Gönül ülkemizin sorunlardan kurtulmuş, kurtulmasa bile en aza inmiş, indirilmiş olmasını arzu ediyor. Ekonomik darboğazdan kurtulmak için tefecilerden borç almak zorunda olmayan, hatta, krizden kurtulmak için çaba harcayan dost ve kardeşlerimizin yardımına koşan güçlü bir ülkede yaşamak sanıyorum her ferdimizi mutlu eder. Çünkü her zaman darda olanların imdadına yetişmekten mutlu olan bir milletiz. Bunun içindir ki, tarihimizde sömürgecilik yoktur. Gittiğimiz yerlere ihtiyaç duyulan hizmetleri götürmüş, oranın halkının değerlerini yok etmenin peşine düşmemişizdir. Söz gelimi 300 yıl yönettiğimiz bir ülke halkına kendi dinleri unutturulmamıştır. Ancak Batılılar nereye gitmişlerse gittikleri yerlerde kısa sürede kendi dillerini resmi dil ilan etmişler, dinlerini ise o ülke halkına dayatmışlardır. İşin garip tarafı tüm bu yaptıklarını da özürlük ve demokrasi götürmek olarak takdim etmişlerdir. Böylesine büyük yalanı dillendirirken de utanmak hiç akıllarına gelmemiştir.
Maksadım sömürgecilerin yaptıklarını sorgulamak değil. Sadece Batılıların ikiyüzlülüğüne dikkat çekmeye çalışıyorum. Bu hatırlatmanın ardından elbette gönül yeryüzünde hakkın ve adaletin hâkim olmasını istiyor. Bunun için de zalimlerin değil, adillerin yeryüzünde belirleyici olmasını dilemek. Çünkü öyle bir dünya oluştu ki; zalimler ve sömürgeciler adalet dağıtıcıları pozlarında dolaşıyorlar. Bu durum ise gücü hak sebebi sayanların belirleyici olduğu bir dünyayı gündeme getiriyor. Bunun içindir ki; bir salgın hastalık güçlüler tarafından para kazanma vasıtası haline getirilebiliyor. Yüz binler, hatta milyonlar hayatını kaybederken stoklardaki aşılara parası olan sömürgeciler tarafından el konuluyor, yeryüzündeki en az yüz ülke aşıya ulaşamıyor. Dünyayı sömürerek ele geçirdikleri serveti kendi insanlarını sıkıntıdan kurtarmak için bol keseden saçarken her gece yatağa aç giren dünya üzerindeki milyarlarca insan umurlarında bile değil.
Böyle bir dünyada elbette olumsuzluklardan ülkemiz de etkileniyor. Dün gazetelere yansıyan iki haber bile ülkemizin olumsuzluklardan nasıl etkilendiğini göstermeye yetiyordu. Özellikle korona salgınının giderek artışını sürdürmesi toplumda her yaştan insanı etkisi altına alması karşısında ortayla çıkan olumsuzluklar her ne kadar iktidar tarafından toplumu paniğe sevk etmemek adına olsa da görmezden gelinmesi olumsuzlukları gidermeye yetmiyor. Söz gelimi günlük vaka sayılarının 45 bine dayanmış olması bile insanları harekete geçirmeye yetmiyor. En kısa zamanda toplumun büyük çoğunluğunun aşılanması gerektiği gerçeği herkes tarafından biliniyor olmasına rağmen aşılamada bir türlü istenen rakama ulaşılamıyor. Yapılan iş sadece vaka sayıları artmaya başlayınca birtakım kısıtlamalar devreye sokuluyor. Kısıtlamalar salgının hızını kesiyor olsa da bu defa esnafın sıkıntıları artıyor, iflaslar birbirini takip ediyor. Son bir araştırmaya göre son 12 ayda 125 bin esnaf iflas etmiş, işyerini kapatmış. Yani toplum bir yandan salgın ile mücadele ederken, öbür yandan da salgının yol açtığı ekonomik kriz ile mücadele ediyor.
Bu arada hemen her gün medyaya yansıyan uyuşturucu operasyonlarında ele geçirilen yüzlerce, binlerce kilo uyuşturucu haberleri de toplum olarak giderek zehir bataklığına saplandığımızı gösteriyor. Uyuşturucu ile emniyet güçlerinin ciddi bir mücadele verdiği kesin. Öyle olmasa her operasyonda yüzlerce, hatta binlerce kilo uyuşturucu ele geçirilmezdi. Derdim mücadelenin ne boyutta olduğundan çok ne oldu da ülkemiz dünya uyuşturucu trafiğinin ortasında kaldı? Bu sorunun cevabını vermemiz gerekiyor. Çünkü her seferinde ülkemize sokulan uyuşturucu kolilerinden bir ya da ikisinin farkına varılmamış olması binlerce gencimizin hayatının kararmasına sebep olacaktır. Bu ise ülkemizin uyuşturucu batağına saplandığını, özellikle gençlerimizin zehirlendiğini gösteriyor. Elbette, uyuşturucu baronları ile mücadelede önemli hamleler yapılıyor ama bu toplumumuzu uyuşturucu bataklığına saplanmaktan kurtardığı anlamına gelmiyor.
Bu bakımdan sadece salgının giderek hızlanması ve ülkemize yönelik uyuşturucu tacirlerinin faaliyetlerinin sonuçları bu ülkeyi yönetenlerin toz pembe tablolar çizmesi ile giderilmiş olmuyor. Yani ülkede her şey iyi demekle iyi olmuyor. Hep birlikte mücadele edilmesi, toplumun cepheleştirilmeden uzaklaştırılması gerekiyor.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.