Türkiye’de seçmen sürekli CHP ile korkutulur. Korkutma politikası bir hayli eskilere dayanır. Bu yöntem o kadar kullanışlı ki, her dönemde işe yaramıştır. DP’den itibaren, AK Parti’ye kadar... Dikkat edilirse aynı şey ve benzer cümleler. Tehdidin kaynağı, hep iktidar partileri olmuştur.
Propagandanın en basit şekli şöyle: “CHP mi gelsin...” Yani, seçmene zımmen şöyle denilmektedir: Bize oy vermezsen CHP gelir. Küçük çocukların anneleri tarafından polisle korkutulması gibi bir şey!
Peki, niçin CHP? CHP bu millete ne yapmış?
Soruya soruyla cevap vermek sanırım her şeyi daha net bir şekilde anlatır:
Ne yapmamış ki?
Osmanlı sonrası dönemi inşa etme görevi, malum, bu partiye verildi. Onlar da milletin istikameti aksine ne varsa onu uyguladılar. Savaş yılları, yokluk ve sefaletin ardından bir de CHP baskısı insanımızı iyice bunalttı.
Bu partinin geçmişi ile alakalı, milletin hafızasında, maalesef iyi örnekler yok. Yaptıkları zulümler de işin cabası. Buyurun, yapılanlara birlikte göz atalım:
Sene 1946...
Türkiye’de ilk serbest seçimler yapılıyor. Adamlar iktidardalar ya; seçim kanununu istedikleri gibi evirip çevirme hakkının ebediyen kendilerinde olacağını zannederler. Hesap günü, halkın iradesi, hiç umurlarında değil. Ve sonunda o tılsımlı cümleyi bulup, kuralı yapıştırırlar:
Açık oy, gizli tasnif.
CHP demokrasisi!
Yani, vatandaş oy kullanmak için sandık başına gittiğinde, kime oy verdiğini sandık görevlilerine göstermek zorunda. Ama oylar sayılırken yanlarında kimse olmayacak. Oy sayımı gizli yapılacak; CHP›lilerin dışında oracıkta kimse bulunmayacak.
Sonuç?
Tabii ki zafer CHP’nin!
CHP yüzde 85 oy ve 397 Millet Vekili, DP yüzde 13 oy ile 69 Milletvekili çıkartır!
14 Mayıs 1950 yılında normal seçim yapılınca bu defa sonuçlar da normal çıkar. DP 416, CHP 39 Milletvekili kazanır. Fakat CHP ve onun genel başkanı İsmet İnönü rahat durmaz. 10 yıl sonra 27 Mayıs 1960 yılında askeri darbe olur ve Başbakan Adnan Menderes›le 2 Bakan idam edilir.
Ezanın yasaklanması, Kur›an tedrisi yapanlara jandarma baskısı, başörtüsü ile eğitimin ve çalışmanın engellenmesi, bıyık bırakma, sakal uzatma gibi en doğal yaşam hallerinden insanların mahrum bırakılmaları... Say say bitmez. Tek parti döneminin Başbakan›ı Recep Peker›in haddi aşan sözleri ise akıllara durgunluk verir.
Sene 1946...
Kütahya mitinginde millet «açız» diye bağırınca, Peker ne dese beğenirsiniz: «Açsanız (b.k) yiyin» der.
Ya şu icraata ne demeli: 1961 seçimleri sonrası, siyasi parti başkanları Çankaya Köşkü›ne çağrılır ve hazırlanan protokole, darbeci komutanların önünde imza atmaya zorlanırlar. İmzalanan protokolde ilginç talepler bulunmakta. Daha da ilginç olan; yazılı maddelerden olmamasına rağmen, liderlere, İsmet İnönü Başbakanlığında bir hükümet kurulmasının dayatılmış olması.
Yazılı olmayan istekler, sadece İsmet İnönü›nün Başbakan olması talebiyle sınırlı kalmaz. Çankaya›da imzalatılan protokole rağmen; Darbeci Cemal Gürsel›in Cumhurbaşkanlığının oylanacağı gün; askerler Meclis›i ablukaya almış, kapılar dışarıdan kilitlenmişti.
Zorlamayla kurulan; İnönü hükümeti kısa bir sürede dağılınca, üst üste hükümet denemeleri de sonuç vermeyince, bu defa parti lideri olmayan bağımsız Senatör Suat Hayri Ürgüplü’nün Başbakan olması temin edilir. 1965-75 arasında, benzer nedenlerle; Nihat Erim, Ferit Melen, Naim Talu, Sadi Irmak sırasıyla, ülkede Başbakanlık yaparlar. Fakat, -12 Eylül 1980 darbesi de dâhil- hiçbir formül CHP›yi iktidara taşımaya yetmez.
Dememiz odur ki, CHP geçmişteki uygulamaları ile iktidar partilerine bol bol malzeme verdi. Onlar da ele geçirdikleri malzemeleri tepe tepe kullandılar ve hâlâ kullanıyorlar. Yapmak istedikleri her ne varsa; milletin aleyhine mi, lehine mi, bakmaksızın; «oy vermezsen CHP gelir ha» demekteler.
E, tabi; «hırsızın hiç mi kabahati yok» demiş Nasrettin Hocamız. Onun için bir yığın negatif icraat hatırlatmamız oldu.
Şimdi, tılsımlı cümleyi biz kuralım:
CHP yöntem değişikliğine gitse ve kendi üslubuyla siyaset yapmayı bıraksa belki işlerin yoluna girmesi daha kolay olur. Aksi, millet bu partinin iktidarları ayakta tutma görevi olduğunu düşünecek. Siz ne dersiniz?
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.