Şair dostumuz Ercan Yılmaz’ın Altın Çayırlar’ında dolaşıyorum. Öyle asude bir yürüyüş ki kaybolma hissi bulma duygusuna galebe çalıyor gibi. Sevgili okur, sakın bunu, “Gesi bağlarında dolaşmak” falan sanma. İnsan yittikçe ve yitirdikçe kendi içindeki cevheri fark ediyor. Altın Çayırlar, ilk bakışta Walter Benjamin’in Pasajlar’ını akla getirse de ikisi arasında aydınlıkla loşluk kadar fark var. Ercan Yılmaz metnin ne içinde ne de dışında. Hikemi kesitler -pasajlar- ne bir rivayet zincirine ihtiyaç duymuş ne de kaynak yahut yazara. Zaten hikmet denilen şey insanlar peşine düşüp iz sürerek keşfetsinler diye kayıplara karışan hakikat elçisi değil midir?
Öyleyse birbirimizi daha net işitebilmek için birkaç saniye susup şu pasajlara kulak verelim:
“Yaşlı adam, köprünün korkuluklarına dayanmış, akıp giden suya bakarak ağlayan bir genç gördü. Adam, gence neden ağladığını sorunca ondan şu cevabı aldı:
-Nasıl ağlamayayım, şu dizeye bakar mısın: ‘Giydikleri âftab-ı temmuz.’ Galip Dede yazmasaydı ben yazacaktım!”
Bu kesit de çok yakından. Zaman uzayan tırnaklarıyla kendi yüzünü parçalıyor gibi:
“Çocuklar dedim, ‘Final Cuma günü saat 00.00 itibariyle başlıyor. Kuralların ve ilk üç şifrenin yazılı olduğu defterler Ortahisar Camisi’nin kütüphanesinde sizi bekliyor. Kütüphanedeki görevlilerden isteyebilirsiniz.’ Bu birbirinden kıymetli ve zeki beş öğrenci büyülü bir yolculuğa çıkmaya hazır ve istekli görünüyordu.
Defne ormanını düşündüm.
O ormana beş arı salıyordum.
Ballar balını bulmaları için.
Görünmez’in arılarını…”
Görünmez’in arıları olur da görmeyenin gönlüne sığan altın çayırları olmaz mı? Gözünü açan değil kapayan daha iyi görür derinde ve yerli yerinde olanı. Göz sürekli yer değiştireni bir gölge gibi kavramaya alışkındır. Dış dünyada gördük sandığımız görünmeyen kilitli sandığımızdır. Şairler hikmet avcısıdırlar. Bunu Ercan Yılmaz’ın işaret ettiği Altın Çayırlar ile daha yakından görme imkânı bulduk. Kaybetmeseydik ve kaybolmasaydık bulamazdık.
KUR’AN’DAN VE SÜNNETTEN KESİLMEK
İnsanın böyle bir çağı yok elbette. Hani sütten kesilir gibi Kur’an’dan kesilmek diye bir şey yok insanın biyolojik hayatında. Son zamanlarda -her devrin son zamanı farklı- insanlarda çok yoğun şekilde gördüğümüz bir “ipin ucunu bırakma” durumuna dikkat çekmek istiyorum. Özellikle orta yaş sonrası, kaynaklardan koparak yaşadığı çevrenin anlayışını din haline getirmekte hiç sakınca görmeyen bir kuşak var. Bu kişiler garip bir şekilde toplumun çoğunluğunun kabullenip tasvip ettiği aidiyetlere dâhil olmayı sıratı müstakim sanıyorlar. Çoğunluk bir şeyi kabul ediyor ya da bir düşüncenin arkasında büyük kitleler toplanıyorsa o yapının sorgulanmasına hiç gerek yoktur. Orta yaş üstü kuşak inkâr, sahih ve tahkiki iman, itiraz ve ret noktasında zihinsel devinimden hızla uzaklaşmaktadır. İşin garip tarafı bu durumu da yadırgamak yerine hayatın normal akışına uygun görmeye daha yakındırlar. Eşyanın tabiatına uymayan birçok şeye buna istinaden karşı çıkmanızın da pratikte bir faydası olmayacaktır. Zira eşyanın da öyle insana yerini yadırgatacak bir tabiatı kalmamıştır. İnsanlar savunageldikleri dinlerini iş Kur’an ve sünnet merkezli yaşamaya gelince bir yolunu bulup hemen kaytarıveriyorlar. Töreler, görenekler, teamüller ve çoğunluğun hayal mahsulü anlatıları nedense orta yaş sonrası kuşak için yaşlı sığınma evi vazifesi görmektedir.
İnanç, amel ve ahlak söz konusu olduğunda ilk eleştiriye tabi tutulan ve hemen yargılananlar gençler olduğu için, orta yaş ve sonrasından kaynaklanan problemler ya görmezden geliniyor ya da halının altına süpürülüyor.
Ara sıra halıları kaldırsak hiç fena olmaz.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.