FELSEFE diye bir mefhum var. Çıkış noktası ve kullanıldığı alanları tam olarak tasvip etmesem de faydalı kullanılabilecek bir alet olarak görmüşümdür. Televizyon ve sosyal medya gibi. Faydası zararından hep azdır benim için. Bilimin ilerlemesi için ihtiyaç duyduğu soruları sorması olarak okursak tanımı, bize faydası olabilir. Delinin birinin kuyuya taş atması ve kırk akıllının çıkarmaya çalışması durumuna dönüşürse misket bombası haline gelebilir.
Sokrat’ın müdafaası felsefeden çok laf ebeliğine benziyor gibi görünse de işin içinde düşünme, mantık yürütme ve sonuca odaklı soru sormaları görmek mümkün. Doğru soru! Anahtar kalıp bu. Doğru soruları sorabilirsek eğer, gelişebiliriz. Dahası sorunları çözmek için atılacak adımlar daha somut olabilir, doğrular kişisel hırslara kurban gitmeyebilir.
Toz duman oldu memleket. Sis çöktü, görüş kısıtlandı. Doğrular değişken değildir. Fakat kişisel hırsları etkileyecek doğrular maalesef faili meçhullerin arasında yerini alır oldu. Sözün kıymeti kıymetinden soyuldu bu dönemde. Söyleyenin kim olduğu belirler oldu sözün muteberliğini. Söz kadar sözü sarf edende önemlidir. Eyvallah. Bunu hiç göz ardı etmem elbette. Fakat bozuk saatin bile günde iki kere doğruyu gösteriyor olması gibi bir yalanı bile yutmuş bir toplum olarak, iştahımızın sözün kıymetinden yana kabarmasını daha çok önemsiyorum. Pili bitmiş saattir günde iki kez doğruyu gösteren. Bozuk saat hiçbir zaman doğruyu göstermez! Gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklediysen sonuna kadar öyle gider. Falan filan. İşin başını “doğru” oturtmak gerekir. Buraya uğrarız yine. Konu dağılmasın.
Filozofları tanımlarken eğer sorgulayıcı kısımlarını okumayı tercih edersek günümüzün filozofu olarak gazetecileri ve köşe yazarlarını tanımlasam hatalı olmaz diye varsayıyorum. En nihayetinde fikriyle işgal ettiği sütunları olan insanlar var ve fikretmeyi gereksiz bulanlar hazırcılığa alışmış, fast food mantığıyla fikir tüketenler buralardan besleniyor. Arz talep okuyacaksak mevzuyu fast food gazetecilik örneğini çokça görebiliriz. Tehlike işte burada başlıyor.
Gazeteci misyonunu tanımlamalı önce. Doğru soruları soran olmalı. Kimin rahatsız olacağını umursamadan, kötüyü umarak değil, iyiye yorarak yapmalı bu işi. Sorunun muhatabı ise soranın kaşına gözüne bakmadan önce söze itimat edebilmeli. Tabi ben idealist yaklaşımdan bahsediyorum. Faydalı işlerin yapılabilmesi, kutuplaşmaların önlenebilmesi için olması gerekenleri. Çözüm istemiyor, ipleri hırslarına terk ettiysen iştahını kaçıracak her sözü sahibinden dolayı faili meçhule kurban edebilirsin.
İş sosyal medyada fikir zıplatmaya geldiğinde yerli yabancı, Müslüman Hristiyan ayırt etmeden beğendiğiniz sözleri uçurtma yapabiliyorsunuz. Seçtiğiniz sözleri güzelliğinden, doğruluğundan mı seçiyorsunuz yoksa günahınızı örten ya da güzel gösteren ya da tutunacak dal aradığınızda karşınızda beliriveren ilahi bir seçenek olarak gördüğünüzden mi
Gerçek böylesine yitik hazineyken gazetecilerin sorgulayan yanının zayi olması çok vahimdir. Bedel ödemeden, sıkıntı çekmeden, rahatsız olmadan, rahatsız etmeden yaşamak altın kafesteki kuşun durumuna benzer aslında. Memleketini seven her vatan evladının yapılanları sorgulayabilecek yapısı, doğru soruyu sorabilecek cesareti, cevabı hazmedebilecek midesi olmak zorundadır. İnsan nisyan yanını yok sayamaz. Kitabi olmayan her halini tartışmaya açık olduğunu bilmek lazım. Özellikle dini mefhumlarımızın kişilere mal edilmesini çok uygun bulmuyorum. En nihayetinde “Ol” deyince olduran var. Biz kimiz ki
Sıkıntılı dönemlerden birini yaşıyoruz. Her gün bir şehid haberine uyanıyoruz. İçimiz yanıyor 20 saniyeliğine. Sonra anketleri açıyoruz ardından. Dalga geçiyoruz bu vatanın toprağıyla ve o toprağa dökülen kanla. Sorulması gereken sorular nerede Ve o soruları sorabilecek cesur adamlar !
Ülkeyi hak ettiği şekilde yönetmeye gönlünüz var mı 400 isteyene 550 tane milletvekili göndermişiz. Paylaşamadığınız nedir İstikrardan anladığını mevcut durumunuz mudur Aranızda gerçekten de bu ülkenin bir derdini kendi derdinin arasına sıkıştırabilmiş biri var mıdır 400 şehid verdiğimizde düzelecek mi her şey Erken seçim olunca; dolar mı gerileyecek, ihracatımız ithalatımızı mı geçecek, “anaların ağlaması” türküsü anonim eserler arasında mı yerini alacak
Tek seferde bu kadar yüklenmeyeyim. Sayı az değil. Görevini önemseyen her gazeteci bir tane soru sorabilse, sorunun muhatapları bir kere de “Sen kimsin”den önce “bu ne söylüyor” tavrı takınsa… çok şey istediğimin farkındayım. Zaten kolay olacağını da söylemedim.
Ama bir gün yalan haber yapıp, insanları manipüle edenlerin de utanacağını düşünüyorum. Polyannalıktan vazgeçemiyorum işte…
Kalbinizin sahibine emanet olun…
Eyvallah!!!
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.