Kapanma, kaçışa dönüştü.
Dertsizler için kaçıştı, kapanma.
Tatil bonusu uzatılmıştı.
Güya şehirler kapanacak, salgın kontrol altına alınacaktı.
Ne gezer.
Virüsleri bavullarına doldurup yolları kıyamete döndürüp, gittiler.
Kapanma öncesinde, “seyahat izin belgesi” almak isteyenler, kaymakamlıkların önünde uzun kuyruklar oluşturdu.
Tatil beldeleri ve yerel yöreler rotalara alındı.
Otobüslere ek seferler kondu.
18 günlük tatile çıkıldı.
Uzmanlar “kapanma göçü”nün çok tehlikeli olduğunu söylese de.
Bu gidişler, gidemeyenleri derinden örseledi.
Genç kız, hastanedeki hekimlik nöbetini bırakamayacağından anne babasından ayrı tek başına bayram geçirecekti, yüreğine mıh gibi bir acı saplandı oysa ne kadar özlemişti memleketini, kardeşlerini.
Ağır geçen koronadan tam iyileşemeden, karantina biter bitmez solunum sıkıntısı çekerek, öksürükten boğularak çalışmalarını sürdürmekteydi.
Trafiğe karışmamak için erken çıkmıştı evinden ama yine de o neşeli araçların çocuksu coşkularını hissetmemek mümkün değildi.
Süpürgesine yaslanarak duvardaki ekrandan kapanma kaçaklarını izleyen temizlikçi kadının burnunun direği sızladı.
Tam kuzuların doğma mevsimi diye mırıldandı.
O kara ağızlı, kara gözlü bebek kuzuları kucağına alıp sevmeyi ne kadar özlemişti.
Dağların keçi çıngırakları ile inlediği, gelinciklerin tarlalarda sökün ettiği, ılık tereyağlarının, çömlekteki tulumun ekmeğe sürüldüğü köy kahvaltılarına gidiyorlardı.
Bağın son çapalarına, toprağın kalbur ile elenmesine, bereketin harmanına, ıspanağın, pazının sac üzerinde börek olduğu ikindi çaylarına gidiyorlardı.
Özgürlüğe, mutluluğa, pespembe hayallerine gidiyorlardı işte.
Odasındaki ekrandan kalabalığı izleyen yaşlı babasının hüzünlendiğini gördüğünde oğlu sordu, özledin mi gittiğin tatilleri.
Tekerlekli sandalyesinde kıpırdamaya çalışarak, leyleklerin gelişi, bülbüllerin ötüşü, baharda dalgalanan laleler, denizin mavi dalgaları gibi izlemekteydi trafikteki rengârenk araçları. Umut dağ gibiydi oğlunda, yine gideriz sevdiğin yerlere dediğini duymadı bile.
Ellerinde damar aradığı, kemoterapi uyguladığı gencin başı üzerinden görmüştü hemşire, gidenlerin kalabalığını. Diğer hastalar neyse de sıra bu gence geldiğinde kalbi daralıyordu. Bu oğluyla yaşıt çocuğun ekranı görmemesi için koltuğunu çevirdi. Hiç hali olmamasına karşın daha fazla gülümsedi. Kendisine hızlı bir komut gönderip, evde hasta bıraktığı çocuğunu düşünmemesi gerektiğini telkin etti kalbine. Damar açarken ellerinin titremesini engellemeli, hüzünlü bakışlarını hayatın ışıltısı ile renklendirmeli idi.
Bu gitmeler kalanları yeterince örseledi.
İnşallah gittikleri yerleri, taşıdıklarıyla örselemezler.
Artlarında kalanları hesap etmeden gittiler.
Taziye: Milli Gazete Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Kurdaş'ın kıymetli eşi Hatice Kurdaş’ın vefatından derin üzüntü duydum. Rabbim Hatice Kurdaş'a rahmet eylesin; eşine, evlatlarına, sevenlerine dayanma gücü ihsan eylesin.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.