaman fırlayıp dursaydın ya…

Futbolcularına bağırıp, sihirli bir elle kulaklarını tutsaydın ya…

Sen bizi tanımıyor musun, hangi ülkenin çocuklarıyız bilmiyor musun, böylesi durumlarda nasıl bir tiple muhatap olmak isteriz, ilgilenmiyor musun

Rol yapsaydın, buna bile razıydık. Zira rolüne aldanır, gerçek sanırdık…

Ama sen bunu bile yapmadın, lüzum görmedin, 2-0’ı kabullendin, mağlubiyete razı oldun.

Dolayısıyla futbolcuların da asılmadı maça. Onlar da sana itibar etti, sana ayak uydurdu…

Şimdi, tam da burada, geçmişe gidelim mi Mancini

Mancini, sana soruyorum, senin buraya gelmene vesile olan maça, ne dersin

Buyur, al bakalım sana bir ödev, GS’nin 1-6’lık felaketiyle biten Real Madrid maçını seyret, Fatih Terim’i seyret, o maçtan sonra Terim’in basına verdiği demeçleri seyret… Seyret ve senin için takımdan gönderilen kahramanla arandaki farkı gör.

Seyret, gör, ibret al ve bizi anla.

Kendini hancı sanıyor olabilirsin, sanma, hancı değilsin…

Olabilir, maçta gözün olmayabilir, ama formayı ıslatmalı değil misin

“Kupada yok gözüm / Formayı ıslat gözüm!” diyor bak senin gibiler için seyirci…

Hakkını ver diyor, yaptığın işin…

Hakkını ver, hakkın hancılık değil, inandırıcılık…

Kendini hancı sanma, değilsin, bugün varsın, yarın yok…

Suyun ısınmaya görsün Mancini, seni bir mancınıkla atar bu seyirci…

Ne Ünal kurtarabilir seni, ne de Aysal, şöhretin bir çırpıda sel olur gider…

Maç 2–0 iken ense yapan teknik direktöre seyirci önce elense çeker, sonra ensesini seyreder…

Mancini, böyleyken böyle… İstersen git; ama kalacaksan bize hürmet et…

***

Sonuç:

Aslında her kayıt ve şart altında geçerli değil mi bu, bütün makam ve mevki sahipleri, halkına layıkıyla hürmet etmeli değil mi

Evet, aksini yapanlar, boyunun ölçüsünü alır...

Bakalım 30 Mart’ta halk kimin boyunun ölçüsünü alacak…