Dünya iki kısım insanlara ayrılıyor: Ateş çemberine alma cüretini kendinde görenler ile ateş deneyinden geçirilenler… Ateş çemberine alanlar, yarasalar misali koyu bir karanlığı gözetliyor. Bir hainin sırtından vurması gibi olmadık, en savunmasız bir anda saldırıya geçiyorlar. Ateş deneyinden geçirilenler, uykuda, iftar sofrasında, işinin başında, ibadetinin icrâsında yakalanıyor bombardımana. Yaşama hakları tartaklanıyor ateş deneyinden geçirilenlerin. İnandığı dava ve o davanın mensupları için Fatih olabilmek. Fethi dar bir alandan çıkarıp geniş bir alana yayarak, ısrarla çabalamak. Küçümsemeden, ‘benden ya da bir başkasından bir şey çıkmaz.’ demeden çabalamak... Bu cümleleri kolayca sıralayabilirim, şunu şunu yapabiliriz diyebilirim. Ama nereye kadar sürecek bu Nereye kadar konuşulacak, nereye kadar konuşulanlara kulak tıkanılacak Tarihten şimdiye değin içimizden fatih olmak için, fatihler yetiştirmek için çabalayan, İslâm’ın anlaşılması için, ümmet olabilme bilinci için uykuyu haram sayan nice insanlar geçmedi mi, hâlâ da geçmiyor mu coğrafyalarımızdan Eskiyi düşünüyorum; gazeteler, dergiler, sesli yayın araçları… hiçbir şey yok. İnsana bir yerde yaşanan dramı, acıyı, zulmü duyuracak hiçbir vasıta yok. Şimdi her şeyi duyuyoruz, görüyoruz, haberdarız. Eskiyle şimdi arasında dağları aşacak farklar var. İnsan, ‘keşke bu farklılık sadece iletişim vasıtaları olarak kalabilseydi.’ demeden edemiyor. Yüklü miktarda iletişim teçhizatımıza rağmen eylemsiz, alışkın, dertsiziz. Bîhabermiş gibi davranmaya çalışıyoruz. Şöyle bir bakıyoruz kulaklarımıza dolan haberlere ‘Yine saldırmışlar, yine yakmışlar.’ gibi basit cümleleri sıralayıp geçiştiriyoruz. Sanki yakılan, yıkılan, gasp edilen, öldürülen her şey, onun kaderiymiş gibi bir algıya kapılıyoruz. Kolaya kaçıyoruz, tembeliz ve yeteri kadar çalışmıyoruz.
Tarih hep aynı resmi çiziyor. Renkler, kişiler, mekanlar değişebilir belki. Aynı kalan, figürleri ve figüranları değişmeyen bir tablo var yeryüzünün en nadide, en kutsal yerinde: “Kudüs.” Ağacında, toprağında, havasında, suyunda İbrahimî kokuları saklayan belde. Asırlardır oluk oluk kanayan belde. Binlerce kez televizyonların flaş haberlerine konu olan belde. Sayısız acı görüntülerin deklanşör sesiyle kaydedildiği belde. Planlı ve düzenli senaryolarla kurşun sıkılan, yıpratılan, değerleri incitilen, kan gölüne çevrilmeye çalışılan Kudüs, Allah’ın himayesiyle direnmekte. Hiçbir direniş savaşsız ve savaşçısız olmaz. İslâm’ın da savaş sözcüğüyle bir ilişkisi olamaz. Biz Müslümanlar, öyle bir strateji geliştirmeliyiz, öyle bir kenetlenmeli ve çalışmalıyız ki direnişimiz onların güçlü silahlarını yenebilsin. Söyleyeceğimiz tek bir söz, onların avaz avaz bağıran seslerini bastırabilsin. Atacağımız bir adım onları korkutabilsin. Aklımızın ve kalbimizin üzerindeki ölü toprağı atalım. Kolaycılık psikolojisinden kurtulalım. Bakmak ile yetinmeyelim. Nazar denilen o derin ve nüfuz eden bakışı gözlerimize sürelim. Müslümanın Müslümandan başka dostu yok. Biz bize sırtımızı dönersek yeryüzünde bize hangi yaratılmış merhamet eder ki Dik durmalı ve asla boyun eğmemeliyiz. Hiçbir işe yaramayan sığ duygusallıktan uzak durmalıyız. Duyguyu, üreten ve çabalayan bir zihinle beslemeliyiz.
Buzlu bir camın ardından görünüyor Kudüs. Görüntüler var, sıcak ve endişelendirici görüntüler… Camın ardında yaşananlar görmek istemediklerimiz. Oysa yaşananlar buzu eritebilecek, hatta buzlu camı kırıp uçlarını içimize bir ok gibi saplayacak denli acı. Cam değil aslında bir türlü kırılamayan ve buz değil bir türlü eriyemeyen. Cam çoktan kırıldı ve görmemizi engelleyen buzlar çoktan eridi. Buz kaplamış hissiz gözlerle bakan biziz. Üzerimize alınmayan ve pısırık bir vaziyette duran biziz. Kudüs bütün İslâm coğrafyalarının hâlini tek başına anlatıyor. Mescid-i Aksa’ya yapılan saldırı bütün mescitlere yapılıyor. Ve deniliyor ki: Yeryüzünden sizi sileceğiz. Her yeri Yahudileştireceğiz. Müslüman nüfusu azalacak, kalan Müslümanlar ezilecek. Terör devletinin amacı ve mesajı bu. Kirli oyunlar ve hesaplar tek bir merkezden, terörün merkezinden tüm dünyaya bulaştırılmaya çalışılıyor. İslâm’a mensup olanlar tehdit ediliyor, hakarete uğruyor. İslâm’a mensup olmayanlara da İslâm’ın sevgi, esenlik ve barış dini olmadığı mesajı verilmeye çalışıyor. İslâm stratejik tehlike olarak gösterilmeye çalışılıyor. Dünyadaki tüm Müslümanlar yaşanan zulümlere karşı ayaklanıyor, protesto yapıyor, yürüyüş yapıyor. Peki sadece zor zamanlarda mı yapılmalı bu Zor zamanlarda mı insanın aklına düşmeli bazı şeyler Ya da her zulmün ardından atılan sloganlar, ayaklanmalar biz Müslümanları bugüne kadar nereye getirdi Elbette gücümüzün yettiği her yolu denemeliyiz ama şunu unutmadan: Önce hakkıyla okumalı ve donanmalıyız. Arapçayı öğrenmeliyiz. Sadece dil ile yapılan duâ ile yetinmemeli, bunu eyleme dökmeliyiz. Yeryüzünün tüm Müslümanları öbek öbek hareket etmemeli, birleşmeli. Öbekleşen ama bir türlü birleş(e)meyen hareketler sönük kalır. Gerçek bir kurtuluş hareketine müdahil ve müşahit olmak istiyorsak, eksiklerimizi idrak etmeli ve bir an evvel tamamlamalıyız. İzlenimimize sunulan haberler karşısında pasif bir seyirci olmamalı; aktif bir dinleyici, gözlemleyici ve çözüm üretici olmalıyız. Yüzümüzü batmaya mahkum Batı’dan doğmaya gebe olan Doğu’ya çevirmeliyiz.
Kudüs ve bütün İslâm coğrafyaları her bir Müslümanın imtihanıdır. Genelde ise yaşananlar tüm insanlığı rahatsız etmelidir. Sözde ‘İnanç ve hürriyet özgürlüğü’ olduğunu söyleyen Batılılar, özde bu meseleye bencilce yaklaşıyor. Kendilerinin inancı dışındakileri horluyor ve aşağılıyorlar. İnsanlığın sessiz kaldığı bu mesele senin, benim, bizim davamızdır, imtihanımızdır. Bir Kudüscük kulak ver: Müslüman mısın Öyleyse hokkalı bir derdin/imtihanın var. Kaçma lüksün hiç yok. Elini haritanın üzerinde gezindirirken kaç Müslüman ülkesinin acılar içinde kıvrandığını duyabiliyor musun Hislerinin toplamı bu soruları evetleyebilen her Müslüman için: “Yürü kardeşim ayaklarına Kudüs gücü gelsin.”
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.