BİR: KENDİ "KÜÇÜK" AMA "GAZ"I BÜYÜK
Muhalif medya gazeteleri ve haber siteleri onu konu ettiklerinde AKP+FETÖ+Adnan Oktar yakınlığını hatırlatarak başlamayı vazgeçilmez bir görev sayarlar. Fakat biz, AKP insanlarına yol gösteren, iş öğreten son yazısından malzeme çıkaracağız.
“Ben AK Partili vekillerin yerinde olsam...” diyor, öğütnamesinin bir yerinde. Tevazuya bakar mısınız? İstiyor ki insanlar, ah sen orda olsaydın, onlar orda olmazlardı, kanaatine gelsin, kıymetini bir kere daha takdir etsinler ve kendi “Küçük” ama, diye başlayan cümleler kursunlar. Adını vermemesindedir tevazuu. Bunu başaracak kaç yazıcısı var AKP’nin?
Ha, bir de şu var: Okuyucusu AKP insanlarından biri, çıkıp şöyle bir şey der mi? Senin, AK Partili vekillerin yerinde olmaman, sayın liderimiz Erdoğan’ın takdiri ve talimatı gereğidir mutlaka. Dolayısıyla böyle hayaller kurarak, onun hatalı tercih yaptığını mı ima etmek istiyorsun? Sen de mi Brütüs misali...
Aslında biz, başta da söylediğimiz gibi ondan değil, yazdıklarından çıkarmak istiyoruz taşlarımızı. Yoksa nemize gerek, bir Tv programındaki “Pasaportum hazır, yolculuk İngiltere’ye” itirafından, Kraliçenin kalemşoru esprisine iz sürmek.
“Devasa ve muazzam hizmetler anlatılamıyor.”
Sebebi buymuş galiba, vekillerin yerinde olma arzusunun. Devasa ve muazzam hizmetlerden kastı, İstanbul’u tüketip New York’a kadar uzattığımız inşaat görüntüleri olmalı. Onlar zaten nerden baksanız görülüyor. Bir de anlatılmasalar yok mu sayılacaklar?
Devasa ve muazzam hizmet deyince inşaatlardan başka bir şeyler de varsa icraat olarak, yurt dışından naklen yayınlarla anlatanlar ne olacak? Onların anlattıkları neden anlatılma sayılmıyor? Üstelik o anlatıcılar, sadece vekilleri ve vekil çocuklarını tanıtmakla kalmıyorlar, kimlerin, kimlerle onbin dolarlaştıklarını da ifşa ediyorlar.
Mütevazılık genlerinde olunca, 20 yıllık bir iktidar işte böyle dört basit kelimeyle anlatılır.
“Devasa ve muazzam hizmetler...”
Ne oldukları meçhul. Önceki hükümetlerin hangi hizmetleriyle kıyaslanmışlar da devasa ve muazzam olmuşlar? Ne oldu da öğünme ihtiyacınız köreldi? Başardık, katladık, atladık, yaptık, ettik, uçtuk fiillerini iyi biliyorsunuz amma, anlatma fiiline iş geldi mi çuvallıyorsunuz, öyle mi ey AKP vekilleri? Sonra da iş “Küçük” köşe katiplerine dönüyor işte böyle.
“ CHP ve İyi Partililerin de karşısına çıkmalılar.”
Yol gösterilen AKP’li vekillere neden sadece iki partinin adı öğretiliyor? Saadet Partililerin karşısına çıkamayacaklarını kesin bildiğinden mi, yoksa o iki partiyi dişlerine göre dizayn ettiklerine inandığından mı? Ya da cesaretleri kadarını yapsalar gene iyidir düşüncesinden mi?
“AK Partililer muhaliflere ait her yere çıkmalılar.”
Bugüne kadar yapılmayan ve fakat bundan sonra yapılması istenen emirlerden biri de bu.
Muhalifler, AKP’nin medyasına çıkıyor muydu yahut çıkarılıyorlar mıydı? Yani rövanşist bir durum söz konusu değilse, AK Partililer neden muhaliflere ait her yere dalacaklar? Cevabı yine “Küçük” bir itiraf.
“ AK Parti medyası genel olarak etkisi eskisi gibi değil.” Yani yirmi yılın halktaki karşılığı bu, diyor.
Peş peşe yazılan “etkisi–eskisi” kelimeleri merhum Levent Kırca’nın Tv’lerde yaptığı ve Erdoğan’ın kazanmasına katkı sağladığı “İSKİ”li mizahları çağrıştırdı. Yani ülkemizde AKP yokken fabrikalarımızın yanında mizahımız da vardı. Galiba bir buzdolabına değiştik hepsini.
“Halk böyle tartışmalardan daha çok etkilenir ve partisine daha çok bağlanır.”
Kendisine halk uzmanı sıfatını da layık görmüş olmalı ki, “Küçük” katip, böyle noktalamış öğütnamesini. Yaşı müsait mi bilmeyiz lakin, T.Özal’ın muhalifleriyle tartıştığı Tv programını hatırlamış ve örnek veriyor anladık bu cümlesinden.
T.Özal, kurmaylarından, yola çıktıklarından, partililerinden ve meydanlardan sakladığı vaadini haykırıyordu o son Tv programında.
“Köprüyü satacağım!”
Ve anında masanın yumruklanmasıyla verilen bir cevap vardı.
“Sattırmam!”
Barajı geçmesine ihtimal verilmeyen Halkçı Parti’nin, Genel Başkanları Necdet Calp merhumun bu çıkışından sonra patlama yaptığını ve mizansenin çok önceden hazırlanmışlığını, ki diğer parti MDP’nin Genel Başkanı’nın orda olan bitenden habersizliğinden hareketle dahi sorgulamamıştı insanlar ve olağan, doğaçlama, mağazinel bir kapışma saymışlardı.
Muhalif kanallara çıkan AKP vekilleri Özal örneğinde olduğu gibi haykıracaklar.
“Satacağız!”
Artık ne kaldı, diyemeyecek muhalif vekiller, sadece
“Sattırmayız” diyecekler.
Dolayısıyla satacaklar kazanacak yine geçmişte olduğu gibi, Özal’ın kazandığı gibi...
Çünkü halkımız böyle tartışmaları seviyormuş.
AKP katiplerini hor görme zakir, deyip bitiririz yazımızı.
İKİ: DAVETCİ MİSİN, “YIKICI ETİKETCİSİ’’ Mİ?
Birbirlerinin “İktidarla alakalı duruşunu problemli” bulsalar da “Hocam, “Kardeşim” sıfatları ile paslaşan insanlarımızdan, geçen hafta konu ettiğimiz Hayrettin Karaman’ın Müdafaanamesine itirazlarımızı kayda aldıracağız bugün de. Hitap şekillerine takılmayız ama, “Dostum” kelimesini kullansalardı, o çok sevdikleri konjonktür öyle gerektiriyordu mazeretlerine daha münasip düşerdi. “Kardeşim Abdullah” günleri çok gerilerde kaldı zira. (Bize de neler hatırlattılar.)
Bahis mevzuu ettiğimiz muhteremlerin endişeleri ve alkışları ve birbirlerine verme lüzumu hissettikleri cevapları internet sitelerinde virgül teferruatlarına kadar yazılmış. Ecza kısmını buraya alarak ulaşacağız meramımıza.
“Siyasi iktidarın açık yanlışlarına da meşruiyet kılıfı giydiren bir din algısının genç beyinlerde nasıl bir tahribata yol açacağını...” bilmemesinin mümkün olmadığını fetvacı Hayrettin Karaman’ın, bu kelimelerle anlatmaya çalışmış Sayın Ahmet Taşgetiren.
Açık yanlışlara/meşruiyet kılıfı giydirenlerin algısı ve tahrip olan genç beyinler...
Sayın Taşgetiren’in bu tanımlı, örneklemeli izahı, aklından mesul olduğunu bilen insanlarımızı biraz düşündürse, nereye vardırır?
Söyleten, Sayın Taşgetiren’e söyletmiş; Hayrettin Karaman’ın tecrübeli biri olduğunu. FETÖ teşkilatı kelimeleriyle okumaya başlanırsa Sayın Taşgetiren’in endişeleri, Abant’lardaki vekile gidilmez mi?
Yahut şöyle dememiz daha doğru olabilir. Sayın Taşgetiren’i ve üslubu böyle yumuşak yazarlarımızı çok severim. Yavaş yavaş, usul usul, köşesiz kelimelerle giydiriverirler işte böyle “Hocam” diyerek konu ettiklerini. Sen ki, 15 Temmuz’dan önce beyinleri tahrip edilmiş binlerce genç ve beklentileri genç olanlarla birlikte oldun, dolayısıyla tecrübene saygı duyar ve sorarız; diyor gibiler. Nasıl oluyor da farkında değilmiş görünüyorsun?
Çalınmış minare kılıfsız olur mu? Cevap gecikmiyor fetvası her zaman turfanda Sayın Karaman’dan. “Ben bu iktidarın da yanlışları, bir kısım yöneticilerin meşru olmayan davranış ve kazançları olduğunu inkar etmiyorum. Ancak akşam sabah yatıp kalkıp bunları dile getirmenin doğru olmadığını söylüyorum.”
Doğru olmayan ne? Milletin şuur altına gönderilen ve orada yuva yapması istenen konuşma yasağıdır. Susun demek hiç bu kadar dolaylı söylenmemişti; bir fetvacı şimdi itiraf etti. Fakat biraz aşağıda da dikkatleri törpülemese olmazdı.
“Tenkid edilsin, ama ‘Yıkıcılarla’ ağız, iş ve eylem birliği yapılmadan edilsin.”
Yıkıcılar kim? Kimi biliyorsa, kimi kastediyorsa üşenmeden listesini yapıp adli mercilere takdim etmesi gerekmez mi Sayın Karaman’ın? Yahut ondan bu bilgileri isteyecek ve işleme koyacak Türkiye Cumhuriyeti makamları yok mu?
15 Temmuz öncesinde birlikte oldukları devlet kayıtlarına “Yıkıcılar” olarak yazıldığına göre, onları neden ihbar etmemiş ve “Kandırıldım” diyen iktidar sahiplerini, en azından kaş göz işaretleriyle uyarmamış? Onlardan daha şedid yıkıcılar mı bekliyordu yaşayacağı günlerde?
Müdafaanamesinin sonuna geldiğimizde, magazinci bir üslupla söylersek, “İyi polis” rolüne yatırım yapılmış. İcraatın içinden konuşularak hem de.
“Memlekette yaygın adaletsizlik var, devlet malı çarçur ediliyor, insanlar korkunç bir geçim zorluğu yaşıyorlar, birilerine haksız kazanç sağlanıyor, eğitimde şu yanlışlar yapılıyor, muhafazakar bir iktidarın yanlışları insanların dine bakışını olumsuz etkiliyor vs. deseler, yani doğruları söyleseler...”
Ya neyi söylüyorlar?
Bu sayılanların hangisi bir iktidarı yerinden etmez veya pozisyonunu sarsmaz? Dahası, savunulan iktidarın vaadlerinde bu sayılanların kaçı halka duyurulmuştu? Gibi soruları hızlı geçiyoruz. Zira bu kabul sıralamasının altında milleti layık bulma sendromu yatar.
“Evet, böyle yapılsa iyi olur ve yapılıyor da; ama her şeyin gazete köşelerinde yapılanlardan ibaret olduğu sanılmasın...”
Ortamdan ve iktidardan kaçmaya çalışmanın itirafı ancak bu kadar olurdu.
Ben o dediklerinizi, böyle fetvaları yazmadan önce ilgili makamlarda ve yüz yüze yaptım. Fakat siz gazete köşelerindeki beni biliyorsunuz.
Var sayalım ve inanalım ki, “Yapılsa iyi olur ve yapılıyor” dediklerinin hepsini eksiksiz yapmış olsun Sayın Karaman.
Bir tek sorumuz var cevabını istediğimiz. Dinlemediler mi? Bir kulaklarından girip diğerinden mi çıktı? Hiç mi dikkate almadılar zatıalinizi? Onun için mi bulgursuzluk benzetmeleriyle bu mazlum millete “Susun” diyorsun?
Ve hala ordan umutlu olmanın kaynağı, ederi veya zorlaması nedir, neredendir.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Yorumlar
(2)Ercan İlgün - Sayın yazar merhum kelimesi kimler için kullanılır?
Necati Tuncer - Vefat etmiş Müslümanlar için kullanılır Zatialiniz kim Müslüman kim değil bilme iddiası mı taşıyor sunuz.
Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Sitemizin Topluluk Kurallarına uymayan yorumlar yayınlanmaz. Yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.