ABkonusunda gelinen noktanın, hiç değilse önceden bir ihtimal olarak sezgi kapısı açık tutulmuş bulunsaydı, tek boyutlu bir ilişkinin sürdürülmesini sağlayan "at gözlüğü" tutumundan ve sonucundan korunulabilinirdi. AB ye ve onunla sürüp gelen ilişkiye at gözlüğü açısından bakıldığı anlamına gelecek uyarıları, eleştirileri, yorumları ve değerlendirmeleri, dinlemek bir tarafa, "üçüncü dünyacı"lık, "kızılelmacı"lık, "siyasal islâmcı"lık, "milliyetçi"lik özlemciliğiyle itham etmek, suçlamak, kendince horlamak sorunu çözmediği gibi, oyuncularını şaşkın-şabalak durumu getirdi.
At gözlüğüyle bakış açısının gözlemlediği manzara, AB yi tarihin en önemli "medeniyet projesi" şeklinde tasvir edildi. Ama bunun tarihsel süreçle yanlış ilişkilendirilmiş bir manzara olabileceği üzerinde durulmadığı gibi, bunun Batı düşünce tarihi bakımından gerçekleşme imkanının irdelenmesi bile yapılmadı. İrdelenmesi yapılmadığı gibi, "medeniyet projesi" tam mutabakata varılmış bir olgu şeklinde sunuldu. Oysa Batı düşüncesinde yüzyıllar içinde bu alanda ileri sürülen belli başlı görüşlere herhangi bir atıfta bulunulmadığı bir tarafa, bizzat AB nin siyasî ve devlet düzeyinde karşı karşıya bulunduğu zorluklar gözlerden uzaklaştırılmaya azami dikkat gösterildi.
Batı düşüncesinde temel bir sorun olarak, Roma imparatorluğundan beri, Avrupa ya şamil merkezi otoritenin varlığı yakıcılığını sürdürmüştür. Roma-German, KutsalRoma imparatorluğu gibi tarih içinde ortaya çıkan nitelendirmeler, bu temel sorunun çözüm girişimleridir. Nietzsche gibi uç sınırları zorlayan düşünürlerin Avrupa Birliği nin gerçekleşmesi önünde en büyük engel olarak Hıristiyan Kilisesini görmesi ve olanca öfkesiyle kargışlamada bulunması, basit bir sanatçı ya da düşünür alınganlığı şeklinde değerlendirilemez. Daha II.Dünya Savaşı nın mezbahane vuruşmalarının sürüp gittiği süreçte Romains, Zweig, Mann gibi sanatçı ve yazarlar "Avrupa ruhu"nun yokedilmekte olduğu çağrısını yaparlarken, aynı zamanda bütün ihtilâfların bir yana bırakılmasını ve her türlü farklılıkla biraraya gelinmesini istiyorlardı. Bu istek, genel bir duygu bütünlüğünün, göreceli de olsa, imkân dahilinde tezahür ettirilmesini işaret etti. İktisadî ve siyasî alandan başlanarak ilk adım atıldı ve AB aşamasına kadar yürümeyi mümkün kıldı. Bir bakıma, temel soruna teğet geçen alanda yüründüğü için köklü herhangi bir engelle karşılaşılamıyacağı izlenimi, öncelikle Avrupalı halklara verilmek istendi. Bu arada günün şartlarına uydurulmuş, Avrupa dışından sağlanan geniş imkan ve zenginlik Avrupalı halkların refahında belli ölçülerde gelişmelere katkı sağladı.
Ne var ki, ekonomik, toplumsal ve kültürel ayaklı birlik üzerinde tek devlet çatısı kurulma aşamasına gelindiğinde, o zamana kadar adeta uykuya bırakılmış bulunan kimlikler, unsurlar ve güçler uyarı ve itirazlarını ayaklandırmaya yöneldiler. Avrupa Anayasası na karşı beliren tepkiler, kuşkular, redler temel sorunun öyle geçiştirilecek özde olmadığını sezdirdi. Dolayısıyla "medeniyet projesi" sadece söylemle ete-kemiğe büründürülecek bir hedef değil, öncelikle uyuşuma ihtiyaç duyan derin bir ruha işaret eden bir olgudur. İşte bu ruhun, sadece kültürel benzeşmeler üzerine kurulamıyacağının farkına varılması sözkonusudur. Avrupa nın kuzey ruhuyla güney ruhu, ilişki kurmaya bir dereceye kadar tahammül gösterebilse de, özde bir birleşmeye pek teşne değildir.
Türkiye bu denklemin neresindedir AB-Türkiye ilişkisi diplomatik bağlamından çıktığı anda böyle bir çetin soru mukadder olarak ortaya gelmektedir. Bunu "medeniyet projesi"ne taraf olmak ya da karşı olmak ikilemine indirgeyen her yaklaşım Avrupa ruhunu da Türkiye nin temessül ve belli ölçülerde temsil etme durumunda olduğu ruhunu anlamakta yetersiz kalmaktadır. Daha doğrusu anlamamakta direnmeyi sürdürüyor, demektir.
Özetle mesele AB-Türkiye ilişkisinde, yol ayrımında olan Türkiye değil, aslında Avrupa dır. Avrupa nın yol ayrımı, gideceği yolun olup olmamasıyla da temelde bağlantılıdır.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.