Sürekli bir “öz”den, “kendi olmaktan” bahsediyoruz. Acaba “öz”den ya da “kendi olmaktan” bahsederken neden bahsetmiş oluyoruz? Söylediğimiz şeyle duyduğumuz şey örtüşüyor mu? Asil kastettiğimiz şey nedir? Muradımız aynı kapıya mı çıkıyor? Aradığımız şey nedir? Bulmayı umduğumuz şey nedir? Taşıdığımız unvanlar, bizi sarıp sarmalayan etiketler bizi, yani (kendimizi) ne kadar temsil ediyor. Her yetişkinin içinde bir çocuk olduğunu söylüyorlar. Elhak doğrudur belki de ancak bu çocuk ne kadar kendi olabiliyor? Soruların ardına düşüp gittikçe insan kendine mi geliyor, yoksa kendinden uzak tanınmaz bir şeye mi?
Ya içindeki çocuğu öldür diye tamtam yapanlar ya da içindeki çocuğu yaşat, özgür bırak naraları başka bir ödevi mi işaret ediyor. Ödevlerine yenisini eklemek istiyor mu insan? Yoksa büsbütün her şeyden el etek çekmek mi istiyor? Güvencesiz hayatlar, belirsizliklerin her geçen gün çoğaldığı bir zamanda insan nereye dönebilir ki? Döndüğü yer aslında dönmek istediği yerle aynı kalmış mıdır? Ya da dönen kişi bıraktığı kişi ile aynı mıdır? Aslında bu ‘öz’e dönüş çağrıları bir yerde bir avareliği de salık vermiyor mu? Yani hiçbir yere gitme, hiç deneme, hiç yanılma, kör kütük yaşa demenin bir başka yolu ve aslında insan olmaya da uzak bir beklenti. Fıtratına aykırı kısaca...
Son zamanlarda özellikle adımlarını atarken daha kararlı bir şekilde atan insanlara yönelik yapılan itibar suikastlarının ardında hep iyi olma ümidine karşı beslenen kötücül duygular gizleniyor. Onun için anlamsız, temelsiz bir korku salgılanıyor bunu yaparken de ‘öz’e doğru atıflar yapılıp korku temellendirilmek isteniyor. Mesnetsiz heveslerin üzerine inşa edilmiş birtakım safsataları insanlara ‘öz’ diye yutturmak için her yolu mubah sayan bu yaklaşımların hizmet ettiği şey kötülüğün kalıcı olması isteğidir. Çünkü kötülük ortadan kalkarsa çoğu işsiz ve müşterisiz kalacaktır.
Konuşamayan, insanları ikna edemeyen sağlıklı bir benliğe sahip olmayan bu kişilerin üstlendikleri rol; sureti haktan görünüp kurşun asker olarak, kötülüğün açık ve gizli emellerine hizmet etmektir. Sürekli insanlara çeşitli uyaranlar göndererek sadece insanların gönüllerini bulandırdıklarını en iyi kendileri bilmektedirler. Özellikle geçmişe atıf yaparak söylediklerinde bilgiyi eksik söyleyerek ya da bağlamından uzaklaştırarak belleklerde bozuk izler bırakmak istiyorlar. Gençlerin heyecan ve toyluklarını dejenere ederken; yaş almışları kaybetme ve yeniden kendini izah etme zorlukları ile yüz yüze kalma endişesi ile baş başa bırakıp kendilerine buralardan pay sahibi kılmaya çalışıyorlar. Oysa bellek eksikliği tam da bu kimselerin sahip oldukları şeydir. Onun için öz diye çağırdıkları şey anlamsızlıktır. Bu nedenle bu tür zevatın sözlerine itibar edilmemesi için onları çirkinlikleri ile bir aynanın karşısında bırakmak gerekir. Usul asildir. Asaleti olmayanın çiğliği her türlü kisve ve maske altından bile görünür. Hoşça bakın zatınıza...
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.