İnsan sadece yaşamak için mi vardır, yoksa bu dünya yaşamını anlamlı kılan şey sadece yaşamanın dışında bazı değerler için çalışmak mıdır? İlahi bilinçten yoksun bir beden için kendisi için yaşamak varken, bilinçli bir Müslüman için yaşamaya anlam katan şey sadece geçim sağlamak, ihtiyaçlarını gidermek üzere yaşamak değil aynı zamanda bazı değerler uğruna çalışmaktır. Aslında insanın kendini anlamlandıran da yaşama şeklidir. Niçin yaşadığını bilmesi, hangi değerleri hayatının merkezine aldığı önemlidir. İnsan, düşüncelerini doğru kaynaklardan beslenerek geliştirirse, zamanla davranışları da düzelmeye başlar. Düşünce ve davranışları insanın yaratılış gayesine uygun hale getirmesi en önemli noktalardan biridir.
Bizim düşünce ve davranışlarımız, hayatın işleyişi içerisinde sadece bizi etkilemez. Bizimle beraber çevremizi ve diğer insanları da olumlu ya da olumsuz etkiler. Dolayısıyla insanın yaşam şekli insanlık adına da olumlu ya da olumsuz anlam içerir. İnsan ister istemez, ya doğruya ya da yanlışa hizmet eder, ya faydalının ya da zararlının hâkim olmasına yardımcı olur. İnsanın adalet üzere, iyiliği, güzelliği, doğruluğu şiar edinmiş biri olarak yaşaması, temelde inancımızın ortaya koyduğu ölçülere bağlılığı ile doğru orantılıdır. İnsanlık tarihini şöyle bir gözden geçirdiğimizde peygamberlerin ortaya koydukları yolu tercih etmeyen tüm düşüncelerin dolaylı ya da doğrudan insanlığa zarar verdiği görülmektedir.
Cenab-ı Allah’ın peygamberleri aracılığı ile bütün insanlığa gönderdiği sistemin ortak adı İslâm’dır. İslâm’a tam manasıyla teslim olup yaşamadan, küresel bir adalet sistemi kurmak imkânsızdır. Teknoloji gelişebilir, modernite ilerleyebilir, dijital ortamlar, uygulamalar hayatın her alanına yayılabilir, düşünce ve izm’ler birbirini kovalayabilir ama hiçbir gelişme İslâm’ın ortaya koyduğu hakka ve adalete dayalı düzeni tesis edemez. Asırlar boyu ortaya atılan fikirler, bilim adamlarının tezleri, filozof ve düşünürlerin görüşleri hep belli sınırlar içerisinde çaresiz bir şekilde dönüp dolaşmaktan başka işe yaramamıştır. Dünya hayatı salt insan aklına bırakılamayacak kadar karmaşıktır ve salt insan aklının algılayamayacağı kadar bilinmezlikler içermektedir. Sadece dünya hayatını değil, sonsuz kâinatı, yaratılışı, doğumu, ölümü, ahireti, varlığı anlamak, anlamlandırmak salt insan aklının anlayamayacağı kadar derin bir bilinmezlik içerir.
İnsanoğlunun içine düştüğü en büyük yanılgılardan biri her şeyi anlayabileceğini, dünya ve ahiret sırlarına vakıf olabileceğini düşünmesidir. İlim sahibi olabilmenin, önce insanın kendini bilmesi ile başlaması durumu, işte bu yüzden çok önemlidir. İnsan, önce kendini, kendi haddini, sınırlarını, kısıtlılığını, acizliğini bilmeden hiçbir şekilde bilinmezler dünyasında yol alamaz. İnsan, önce kendini, kendinin eksiklerini, duygularını, dayanıklılık sınırını, hastalanabileceğini, hayatının her an sona erebileceğini, yoktan var edildiğini, boşuna yaratılmadığını bilmelidir.
Bu dünya ve içindekilerin boşuna yaratılmadığı mutlak bir gerçektir. Hayat olduğu gibi ölüm de haktır. Bu dünya imtihan dünyasıdır. İnsan, mutlak olarak ölümü tadacaktır. Ölümden sonra bir hayatın olduğu mutlaktır. Kıyamet bir gün kopacak ve bütün insanlar hesaba çekilecektir. Hz. Adem peygamberden bugüne yaratılmış tüm insanlar hesaba çekilecek ve zerre miktarı yaptıkları hayrın da şerrin de hesabını verecektir. İşte bütün bu bilgiler ve daha niceleri salt insan aklı ile ortaya çıkarılamaz. İnsan sadece aklını kullanarak hakikati bulamaz. Bunları bilmeden de bu dünya, içindekiler ve hayatın anlamlandırılması mümkün değildir.
İşte bugün, dünyanın içinde bulunduğu kaosun sebebi, ilahi bilgi temelinde değil salt insan aklının ürünleri temelinde oluşturulmuş bir sistemle yönetilmesidir. İnsanlığın kurtuluşu ancak ve yalnız peygamberlerin yoluna girmekle mümkündür. Bu kaosun müsebbibi ise öncelikle İslâm’ı konuşan, batıl hükümlerle yaşayan Müslümanlardır.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.