1683 ikinci Viyana Kuşatmasında beklenen galibiyetin
aksine büyük bir hezimetle karşılaşıldı.
O tarihten itibaren kaybeden hep bizim taraf oldu. Kafası
kesilmiş tavuk misali beyhude çırpınışlar hiçbir netice getirmedi. Girilen her
yol adeta çıkmaz sokağa dönüştü, çalınan her kapı sert bir şekilde milletin
yüzüne kapandı. Osmanlı nın kuruluş yıllarında olduğu gibi, aradan sıyrılıp
milletimizi yüceltecek yerli bir metot geliştirilemedi. Devleti kurtarma adına
bir sürü lüzumsuz denemeler yapıldı. Yeni yöntem geliştirmek için girişilen
işler egemen güçlerin merhametine sığınmaktan öteye geçmiyordu. Başlangıç
yapılan her deneme belki Batılıların hoşuna gider de bize dokunmazlar
saflığıyla ele alınıyordu. Onun için; Tanzimat, Islahat, Meşrutiyet gibi
değişim dönüşüm yollarına sapıldı. Ancak bu değişiklikler de hiçbir olumlu
netice vermedi. Hızla kan kaybeden Osmanlı devleti birde kendi iradesi dışında,
1914 yılında 1. Dünya savaşına sokuldu. Sonuç ortada: Koskoca devlet
parçalandı, Osmanlı tarih sahnesinden çekilmek mecburiyetinde bırakıldı. İşgal
edilen geniş ve verimli topraklar üzerinde Batı işbirlikçisi yeni devletler ve
sistemler inşa edildi. Müslümanlara ait olan yeraltı ve yerüstü kaynakları Batı
başkentlerine taşındı. Dünya Müslümanlarının birliğini bütünlüğünü temsil eden
halifelik ilga edildi. Medrese, tekke gibi çok anlamlı ve köklü yapılar bir bir
ortadan kaldırıldı. Milletin yürüyüşü, yönü, istikameti, tamamen değiştirildi.
Doğudan bakıldığında Batılı Batıdan bakıldığında Doğulu görünen acayip garaip
bir nesil türetilmeye çalışıldı.
Ümitlerin azaldığı, çıkış yollarının tıkandığı sanılan
bir dönemde, geniş istişareler sonucunda, yeni bir yol açıldı. Bu sayede
milletimiz yeniden mazlumların ümidi haline geldi. 1969 yılı yepyeni bir
başlangıca sahne olmuştu. Bu tarihte Milli Görüş Hareketinin başlatılmasıyla,
ilerleyen yıllarda hızlı bir toparlanma sürecine girildi.
Benimsenen metot; sistemin içinde kalarak düzeni
değiştirme ve yerine yenisini inşa etme şeklinde özetlenebilecek bir yönteme
dayanıyordu. Değişim için milletin kararı gerekiyordu. Halkın ikna edilmesi en
önemli hedef olarak tespit edildi. Dışlama, ötekileştirme, kamplara ayırma gibi
yanlış yollara sapmadan; ülke bütünlüğünü esas alan, herkesi olduğu gibi kabul
eden, ikna yöntemiyle değişimi öngören bir metot benimsenmişti. Eski Osmanlı
hinterlandını, hatta bütün İslam coğrafyasını ve ezilen tüm milletleri kapsayan
topyekûn bir silkinme, kendine gelme ve ileri hamle yapmak için yola çıkıldı.
Milli Nizam la besmele çekildi. Milli Selamet döneminde
elde edilen iktidar imkânlarıyla dillere destan olan icraatlar yapıldı. O
yıllarda atılan temellerle milletimizin kendine gelmesi ve gerçekleri görmesi
sağlandı. Esas değişim Refah Partisi döneminde gerçekleşti. Yerel yönetimlerde
ortaya konulan başarılar Milli Görüşçülere iktidar yolunu açtı. Ve... Özlemle
beklenen tarihi buluşma gerçekleşti. Bu buluşma devletle milletin buluşmasıydı.
Millet kendi içinden bir başbakan çıkarmıştı. Erbakan Başbakan olmuştu. Heyecan doruktaydı. Başarılı icraatlar
neticesinde milletimiz hızla özüne dönmeye başladı. İçeride denk bütçe, havuz
sistemi, kaynak paketleri, kalkınma hamleleri gibi dev adımlar atılırken,
dışarıda yeni bir dünya inşa ediliyordu. Yüzyılların rüyası gerçeğe dönüştü;
dünya Müslümanlarının yüz akı D8 ler kuruldu. Refah Partisi nin iktidarda
bulunduğu o dönemde, bir yıl gibi kısa bir zaman zarfında rekor üzerine
rekorlar kırıldı. Dünya Müslümanları da bu yöntemi kendilerine örnek aldılar.
Bulunan sistem; orta yoldu.
Milli Görüş ün bu muhteşem çıkışı şer güçleri ciddi
manada tedirgin etti. Zulüm kuleleri bir bir yıkılıyordu. Onlar da sinsi
planlarını devreye sokmada gecikmediler.
Önce içerideki güç odaklarını harekete geçirerek bu
yürüyüşün önünü kestiler. Bununla yetinmediler elbet. Bir kısmını önceden
devreye soktukları klasik uygulamalarını güncelleyip bu harekete darbe üzerine
darbe vurdular.
Hatırlayalım lütfen! Milli Görüş hareketine içeriden
sayılabilecek iki ayrı itiraz yükselmişti. Biri, kendi kadronuz olmadan devleti
yönetemezsiniz diyordu. Zamanla adam yetiştirme gerekçesini ileri sürerek
önceden hareketten ayrılmışlardı. Koparabildikleri kadar adam peşlerine takarak
yeni bir yapı oluşturdular. Diğer grubun itirazı metoda idi. Egemen güçlerin
desteği olmadan başarılı olunamaz, görüşünü dillendirerek yetişmiş kadronun
büyük çoğunluğunu alıp ayrı bir yapı kurdular. Milli Görüş ten ayrılan her iki
ekibin üstlendikleri ana misyonları bu hareketin önünü kesmekti. Kendi
ayrı kurumsal yapılarını oluşturduktan
sonra çok hızlı bir büyüme sürecine girdikleri, kendi aralarında
yardımlaştıkları ve güç birliği yaptıkları gözlerden kaçmadı. Şimdi yaşananlar
ortada...
Olanlardan ibret alırlar mı almazlar mı orası bilinmez.
Ama bilinen bir şey var: Küresel sistem önünü açtığı tüm yapıları kendisine
hizmet ettiriyor.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz