Edebiyatın yüz akı Rus romanlarında geçen, “Kısa sürede durumunu toparladı, hatta küçük bir servet bile yaptı” ifadesinin fazlaca dikkate alınması, yaşayan her insan için hayat kurgusunun bu minval üzere şekillendiği sanrısını doğurur. Buralarda onun yerini tutmaya çalışan ‘yastık altı’ ifadesi vardır. Yaşanılan kesitten daha zor zamanlar için biriktirmeyi telkin eder. Yahut da arada bir sayıp yerine koyulan birikinti, maliki için tutamaktır. Muhtemelen öldüğünde birilerine miras bırakmak için biriktirmez. Zor zaman, kefen parası, çoluk çocuk maişeti deyip üç beş biriktirir. Demek hep daha zor zamanları bekler ki o mahiyette bir zaman hiç yakalanmaz. Sonuçta hep zorluğu yaşar, yüzünün güldüğü bir zaman görmeden ölüp gider.
Sosyal yahut ütopik gerçekliğin düşmanı gibi görünen güç sahipleri, özellikle o sözü edilen yastık altını hedef alır. Orada nasıl bir birikinti söz konusuysa batan sistemlerini, soyup soğana çevirdikleri zenginlikleri, talan edilen variyetleri hep yastık altıyla telafi etme derdindedirler. Hâlbuki kimsenin yıllar yılı kullandığı mütevazi yastığının altı milyar dolarlar sığacak kadar geniş değildir. Oraya birkaç gemicik, roro yahut filo sığmaz. Benzin istasyonu, hastane falan zaten olmaz. Bu zatı muhteremler, nasıl bir yastık yorgan kullanıyorlarsa habire milletin yastığının altını yoklayıp hazine, gömü, maden falan aranırlar. Tıpkı bir gömü bulma peşinde ömür telef eden berduşlar gibi bütün mesailerini buna harcarlar. Sonuç olarak ellerinde kendi oluşturdukları tarihten başka bir şey kalmaz. Sonra o tarihi anlı şanlı bir şeymiş gibi milletin gözüne sokarlar.
Milletin yastığının altında bol miktarda hayal kırıklıkları, travmalar, gözyaşları birikir. Bu yüzden çoğu yastık fazla nemlidir. Gariban için stresli geçen uyku seansları aşırı yıpranan yastığa yüklenir. Muzaffer Sarısözen’in Salih Dündar’dan derlediği anonim bir Erzincan türküsünde geçtiği gibidir: “Geceleri uyku girmez gözüme / Zalım yastık diken oldu yüzüme / Uyma dedim uydun eller sözüne / Alnıma yazılmış bu kara yazı / Kader böyle imiş ağlarım bazı / Gönül ey sebep ey…”
Muhtemelen uykusunu iyi alıp hiçbir ağrı sızı duymadığından şişmemiş gözlerine dikkat çeken ve bütün bir halkı gözlerinin ışıltısına kurban etmekten çekinmeyen kimileri, ne varmış bunun gözünde diye dikkatini ona çevirenlerin cebini yoklar. Ceplerde ve yastık altındakiler bankalara doğru akmalı, piyasa canlanmalıdır. Nasıl olacaksa bankaya giren varlıklar piyasayı rahatlatmalıdır. Pekâlâ, malik olunan mülkler; konutlar, araçlar, arsalar da bankaya ipotek ettirilebilir. Böylece kur garantili döviz hesabından sonra nur garantili altın hesabıyla, olmadı vermeyeni vur garantili arsa konut hesabıyla, o da olmazsa sur garantili ahiret hesabına doğru yol alınır. Gözlere kananlara bu saçmalığın adını düşünmek kalır; Tanzanya modeli mi desek, Çin modeli mi desek, Maçin modeli mi desek derken nebati yağ diye bilinen ve dahi artık servet ödenip edinilebilen ayçiçek yağı modelinde karar kılıverirler.
Konu katma değer vergisi idiyse ve söz konusu vergide indirime gidildiğinde ekonomi düzelebilecekse vakti zamanında neden o kadar yüksek tutulduğunu kimse sorgulamaz. Elektrik faturasında baştan niye 300 kWh değil de 150 kWh’nın, sonra 210 kWh’nın sınır kabul edildiğinin sorulmadığı gibi… Yüzde yüzyirmiyedi zam yapmak için böyle saçma sınırların niye bahane edildiğinin sorulmadığı gibi… Standart tüketicinin konulan o saçma sınırı her türlü aşacağının bilindiği gibi… Ve dahi zarar ediyor denerek yıllar evvel elektrik dağıtımının özelleştirilmesinin sorgulanmadığı gibi… Üretmeyen, sadece dağıtımı yürüten devletin zarar edip, özeleştirilince ihaleyi kapıveren dağıtımcı şirketin nasıl kâra geçebildiğinin düşünülmemesi gibi… Milletin vergileriyle imar edilen onlarca teşekkülün nasıl olup da özel şirketlere peşkeş çekilebildiğinin hiç akla gelmemesi gibi…
Belki de yastık altıyla iktifa edip yorgan altına inmedikleri için şükretmek gerekir. Zira bu zam uzmanları, anlaşılabildiği kadarıyla her anlamda niyeti bozmuş, kendilerinden sonraya enkaz dahi bırakmamak için ahdetmiş görünmektedir. Belki enkaz bile kalmazsa düzeltilecek sorun da kalmaz. Böylece insanlar, kendilerini sömüren sistemin nasıl bir şey olduğunu bir kez olsun sorgulamak ihtiyacı hisseder. Arapların atalarının söylediği gibi belki her şey kendisine uygun yerde aranır.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Yorumlar
(1)Ercü - Kaleminize sağlık ..teşekkürler
Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Sitemizin Topluluk Kurallarına uymayan yorumlar yayınlanmaz. Yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.