Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın, AB Konseyi’nin Türkiye’ye yaptırım düşüncesinin “hayal kırıklığı” olduğunu belirterek AB liderlerine bundan vazgeçmeleri çağrısında bulunuyor.
Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’ın bu açıklamasından sonra kendisine, “Ne hayal ediyordunuz ki” diye sormamız şart oldu!
Sahi bunca yıldır düzelmeyen ve limoni olmaktan bir türlü kurtulamayan “Türkiye-AB” ilişkilerinde yaptırım istenmesinden başka ne bekliyordunuz da “yaptırım lafı” gündeme gelince “hayal kırıklığına” uğradınız?
AB’nin Türkiye’yi sahiplenmesi ve yaptıklarına arka çıkması mı umuluyordu acaba?
Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’ın “hayal kırıklığı” açıklamasına en güzel cevap Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından veriliyor.
Bakın Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin AB ile ilişkilerini değerlendirirken ne diyor:
“Türkiye’ye yapılacak herhangi bir yaptırım kararı Türkiye’yi çok fazla ırgalamaz.
Zaten 1963’den beri AB bize yaptırım uyguluyor.
Hiçbir zaman AB dürüst davranmamıştır.
Hiçbir zaman AB verdiği sözün arkasında durmamıştır.
Ama biz o günden bugüne sabrettik, sabrediyoruz.”
Evet, Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın AB Konseyi’nin yaptırım kararını tam bir “hayal kırıklığı” olarak nitelendirirken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleri bu kararın hayal kırıklığı olmadığını hatta beklenen bir durum olduğunu ortaya koymuyor mu?
Keşke böylesine önemli bir konuda Cumhurbaşkanlığı sözcüsü de Cumhurbaşkanı’nın açıklamasıyla örtüşen bir şeyler söylemiş olsaydı.
Zira AB Konseyi’nin yaptırım yapılmasını isteyen açıklaması hiç kimsede hayal kırıklığı oluşturmamıştır.
Beklenen bir şey niye hayal kırıklığı oluştursun?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da dile getirdiği gibi 1963’den beri ülkemize yaptırım uygulayan AB’nin yeni yaptırım arayışları içine girmesi bize göre hiç kimsede hayal kırıklığına vesile olmamalıdır.
Bu konuda hayal kırıklığı yaşayanlar varsa önce kendilerini bir gözden geçirmeli ve niye böyle “abesle iştigal” sayılabilecek işlere imza attıklarını sorgulamalıdırlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözcülüğünü yapacak kadar yakın bir makamda bulunan kişilerin onun “ne söyleyeceğini” hesaba katmadan kendi görüş açılarına göre konuşmalarının sağlıklı sonuçlar doğurmadığı ortada değil mi?
Bize göre “yakın çevrenin” bu konuda biraz daha “dikkatli olmaları” ve “ters düşmemeye” özen göstermesi gerekir.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.