Para bir ülkenin servet, üretim, emek ve bilumum kıymetlerinin ölçü birimidir.
Paranın bizatihi bir değeri yoktur. Bir kâğıt parçası ve bir metal parçasından öte bir şey değildir. Ancak arkasındaki devlet onun itibari kıymetini belirler ve korur. Bu onun görevidir.
Para aynı zamanda, kapitalist sistemin sömürü ve kıymet transferi işlemlerinde de kullanılır. Yeni para basma, devalüasyon yapma, piyasadan para çekme gibi araçlarla bazı kesimlerin servetinden çaktırmadan aşırıp başka kesimlere pompalama aracı olarak kullanılabilir. Yani soygunun “medenice” yapılması halidir bu. Rahmetli Erbakan Hoca’mız para basma olayını karikatürize ederken derdi ki:
“Para basarken matbaa makinelerinin çıkardığı tıkır tıkır sesler, fakirin cebine giren farenin çıkardığı kıtır kıtır seslerdir.” Yani para basma işi fakirin ve ücretlinin hakkının zengine pompalanması işidir. Kur artışı ve bunun bir üst versiyonu olan devalüasyon işlemi de fakirin ve emeğiyle geçinen kesimin hakkının, daha doğrusu satın alma gücünün azaltılıp, düşürülüp, elinde servet bulunanların servetlerinin değerlendirilmesi demektir. Bu durum “kul hakkını” pek de önemsemeyen kapitaliste göre önemsiz bir durum olabilir ama ikide bir elinde Kur’an sallayan, bazen de “nas” kavramını hatırlayanlar için çok çok mühim bir meseledir. Kul hakkı meselesidir.
Efendim, “Emeğiyle geçinenler için, bakınız asgari ücret dâhil, ücret artışları sağlıyoruz. Kimsenin hakkı kimseye geçmiyor” gibi ifadeler büyük bir aldatmacadır. Mesela Türk parası aylardır, hemen hemen her gün, her saat, tırtık tırtık eriyor. Bazı günler yüzde 5, yüzde 10 değer kaybediyor. Ücretle geçinen kesim emeğini o anda satıyor ama ücretinin değeri o anda, o günde, o ayda kayboluyor. Siz bunu 3-5 ay sonra telafi etme iddiasını ileri sürerken, hakkını aylardır yedirmiş oluyorsunuz. Mesela asgari ücreti belirlediğiniz anda, paranın bugünkü “yüz karası” diyebileceğimiz değer artışları durmuyor ki. Gelecek asgari ücreti aylar sonra belirleme durumu hâsıl olduğunda da onların hakları zaten çoktan başkalarının cebine transfer edilmiş oluyor.
Böylece para değişmeyen hakkaniyetli bir ölçü olması gerekirken, fakir ve emekçi kesimin haklarının zengin kesime akıtma aracı olarak kullanılıyor.
Aslına bakarsanız 50-60 yıldır, belki daha da uzun zamandır Türk parası yüz karası bir durumdadır. Hep erimekte ya da eritilmektedir. AKP iktidarının ilk yıllarında bu uzun zamandan beri erime neticesinde biriken fuzuli sıfırlardan 6 tanesi atılmış, böylece erimenin durdurulması için tarihi bir fırsat yakalanmıştı. Hepimiz de bunu alkışlamıştık. Ama ne yazık ki, paramızın değerini sabit tutacak olan fabrika ve üretim tesisleri, bütün uyarılara ve realitelere kulak tıkayıp, göz yumarak “babalar gibi” satılmak suretiyle bu fırsat heba edildi. Kalanlar da halen satılıyor. Ayrıca kahir ekseriyeti borç olarak alınan kaynakların verimsiz sahalara aktarılması ve devasa israf deryalarına batılması, ithalatın patlatılması, bu günkü yüz karası durumu önümüze getirdi.
Yakın geçmişteki bu devasa “kul hakları” kimin hanesine yazılır, derseniz, en başta paranın arkasında durması gereken devlete, yani yöneticilere yazılır.
Hâlâ gerçekleri itiraf edip, milletin önüne çıkacakları yerde; “bu model tutmazsa üzüleceğim” gibi sözlerle, adeta yazı tura atar gibi tedbir aldığını sanan yöneticileri kastediyoruz. Hâlâ üretimi önceleyip, üretken yatırımlardan bahsetmeyen yöneticileri kastediyoruz.
Kısa vadede üretim tedbirini almamız mümkün değil ki, diyorlarsa, hiç olmazsa ücretlerde Milli Görüş’ün geçici bir tedbir olarak açıkladığı “eşel-mobil” sistemine geçmeliler.
Acil olarak!
UYANMIYORUZ
Eşekle pazara gitmek için,
Bir sabah çalındığında boru;
Korkarım, arar da bulamayız,
Gidecek ne Niğde’yi, ne Bor’u!
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.