“DP Meclis grubunun azaları! Siz isterseniz hilafeti bile iade edersiniz.”
05 Eylül 2020 tarhili sayfamızdaki “Erişim olmaktır, ulaşmaktır, değilse parsel parsel satmaktır” başlıklı yazımızda Aziz Nesin’in kaleminden geçmişti bu cümle.
1961’in Eylül’ünde idam ettirecekleri Adnan Menderes’i, böyle konuşma cümleleriyle vurarak cesaretlendiriyorlardı Yüce dedikleri, Adalet dedikleri divanda oturtulan seçmece hakimleri, 1960’ın Eylül’ünde özel çıkartılan dergilerde.
İdamlardan sonraki tüm senelerde, Menderes Meclis’te “Hilafeti getirebilirsiniz” yahut “Hilafeti geri getirebilirsiniz” demişti suçlamasının aslı veya doğru söylenmişi böyle imiş.
“Siz isterseniz hilafeti bile iade edersiniz!”
Getirmek ya da geri getirmek, gitmiş bir şey söz konusu ise gündem olur. İade edersiniz kelimeleri ise alınmış, zaptedilmiş bir durumu açıklar.
DP’nin Meclis grubunun “Hilafet” sorunu yokken, hiç münazara mevzuu yapmamışlar iken, Menderes neden onlara böyle bir örnekle hitap etmiştir?
O günkü siyasi ortamı ve Menderes’i iyi anlamak için bu soruya doğru cevap bulunmalıdır.
1955 yılının Kasım’ında yapılmış bu konuşmayı bugün hâlâ “Geri getirmek” fiiliyle yazıyorsa tarihçi sıfatının peşindeki insanlarımız, “iade edersiniz” kelimelerindeki yüklemeyi mesuliyet duymayı saklıyorlar demektir.
Menderes’in o gün Meclis grubuna bu çok uçtaki bir hedefi örneklemesi, onlara kim olduklarını ve güçlerinin hangi boyutlara ulaşabileceğini anlatmaya çalışmaktan başka manada değildir.
DP’liler 503 milletvekilleri olmasına rağmen 31 milletvekilli CHP’nin gündeminden çıkamamıştır. Menderes’in kırmak istediği kompleks işte bu idi. onları oraya tıkan kuvvet önce hukukçuları susturmuştu
O gün DP’nin 503 milletvekilinin içindeki hukukçularla aktif olamamasının neticesidir 27 Mayıs ve Eylül 1961 idamları... Hatta Yassıada hakimlerinin mevcut suçlamalarla idam veremeyeceklerini ve fakat “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor” isyanını seslendirerek hukuki ve siyasi yardım istediklerini ilan etmelerine rağmen, DP cephesinin sessiz kalmasının izahının ilk maddesi, 10 yılda medya güçlerini kuramamış olmaları şeklinde yazılır.
Yassıada’ya ilk defa götürülen gazetecilerin kendi aralarında konuşurken, birinin, “Menderes şimdi bizim yüzümüze nasıl bakacak?” sorusunu ortaya atması üzerine, onların patronlarına mesaj verme maksatlığına inandığımız Aziz Nesin der ki: Sizler onun yüzüne nasıl bakacaksınız. İsterseniz bunu düşünün.
Medyanın iktidar ilişkilerinin geçmişteki bu olumsuz örneğinin bugüne yansımalarını tartışmaya durmadan önce, iktidara yakın hukukçulardan olmak sorununa da dikkat çekmek isteriz.
önce aferinciler üzülür
Sayın Cumhurbaşkanı’mızın da fırsat bulduğunda ziyaret ettiği “Yalı”nın sulu ziraat müstahsillerinden en ünlüsü, tv oturumlarının değişmez AKP savunucusu bir sıkıntısını paylaşmış sosyal medyada.
İstanbul’da 50 bin avukatın bulunduğunu, Baro kurmak istediklerini, AKP iktidarının kanun çıkarttığını, lakin 2000 imza toplayamadıklarını, hem de aylardır toplayamadıklarını ve bunun bir ayıp olduğunu vurmuş twit yazısıyla baro kurmayan avukatların yüzüne.
50 binin içinde 2 bin yoksa, Baro kurma arzusu avukatlardan gelmemiştir denilebilir. Onlar adına kim istekte bulundu ki, AKP iktidarı ikinci baro kurulsun kanunu yaptı? Hem sonra, tavırlarının hangisinin ayıp olacağını o avukatlar bilmez mi? Bu suçlamayı yapanlar hangi yetki ve üstünlük sahibidir?
nasrettin hoca diyorki : kedi bu işte...
AKP cephesinde savunma açısından da değişen bir şey yok, dedirtiyorsa yaşadığımız bu günler bize, yövmiyeci medyacıları hâlâ suçluyu kendilerinin dışında aradıklarındandır.
Adliyeye intikal etmiş bir olay var, medyada birkaç gündür yazılan, çizilen ve yorumlar yapılan. Yövmiyeci katiplerden biri dünkü (Perşembe günkü yazısında) diyor ki: İki arkadaşının refakatinde yaşlı komşusunu darp eden sanat camiasının insanı, eğer onlardan olmasa imiş, yani AKP’ne kayıtlılardan değil, ülkemiz ne halde geldi diye ağlamaya dururularmış.
Mantıklarına bakar mısınız?
Üniversite tahsilinden sonraki yirmi yılını AKP iktidarında yaşamış ve üstelik insanların gözü ününde yaşamış bir insanımızın neden böyle olduğunu değil, hangi cepheye yakın durduğunu öne çıkarıyorlar. Hem de üstünde Cem Boyner, Kemal Derviş etkisi olabilir ihtimalini de yazarak.
Benzer bir olayı AKP’nin Reis’in köylüsü sıfatlılarından bir kahraman kişinin adı üstünden de duymuştuk; son seçim öncesinde.
Beykoz’da bir meydana kurulan Saadet Partisi Kadın Kolları standına cepheden saldırmıştı o kahraman kişi; siyasi faaliyet haklarının olmadığını iddia ederek hem de... İyi ki, Fatih’in yeniçeri heykellerinden veya İstanbul’u fethinde kullanılan toplardan yakınlarda yoktu demişti, olayın bir tanığı; kahraman kişinin kullanmaktan çekinmeyeceğini vurgulayarak...
Yaşanan son olaylarla Türkiye’nin ne hale geldiğinin ilgisini kavramayanlar, Demirel’in Kültür vekili atadığı ve fakat 9.uncu Senfoni cazgırlığıyla başını yere eğdirdiği o kahramanın o hallerinden şikayetçi olmamaları da kayıtlardadır. Görmemiş, duymamış olamazlar. Zira Samsun’daki canını esirgemeyen imam fedakarlığını kullanmasını beceriyorlar.
tercih yaşamak, yaşatmak değilse
Denizde boğulmayı, yaşarken boğulmaya tercih eden imam, diye yazarken kasd-ı muratları ne olabilir acaba?
Üç çocuk babası bir imam, hafız bir çocuğu boğulmaktan kurtarırken kendi şehid olmuş. Bunu konuşalım diyor yövmiyeci katip.
Yaşarken boğulmak ne demek?
20 yıllık AKP iktidarında yaşarken, boğulan insanlarımız mı var?
“(Sanatçı, yaşlı bir adamın kafasına kafasına vurmuş) diye sızlanmanın anlamı yok.
Onu paraşütle gökten atmadı düşmanlarımız, uzaydan da gelmedi. Kendi içimizden yetişti” diye yazmış Mamut Toptaş Hocamız bugünkü (Cuma) yazısında.
Türkiye ne hale geldi, sorusuna cevap arayanlar okusun isteriz.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Yorumlar
(1)Serkan - Allah razı olsun Allah’a emanet olun inşallah
Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Sitemizin Topluluk Kurallarına uymayan yorumlar yayınlanmaz. Yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.