RESULULLAH Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) uyduruk
edebiyat, tiyatro, roman, hikaye, film senaryosu mevzuu yapılamaz.
Yakın bir zamanda, bir televizyon filminde Efendimizi
semadan bir ışık huzmesi halinde yere indirip bir kamyonete bindirdiklerini duyunca
çok üzüldüm.
Biri oturmuş, bir film senaryosu yazmış, böyle bir
sahneyi de o senaryoya dahil etmiş. Birileri de uygulamış, filmini çekmiş.
İslam dini böyle bir şeyi hoş görür mü, buna izin verir
mi
Kesinlikle vermez. Çünkü gerçekle ilgisi yoktur, bir
kurgudur.
Dünyanın belli başlı otuz kadar fetva meclisine durum
anlatılsa, eminim ki, otuzu birden böyle bir şey olamaz, yapılamaz, bu, İslam
mukaddesatını hafife almaktır mealinde görüş bildirecektir.
Bile bile Efendimiz hakkında hadîs uyduranlar için çok
ağır tehditler vardır.
Ha hadis uydurmak, ha gökten indirip bir kamyona
bindirmek.
Bundan önce de, Efendimizin, seyircilerin kadınlı erkekli
karışık oturduğu, sahnesinde çalgılar çalan, kızların ilahiler okuduğu bir
salona geldiği iddia edilmişti. Ne diyeceğimi bilemiyorum, Müslüman kimseler
böyle rivayetler ortaya atabilir mi
Efendimizin Şeriatında bir salonda kadın erkek karışık
oturmaz.
Erkeklere genç kızların sesleri dinletilmez.
Bendeniz böyle bir toplantıda bulundum. Kandil gecesiydi,
salonda beş altı bin kişi, belki de daha fazla insan vardı. Dışarıda ezanlar
okundu, müzik susmadı.
Akşam namazı için on dakikalık ara verilmedi, giden gitti
namazını kıldı ama salon çalgıdan alkıştan yıkıldı.
Meşhur bir şarkıcı hanımın anonsu yapıldığı zaman salon
alkıştan, ıslıktan, tepinmeden sarsıldı.
Programın sonunda sahneye iki eski Diyanet Başkanı
profesör çıktı, toplantıdan, konserden sitayişle bahs ettiler, öve öve
bitiremediler. Birkaç ilahiyat profesörü çıktı, onlar da övücü konuşmalar
yaptılar. O profesörlerden biri konseri tertipleyen cemaati tutuyor, müdafaa
ediyordu. Sonradan dönmüş
O zaman çok üzülmüş, çok kırılmıştım.
Sultan Abdülaziz Han zamanında meşhur ihtilalci
Cemaleddin Afganî İstanbul Darülfünununda bir konferans vermiş, peygamberliğin
çalışmakla elde edilebilecek bir unvan, sanat ve makam olduğunu iddia etmişti.
Bunun üzerine Meşihat (Şeyhülislamlık dairesi), ulema, fukaha, meşayih ayağa
kalkmış, protesto etmişti. Ulemadan Halil Fevzi Efendi, es-Süyufü l-Kavati
adıyla bir kitap yazarak Afganiye cevap vermiş, Darülfünun da bir müddet sonra
kapatılmıştı. (Kapatılmasının başka sebepleri de vardır).
Zamanımız İslamcılarından biri, öylesine koyu ve aşırı
bir Afganî taraftarıdır ki, Afganiye saldıranlar onun taharet bezi bile
olamazlar mealinde bir cümle sarf etmiştir. Afganiyi tenkit ve takbih eden
(kötüleyen) Ehl-i Sünnet ulemasını, fukahasını, meşayihini, ziyalıları taharet
bezinden de aşağıya indiriyor. Taassubun ve holiganlığın böylesi
Resul-i Kibriya Efendimiz Kur ana, Sünnetine, Şeriatına aykırı
toplantılardan hoşlanmaz.
Efendimiz hakkında gökten ışık huzmesi şeklinde inip bir
kamyonete bindirildiği senaryosu, kurgusu onun hatırasına saygısızlıktır,
hafifliktir.
Şeriat ve fıkıh böyle saygısızlıkları, Efendimize eza
vermek şeklinde tarif etmektedir. Bu eza nın dünyevî ve uhrevî cezası çok
ağırdır.
Müslümanlar böyle ezaları tenkit ve protesto etmezlerse,
önlemeye çalışmazlarsa memleketin başına umumî bir bela ve musibet gelmesinden
korkulmalıdır. Bir tokat, bir sille Kuru da yanar, yaş da
Şahsen çok ama çok üzülmüş ve kırılmış vaziyetteyim.
Mukaddesatımız film senaryolarına, kurgulara alet
ediliyor.
Böyle bir hadise Pakistanda, Malaysiya Federasyonunda,
başka bir İslam ülkesinde gerçekleşmiş olsaydı, yer yerinden oynardı.
Üzerinden kaç sene geçti, hatırlamıyorum, buna benzer
başka bir üzücü hadisede de, meşhur tv kanallarından birinde yaşanmıştı.
Hıristiyan bir Almanın hazırladığı program başlayınca
ekranda Sultanahmet camii görünmüştü. Caminin kubbesinin arka tarafından bir
Haç ın ucu yavaş yavaş yükselmeye başlamış. Yükselmiş, yükselmiş yükselmiş,
adeta devleşmişti. Haç, camiye hakim bir duruma gelmişti.
Mardin de tarihî Kasımiye medresesinde yapılan Dinler
arası Diyalog toplantısı ayrı bir faciaydı. Papazlar, Patrikler, Diyanetin
sarıklı bir mensubu, çanlar çalar, ezanlar okunurken, avludaki havuzun üzerine
kurulan salaş bir köprüden cüppelerinin eteklerini savura savura geçmişlerdi.
Güya o köprü Sırat mış, ibrahimî dinlerin mensupları öylece Cennete girecekmiş.
Bunlar çok tehlikeli, çok vahim kurgular, senaryolardır.
Evet tokat inebilir.
(İkinci yazı)
Baron Hazretlerine
Pek sayın, pek muhterem, pek şatafatlı Haşmetpenah Baron
hazretlerine:
Yüksek hatırınızı istifsardan sonra
Saray yavrusu lüks meskeninizin lazerli ve nükleer güçlü
kaloriferlerinizin bozulduğunu ve bir miktar üşüdüğünüzü öğrendim, üzüldüm,
geçmiş olsun. Sizi üşütenlere yazıklar olsun!
Kurşun geçirmez lüks ve debdebeli dabbeniz parça kırmış,
yenisi İngiltere den hemen uçakla getirilmiş ama birkaç gün zırhsız ve daha az
lüks otomobil ile gezmişsiniz, bu felaket için de vah vah geçmiş olsun derim.
Bağlılarınızın sayısı artıyormuş. Tebrikler
Size itiraz etmek küstahlığını gösteren âsi bir bağlınızı
tard ve afaroz etmişsiniz. Bu ne terbiyesizlik ki, size karşı gelmiş, oh olmuş.
Hakkınızda yazılan son övgü kitabı iki milyon adet
basılmış. Okuyanlar nurlanıp aydınlanmıştır bol bol.
Zekat gelirleriniz iktisadî kriz yüzünden azalmış.
Doğrusu size zekat veren Müslümanların hesabına üzücü bir şey. Onların,
evlerini bile satıp parasını size getirmesi gerekirken
Bazı bankalarınız, holdingleriniz, dev anonim
şirketleriniz zarar etmiş. Nasıl oldu böyle, siz hiç zarar etmezdiniz. Nazar mı
değdi nedir, tüh tüh tüh
Mekke ye gidip pek lüks, pek ihtişamlı, pek şaşaalı, pek
görkemli, pek tantanalı yedi yıldızlı turistik bir umre seyahati yapmış; Zam
Zam Tower in tepesindeki dubleks kral süitinde ikindi çayınızı höpürdetir,
Londra dan getirilmiş çiz kekinizi yerken Kabe ye yukarıdan kuş bakışı
bakmışsınız. Doğrusu siz Zümrüdüanka gibi çok muhteşem bir Baronsunuz.
Ah Baron hazretleri size saygısızlık edenlere, sizi
üzenlere ne demeli bilmem ki
Bilvesile ihtiramat-ı fâikamı arz u takdim ederim Baron
hazretleri...
(Yazıdan anlaşılacağı üzere bu Baron hayalîdir, lütfen
kimse benzetme yapmasın )
14.3.2014