Günlerden beri dövizdeki yükseliş, buna karşılık paramızın değer kaybetmesi, bir diğer ifadeyle fiyat artışları sanki hayatımızı belirler oldu. Bu durum ise dar ve sabit gelirli milyonları rahatsız ediyor, bunaltıyor. Çünkü kısa bir süre önce bir marketten belli periyotlarla aldığımız bir takım ürünlere 80-100 lira öderken şimdilerde söz konusu bedel 200 liraya dayandı. Kısacası, paramız pul oldu, adeta değersizleşti. Peki, fiyatlar artıyor da insanların gelirleri artıyor mu? Daha doğrusu dar ve sabit gelirlilerin gelirlerinde fiyat artışı oranında olmasa bile ciddi artışlar meydana geliyor mu? Bu soruya evet demek mümkün değil. Kısacası, kitleler eziliyor, ciddi sıkıntılar çekiyorken, bir avuç tuzu kuru ülkenin imkânlarının büyük bir kısmına sahip oluyor. Böyle olunca da onlar için dövizdeki yükseliş bile kazanç kapısına dönüşüyor. Hâlbuki toplum barışı ve huzuru için ülkenin milli gelirinden eşit olmasa bile toplumun büyük bir kesimini sefalet rakamına mecbur ve mahkûm eden bir uygulama olmaması gerekiyor. Bu bakımdan bir süre önce bu köşede belirttiğim gibi şu günlerde milyonların asgari ücretle meşgul ediliyor olması bir problemin kamufle edilmesinden öte anlam ifade etmiyor.
Çünkü yıllardan beri uygulanmakta olan asgari ücret temelde eşitsizliğin temelini oluşturuyor. Hâlbuki eğer asgari ücret çalışan bir kişinin kimseye muhtaç, sefalete mahkûm olmadan hayatını sürdürebilmesi için en az rakamı ifade ediyorsa o zaman adının asgari ücret değil, insanca yaşama ücreti olması gerekiyor. Kaldı ki, uygulanan ekonomik model asgari ücretin belirlenmesinin ve uygulanmaya başlanmasının üzerinden daha birkaç ay geçmeden anlamını yitiriyor açlık sınırının bile altına düşüyor. Bu bakımdan soruna ciddi bir çözüm bulanabilmesi için bütçe açığının kapatılması adına çalışanların büyük bir kısmının açlık rakamına mahkûm edilmesinin terk edilmesi, insanca yaşanabilecek bir rakama çıkartılması gerekiyor. Asgari ücretin insanca yaşama ücretine çıkartılması ülkenin sanki batması anlamına gelecek havası estiriliyor. İyi de bir taraf patlayıncaya, çatlayıncaya kadar yedikleri halde doymak bilmezken büyük çoğunluğun sefalete mahkûm ediliyor olmasının izahı olabilir mi? Ülkenin bütçe açığının çalışandan kesilerek değil, çalışana verilerek kapatılmasının bir yolunun bulunması gerekmez mi?
Hatırlanacağı gibi bu ülkede kısa süreli de olsa Milli Görüş dönemi yaşandı. O zaman da toplu sözleşmeler döneminde hep benzer tartışmalar gündeme geliyor, çalışanlar istedikleri rakamı dillendirmekten çekiniyorlardı. Çünkü daha görüşmeler başlamadan çalışanlar sınırlı bir ücret artışına şartlandırılıyor, müzakereler de bu çerçevede yürütülüyordu. Biraz yüksek bir rakam telaffuz edildiğinde ülkenin batması isteniyor havası estiriliyordu. Kısacası, ensesi kalınlar ülkenin içine düştüğü ekonomik sıkıntılardan kurtulması için dar ve sabit gelirlilerden fedakârlık isteniyor, zenginlere dokunulmuyordu. Ancak, rahmetli Erbakan Hocam kısa süreli iktidarı süresinde geçmiş uygulamalardan gelen anlayışları yıkmış, “Dar ve sabit gelirlilere vereceğiniz paranın yüksekliğinden korkmayın. Onlara ne verirseniz verin piyasaya anında döner ekonomi canlanır, üretim artar yeni istihdam alanları oluşur” diyerek yüzde 25-30 zam talebi ile gelen sendikacılar bile sağlanan ücret artışları karşısında şaşkına dönmüşlerdi. Ayrıca yüzde yüze varan, hatta bazı alanlarda onu da geçen ücret artışları memleketi batırmamıştı.
Diyebiliriz ki, ülkeyi doğru dürüst yönetmeyi beceremeyenler ekonomiyi batma noktasına her getirişlerinde sorumluluğu dış güçlere atmayı bir yol haline getirdiler. Sanki bu ülkeyi kendileri değil de dış güçler yönetiyormuş havası estiriliyordu, bugün de aynı çizgide yürünüyor. Bu bakımdan ülkeyi yönetenler hiç olmazsa bundan sonra dış güçlerin elinden(!) ekonominin iplerini çekip almalıdırlar. Bu yapılmadığı sürece dar ve sabit gelirliler ezilmeye devam edilecektir.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.