Hayat için, beton kalpli egemenler kadar bizzat çimento, demir ve kumdan oluşan betonun tahakkümü söz konusudur. Beton o denli sevilir ki imkân bulan yeryüzünün doğal kalmış taraflarına biraz daha beton dökmek derdine düşmekten kendini alamaz. Beton dökülmemiş her alan güdük kalmıştır. Hem de bir kenarda yaşamaya çalışan ağaç topluluğu, sağmal ineklerin dahi artık otlayamadığı çayır çimenlik, atların koşturamadığı kuru toprak hep çirkinlik kabul edilir. Bir zamanlar kısa süreli tatile gelen Arapların çağıldayan ırmakları görünce bu topraklarda yaşayan insanların aptal olduğunu düşünmesi gibi… Irmaklar beton kentin su ve elektrik ihtiyacı için kurutulmuştur; toprak, betondan müteşekkil medeniyet ihtiyacı için… Yaşamak için betondan başka barınak tanımayan insan, ölümünün de beton yüzünden olacağını hesaplamaktan acizdir.
İnsan, göçük altından çıkarılan her can için sevinir. Çocuk, genç, ihtiyar, kedi ya da köpek bu hayatta tutulan her can insanlık için büyük bir zafer kabul edilir. Oysa hayatta olanlar, bir afet dolayısıyla üzerine beton yığılmamış olanlar, molozlar arasında yaşadıklarının farkına bile varmazlar. Üstlerinde, altlarında, yanlarında yörelerinde sonuçta moloz olduğunu keşfedecekleri malzemeden başka bir şey bulunmaz. Bunun yeryüzünü tahrif etmekten başka bir şey olmadığını bir başka hayatta öğrenecekleri umulur.
Hayatta tutulan her can için sevinilir diye bilinse de aslında orada küçük, küçücük, minicik bir nüans noktası bulunur: Hayata gözlerini kapatan küçük bir çocuk için üzülmek, vicdan yapmak, acı duyabilmek için ölenlerin coğrafyası önemlidir. Evet, göçük altından kurtarılan minik bedenler, tüm coğrafyayı mutlu etmeye yeter. Ama coğrafyanın diğer ucunda doğal olmayan afet sonucu cennete giden çocuklar, pompalı tüfekle vurulan çocuklar, Ege’de, Meriç’te anne babasıyla beraber sulara gömülen çocuklar hiç kimseyi vicdan sorgusuna yöneltmez. Şöyle ki memleketin bir yanı depremle uğraşırken bir yandan üç yıl önce Silopi’de göçük altında kalan Muhammed ve Furkan’ın mahkemesi karara bağlanıyordur. Altı ve yedi yaşındaki bu çocuklar evlerinde uyurken, polis panzeri gelip gecenin bir yarısı evlerinin duvarını yıkıverir. Yıkılan duvarın altında kalan çocuklar can verir. Ama suçlu, sorumlu yoktur. Ondokuz bin TL ceza ile cümle sorumlular suçlarından arınır, pirüpak oluverir.
Sonra ölüm, sadece madencinin değil, bilumum garibanın kaderinde vardır. Aşırı inandırıcı ve alabildiğine hayrete duçar bir dille insanlara neden sağlam evlerde oturmayı tercih etmediğini sorarlar. Mağdurda aynı alaycı dil gelişmiş olsa herhalde dünyaya aşırı bağlanmamaktan kaynaklı böyle bir tercihte bulunduğunu söylerdi. Ama garibanın elleri ve nasibi gibi dili de bağlanmıştır. Hesap soracak dil egemenin tekelindedir. Hesap verecek dil ise yapabildiğince alttan almak zorundadır. Çürük binalarda oturmak dolayısıyla gariban suçludur! Toprağını terk etmek zorunda kalanlar terk ettikleri için; Ege’de boğulanlar plastik botlara bindikleri için suçludur! Evine ekmek götürememekten şikâyet eden yalan söylemiş kabul edilir ve durumundan şikâyetçi olduğu için suçludur! Nihayet egemenlerin rızasına mugayir her söylem, her eylem suçtur. Evet, iki dakikalığına maske açıp nefes almak, birbirine sarılmak, mesafesiz davranmak kadar suçtur. Muhtemelen yakın zamanda maske takmadığı için kolluk kuvvetlerince derdest edilen, hapse tıkılan, dayak yiyen, ortalık yerde vurulup düşen insanlara rastlamak vakayı adiyeden sayılacaktır.
Yaşamak dolayısıyla insanların suçlu ilan edileceği zamanlar yakındır. İnsanların oturdukları evin kirasını ödeyemediği, önüne gelene faturalardan, vergilerden, hayat pahalılığından, peynirin, yağın fiyatından şikâyet ettiği; işyerlerinin iflas ettiği, şirketlerin iflas isteyip verilmeyince konkordato ilan ettiği, kimsenin sabaha hangi zamlarla uyanacağını bilmediği bir ülkede yaşamaya çalışmak başlı başına suç, itiraz eden suçlu kabul edilir. Hatta kimse sıradan suçlu diye de nitelenmez; hain ilan edilir. Bu topraklarda doğduğu, büyüdüğü ve bugüne değin buralarda yaşadığı için, vatan kabul etmesi gereken coğrafyaya ihanet etmiştir. Yaşamak çünkü çokları için ihanettir. Güçlünün hakkı olan yaşam, zayıf düşenler için hak gaspıdır. Ekmek gibi, aş gibi, Allah’ın bağışladığı nimetler gibi yaşam da paylaşılamaz!
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.