İnsanların çoğu, hayat idame ettirmek adına üstlerine yapıştırılan meşgalelerin ardında durup dinelecek, düşünüp anlayacak, bilip öğrenecek fırsatı bulamaz. Öyle bir zamanın ve imkanın peşinde de olmaz. İhtiyacı olan yahut kendisi için ihtiyaç diye tanımlanan ürünün ambalajındaki yazıyı okuyup anlayacak kadar okuma, adını soyadını yazıp imza atabilecek dolayısıyla da fakirin, yoksulun, darda kalmışın kara gün dostu bankalardan kredi çekebilecek kadar yazma öğrenir. Fazlası, herhangi bir Bektaşi fıkrasında geçtiği gibi alimlerin, ariflerin, bilginlerin işidir. Zaten belirlenmiş, sağlam, güvenilir bir bilgi kaynağı olmadığına, herkesin ve her şeyin derinlemesine yalanlardan ibaret yüzeysel bir yanılsama olduğuna ikna edilmiştir. Nitekim gün boyu işini gücünü hallettikten sonra yorgun argın döndüğü evinde bilmem kaç taksitle edindiği dev ekran televizyonunun karşısına tipik Amerikan edasıyla kurulur; ana haber bültenlerini, içinde yaşadığı toplumda ne gibi güzide olayların yaşandığını huşu içinde temaşa eder. Marketlerin nasıl stokçuluk yaptığını, benzincilerin akaryakıta zam üstüne zam bindirdiğini, dış güçlerin doları habire yükseltip yaşadığı memleketin ekonomisini mahvetmek istediğini öğrenir. Fakat yakın tarihlerde uzaya sert iniş yapıp bütün planların mahvedileceğini, yerli otomobilin açılıp kapanmayan yepyeni köprülerde nasıl süzüleceğini, milli aşının bilmem kaçıncı faz çalışmalarının tamamlanmak üzere olduğunu, muhalefet liderlerinden birinin nasıl yalancı bir adam olduğunu yahut kadın olduğunu, kadın olup adam olmadığını izleyip rahatlar. Bunlar kendisi için neden gereklidir? Sosyalleşmenin ana damarını oluşturan arkadaş muhabbetlerinde konuya yabancı kalmamak için o ana haberi izlemek, anlamak, anlamlandırmak, özümsemek zorundadır. Aksi halde alay konusu olur.
Söz konusu ruh halinin bir benzeri futbol muhabbetinde yaşanır. Aptallığını ideoloji zanneden her bireyin bir siyasinin ardına takılıp fanatizmin kılcallarında dolaştığı gibi acizliğinden istifade edip en zengin futbol kulüplerini oluşturan bir futbol takımının derdiyle ömür çürütür. Hiç şüphesiz bu da arkadaş muhabbeti denen ritüelin vazgeçilmezidir. Herkes hafta boyu kabul edilmeyen o golün kritiğini yaparken, kur düşünmeksizin bilmem kaç bin dolara hangi ünlü futbolcu transfer edilirken konuya Fransız kalmak sosyopatlıktır. Dolayısıyla bilmek, televizyonun bahşettiği ot rengi, hayallerin yeşil sahalarda pres, hayatların iş alanında asist yaptığı, yeşilin muhtelif tonlarının Karadeniz kıvamında arzı endam ettiği püfür püfür esen bir dünyadır.
Esasen çoğunluğun ne iktisap ne iktisat noktasında bir problemi bulunmaz. İktisat adına bir kısmı daha fazla kazanıp daha çok biriktirme derdiyle yanıp kavrulurken, bir kısmı da yetkilendirdiklerinin kendisi için öngördüğü karşılıklara şükreder. Birkaç yılda bir önüne konan yetkilendirme imkanı çarçabuk unutulur. Hayatlar üstüne tasarrufta bulunan irade, gücü her nasılsa Allah vergisinden alıp güçsüz bıraktıklarına yönelik yaptıkları dolayısıyla lütfeder. Hem o hep asgari olarak belirlenen ücreti saptamak hususunda seçilenlerin yani yaşını başını almış dayıların, teyzelerin kendisi ve bir sürü insan için hak tespitiyle vazifelendirdiği kişilerin hiç mi hiç alakası yoktur. Alacağı maaşı takdir eden de, veren de, vermeyip aksatan da hep patrondur, işverendir. Onun için siyasal ve sosyal algı; ‘Adam ne güzel konuşuyor yav, ama yaptırmıyorlar, dış güçler yıkmak, teröristler bölmek istiyorlar’ muhabbetinden ibarettir. Haricen duyduğu herhangi bir siyasal mülahaza için Yüksel Aksu’nun 2006 yapımı Dondurmam Gaymak filminin meşhur kahvehane repliği ‘Allah aşkına burada bari siyaset yapmayın!’ atarını tekrarlayıp durur.
Muhtemelen standart cehalet sebebiyle değil kendilerine icbar edilen yaşam formu dolayısıyla böyledir. Başkalarının hayatını etkileyen hatalar, onlarda açtığı hasar sebebiyle kişi mazur görülemez ama o hataların süreğenlik kazanmasının ve hep böyle devam etmesinin önüne geçmek mümkündür. Öğrenmek ciheti hayli zor göründüğünden pekala tercihleriyle bir başkasının hayatını şekillendirme, açıkçası mahvetme imkanı elinden alınabilir. Böylece kendisinin dahi haberinin olmadığı ama vuku bulan veballerin önüne de geçilmiş olur.
Öğrenmek adına iktisaptan mahrum bırakılan çoğunluk, sadece yaşamını idame ettirmek derdiyle didinirken umulmayacak bir hızda insanlıktan azalır. Öğrenmek insan için değer artışına, fazilete, erdeme izafe edildiği gibi ondan yoksun bırakılmak da değer kaybına yorulmalıdır. Hayatının, insanın ve değerin farkına varamayan, elbette kaybettiklerinden de bihaber kalacaktır.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.