Her sene Nisan ayı öncesinde resmi pasaportlu insanlarımız, Amerika’ya giderler; genellikle Yahudilerin kurduğu lobi tuzaklarına istedikleri milyonlarca dolarları verirler ve Amerikan başkanının 24 Nisan günü yapacağı konuşmasında Ermenilerin soykırıma uğramadığını söylettirmeye çalışırlardı.
Bugüne kadar konuşan başkanların hepsi “Soykırım Oldu” demiyor, “Olmadı” da demiyor, “O olaylara çok üzüldük” derler, giden Türk heyeti başarılı olmanın gururunu yaşarken, yeni senede kendisinin gideceği garantisini sağlardı.
Beklenen oldu, 24 Nisan 2021 günü ABD başkanı Joseph Biden, dilinin altındaki baklayı değil, bağırsaklarında ürettiği laf-ü güzafları kusuverdi: “Her yıl bugün Osmanlı dönemindeki Ermeni soykırımında ölenleri hatırlıyoruz ve böyle bir zulmün bir daha yaşanmaması için taahhüdümüzü yeniliyoruz. 24 Nisan 1915’ten başlayarak, Ermeni entelektüeller ve toplum liderlerinin Osmanlı güçleri tarafından İstanbul’da tutuklanmasıyla, 1,5 milyon Ermeni sınır dışı edildi, katledildi ya da yok etme kampanyasıyla ölüme yürüdü” dedi ve bizi yeni sene ve daha sonraki senelerde yapacağımız masraflardan, ödeyeceğimiz dolarlardan kurtardı.
Aynı günlerde, İstanbul’daki Ermeni müzisyenler, mimarlar, öğretim üyeleri, esnaf, sanayici…milletvekili... İstanbul’da, Ermenice konuşabiliyor.
1915 yıllarında Amerika’ya göç edenlerin varlığı bile katliam olmadığını ispata yeterken o ilk göç edenlerin torunları ve torunlarının çocuklarının Ermenice bilmemesi neyi ispat eder?
Özgür Amerika’da doğup büyüyen Kim Kardashian, ağzıyla, başka yeriyle değil, Ermenice konuşsun da görelim.
Biden’in bu demeciyle değişen bir şey olmayacak. Amerikan severlerin, tarafımıza geçmesini sağlayacak. “Beklemezdim” diyenlerin dallarını kırıverdi Biden.
Bunların hiçbir sözüne güvenilmez.
Yahu bunlar kilisedeki papazdan, Beyaz Saray’daki başkana kadar, hepsi, Allah’a iftira eden adamlar. İsa Aleyhisselam için “Allah’ın oğludur” diyebilenlerin, yapamayacağı kötülük, söyleyemeyeceği yalan yoktur.
Dedelerinden Avrupalı dedelerinden kalma dinsel hastalıktır bu.
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin 1977 yılında 399 numarayla yayınladığı Seha L. Meray’ın yazdığı “Uluslararası Hukuk ve Örgütler” isimli kitaptan, Avrupa’da devletlerin örgütlenme tarihine kısaca bir göz atalım.
Sayfa 26, “Fransız hukukçusu Pierre Dubois’nın 1306’da yayınlanan kitabında, kutsal toprakların Türklerden alınması için örgütlenme öğütleniyordu; Bohemya Kralı George Podebrad’ın 1461’de yayınlanan kitabında da İstanbul’un Türklerden alınması amacı güdülüyordu” diyor.
Sayfa 29, Duc de Sully’nin Türkleri Avrupa’dan çıkartmayı da örgütleyen bir meclis önerisini yazıyor.
Kitap daha sonra Milletler Cemiyeti’nin kuruluşunu daha sonra da Birleşmiş Milletler’in kuruluşunu ve “Sürekli üye” olan ABD, Sovyetler Birliği, Çin, Fransa ve İngiltere’nin “Oybirliği” ve “Veto” şartlarıyla cemiyeti kendi çıkarları için kullanabildiklerine işaret eder.
“Hocam onlar mazide kaldı” diyenler olabilir.
Komünist Rusya birliği yıkılınca Nisan 1995 yılında NATO Genel Sekreteri W. Cleas, “Komünizm yıkılmıştır, bundan sonra düşman İslam’dır” demişti. 1995 yılından bugüne kadar NATO ve Amerikan askerlerinin öldürdüğü Müslüman sayısı Avrupa’da bir kaç devletin nüfusundan fazladır ve hâlâ öldürmeye devam ediyorlar. Avrupa Birliği’nin, “Bizi Avrupa Birliği’ne almak için istedikleri tek şey, dinimizi değiştirmemizdir.”
Bu sözler bana ait değil.
Radikal, fundamantalist diye damgalanmaya çalışılan bir Müslüman’ın da değil.
Bu söz, dışişleri bakanlığı yapmış, batılı bakan, başbakan ve cumhurbaşkanlarıyla ikili ve toplu görüşmeler yapmış merhum Mesut Yılmaz’a aittir.
Muhalefette iken söylenmiş bir söz de değildir. Başbakan iken, Sayın Yavuz Donat’la yaptığı ve 7 Şubat 1998 yılında Milliyet gazetesinde “Vitrin”de teşhir edilen bir söyleşide merhum Mesut Yılmaz’ın söylediği bir sözdür.
Söyleşinin konuyu ilgilendiren bölümü:
…………
“Yavzu Donat- Avrupa ne istiyor Sayın Başbakan?
Mesut Yılmaz- Bizi Avrupa Birliği’ne almak için istedikleri tek şey, dinimizi değiştirmemiz.
Yavuz Donat -Bu mümkün olmayacağına göre... Avrupa bizi “dışlamaya” devam edecek demektir.
En azından “bir süre daha.”
Başbakan Mesut Yılmaz - Avrupa, diğer on bir ülke için “son koşul” olarak ileri sürdüğü hususları, Türkiye için “ön koşul” haline getiriyorsa... Bunun başka bir izahı olabilir mi?
Hayır!
Olamaz!
Bu tam bir “çifte standart.”
Ve “haçlı zihniyeti” bitti. 07.02.1998 Milliyet
Fransız İhtilali’ni yapanlar, “Tanrıyı öldürdük kiliseye gömdük” demişlerdi. Şimdi sıra İslam’a geldi. Yüzümüzü Batı’ya döndürdüğümüz günden beri, imamı papaza, camiyi kiliseye, Kur’an-ı Kerim’i İncil’e benzetmeye uğraşıyorlar.
“Bizimkini gömdük, sizin dininizi de cami kapısından içeriye alalım.
Sokaklar, okullar, daireler, hazineler bize kalsın karışan olmasın” diyorlar. Ayasofya imamına, “Caminin içine karış, dışarıya karışma” anlamında konuşanların içi kime benziyor?
Soru, Başarılı olurlar mı?
Cevap, Ataları gavurlukta bunlardan daha samimi ve cesurdular.
Haçlı ordusunun önünde yalın kılıç yürüyen Aslan yürekli Rişar (Rıchard 1157-1199) başarılı olamamış da domuz kursaklı bunlar mı başarılı olacaklar. Sonra harp açtıkları din, imamın kafasından çıkan bir din değil.
Öyle olsaydı bizleri kandırmak, korkutmak kolay olurdu.
Din, Allah’ın dini. Dil bize ait.
Dinde hata olmaz.
Dilde hata olur.
Bizim dilimizde, anlatımımızda ve yazımızda hata olur.
Ama bu dini ayakta tutan Kur’an-ı Kerim, sahih sünnet ve bugünlere taşıyan, Başta Allah Celle Celalüh’tür. Sonra onun lütfettiği Ulema-i Amilin, Suleha-i Salihin, Ümera-i Adilin, ve Mücahidiindir. İslam’ın nurunun, karanlık yüreklere sızmasını engellemeye kimsenin gücü yetmeyeceğine göre endişeye gerek yok.
Dünyanın bütün kâfirleri bir araya gelseler, askeri güçlerini, ekonomik güçlerini, teknolojilerini, bütün bombalarını toplasalar güneşin bir saniye geç doğmasını sağlayamazlar. İşte Allah’ın nurunu ise hiç engelleyemezler.
Rabbimiz buyurur:
“Ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek isterler. Kâfirler hoşlanmasalar da, Allah nurunu tamamlamaktan başka bir şey istemiyor.
O, hidayet ve hak din ile bütün dinlere üstün gelmesi için Rasülünü gönderendir. Müşrikler hoşlanmasalar da.” (Tevbe Süresi, Ayet 9/32-33, Saff Süresi, Ayet 61/8)
Ziya Paşa bu ayeti şiir diliyle şöyle terceme etmiş: “Takdir-i Hüdâ kuvve-i bâzû ile dönmez.
Bir şem’a ki Mevlâ yaka, üflemekle sönmez”
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Anadolu Ajansı (AA), İhlas Haber Ajansı (İHA), Demirören Haber Ajansı (DHA), Anka Haber Ajansı (ANKA) tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Anadolu Ajansı (AA), İhlas Haber Ajansı (İHA), Demirören Haber Ajansı (DHA), Anka Haber Ajansı (ANKA) tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.