“Bir devlet içün çarha temennâdan usandık.
Bir vasl içün ağyâra müdârâdan usandık.”
(Nabî)
Merhum Nabî, meşhur usandık redifli gazeline bu beyit ile başlar. Beyte kulak verirsek bugünkü lisanla bize şunları söyler: Bir devlet için feleğe yalvarmaktan usandık sevgiliye kavuşma uğruna başkalarına güler yüzlü, müsamahakâr olmaktan usandık. Dünya hayatının devamı, bir şeylerin talibi olmakla, temenniler ile mümkün. Temenniler zamanla bir temayüle dönüşür. Nitekim Batılı filozofların ifadesi ile irade, sürekli bir devinim içindedir. Dolayısıyla her birimiz yaşadığımız süre içinde bir şeyleri temenni eder, sürekli bir şeylere meyl ederiz. Nabî merhumun beytin ikinci dizesinde vuslatı için ellere “müdârâ” ettiği sevgili kimdir bunu bilemeyiz ancak her birimiz vasıl olmak istediğimiz bir maksadın peşindeyiz. Hepimiz niyetlerimizin peşinde koşarak harcıyoruz ömürlerimizi.
Maksada sabır ile erişilebileceği malum iken insan usanır olan bitenden. Eski Türkçe’ de fütur etmek/getirmek deyimi de usanmayı karşılar. Usandıran, ümidimizi sömürüp duran o kadar çok şey/kimse vardır ki etrafımızda her birine bir cevabımız olsa da susmak kârımız olur çoğu zaman. Bu bir istiğna hali değildir bir bezginliği de ifade etmez. Usanmak bir tavır alma şekli olarak da görülebilir. Nitekim her daim ye’sin, ümitsizliğin karşısında olan merhum Mehmet Akif’in Edirne’de bulunduğu sırada yazdığı ve Edirneli şiir meraklılarından birinin defterinde bulunan “ Terkib-i Bend” deki, Nabî’ye nazire makamındaki şu dizeleri bu tavra şahitlik eder.
“Âlemde edânîye müdârâdan usandım
Nâ-hak yere takdîr ile gavgâdan usandım
…
Nâ-merde değil merde değil ferde inanma
Ben herkesi hayretle temâşâdan usandım”
İnsanı gerçekten hayrete düşüren zamanları yaşıyoruz. Çiğ zamanlarda yaşamanın bir bedeli olarak payımıza düşen şahitliğin üstesinden gelmek yahut yükünü omuzlamak gerçekten zor. Güç ve iktidara alet edilmeyen ne kaldı diye bakıldığında fütur içinde geri dönen bakışlarımız dışında bir şey kalmıyor ne yazık ki. İşte burada insanın usanma hissine sığınmaktan başka bir çaresi yok. Hangi sebeplerle anlamamak üzere koşullanmış, muhasebeden nasipsiz, sabra mecalsiz bir topluluk haline geldik? Bizi aceleci ve zalim hale getiren sadece tabiatımız mı? Asla.
İradî olarak kendimize seçtiğimiz tavır, benimsediğimiz yol-yordam, bizi öğütüp dururken; değerler fiyatlara tahvil edilirken usanmaktan başka çıkar yolumuz var mı? 18.yüzyıl halk şairlerinden Gevheri mihnet yüklemekten geri durmadığı gönlüne usanmaktan başka bir kapı bulamamış: “Düşürdüm gönlümü bir sitemkâra / Cevr ü cefâsını çektim usandım.” Niyâzî-i Mısrî ise naz makamında bu meyanda şöyle dile getirir meramını: Ey çarh-ı dûn n’ettim sana hîç vermedin râhat bana / Güldürmedin önden sona âh mihnetâ vâh mihnetâ”
Surat asmak hakkımız diyordu İsmet Özel. Kendisi hala hayatta. Bizi hayatta tutan şeyler belki kabul ettiklerimiz değil daha çok usanmalarımız ve surat asma hakkımızı saklı tutmamızdır. Bu hakkımızı bize servis edilen şeylere karşı temkinimizi korumakla, tetikte olmakla ele alabiliriz. Ortalamaya rıza hali bizi işgal altına alıyorsa muhafazasına çalıştığımız bir kârdan söz edilebilir. Zihnimize berrak bir alan açmak istiyorsak kâr-zarar hesabından uzaklaşmak durumundayız. Hesabımıza neyin geleceği konusunda içine düşeceğimiz telaş, bizi sabrın selamete açılan kapısından uzaklaştırarak tahammülün ezasına mecbur eder. Sabır, meyve veren bir ağaç gibi berekete; tahammül ise insanı yoran bir hamallığa tekabül eder.
Ortada olan biten şeylere karşı tahammül gösterenlerle sabredenlerin yolu ayrılmıştır. Tahammüle razı olanların yol arkadaşı esasında kuru, muzır, mızmız itirazcılardır. İtirazcılar, tahammüle razı olanlar gibi kâr-zarar hesabı güdenlerdir. Dünyada kendilerine rızk olarak sabrı seçenler usanma hakkını haiz, surat asmaktan imtina etmeyen, Niyazi Mısrî gibi naz makamındaki kimselerdir. “Çok naz aşık usandırır” demezseniz Yahya Kemal’in şu dizeleri ile çekilelim huzurdan: “Her yerde var hayatı birer türlü gören / Lâkin derin görenler usanmış hikâyeden”
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.