Atların asil olduğuna dair söylem meşhurdur. Asalet, soyluluk olarak bilinir ve atlar soyluluk açısından topluluklarının en üst katmanına mensup olmaktan daha çok neslin korunması cihetinden sahip oldukları kan bağına müstenit asil sayılır. Masumiyet karinesi dahi asaletten bir cüz iken at milleti hem masumiyet hem de anne-babadan intikal eden verasetle asil bilinirler.
Esasen ırk kelimesi zoolojiye ait bir terimdir. Her hayvan çeşidi dış görünüşleri, özellikleri bakımından birtakım tiplere ayrılır. Bu farklı tiplerin her birine ırk adı verilir. Atlarda Arap, İngiliz, Macar, Türk (Ahalteke) vd. ırkı gibi adlar alan değişik tipte ve özellikte türler vardır. Bu farklı ırklar ve özellikler esasen insanın at milletine izafe ettiği anlamlardır. İngiliz atı olarak anne-babasından dünyaya gelmiş bir at, Arap anne-babadan dünyaya gelmiş bir ata karşı üstün olduğuna, ayrı ve ayrıcalıklı olduğuna inanmadığı gibi fiziksel ve ırksal özellikleri dolayısıyla kendi ırkının güçlü, üstün, becerikli, donanımlı olduğu sanrısına da kapılmaz. Bir yandan insan eliyle atların asil kan bağlamında ırkı korunur; aşımları farklı bir ırka mensup atla değil aynı ırktan olan atlarla yapılır, ancak at milletinin bu konuda bir isteği, iradesi, iddiası bulunmaz. Pekâlâ, serbest bırakılsa bir Arap atı bir İngiliz atıyla çiftleşip melez bir tay dünyaya getirebilir.
Irksal saplantıyı din, dil ve kültür bağlamına indirgeyen milliyetçi anlayış, muhtemelen ırkına özgü kan bağını muhafaza eden atların hangi dili konuştuğunu, hangi dine mensup bulunduğunu, hangi kültüre uygun yaşadığını vs. sorgulamamıştır. Araştırıldığında tüm farklı ırk özelliklerine sahip atların aslında aynı dili konuştuğu (sadece at dilinde anlaşabildiği), aynı dine mensup olduğu ve kadim at kültürüyle, at içgüdüsüyle hareket ettiği gözlemlenir. Hiçbir at bir diğer ırkın atını ırksal özellikleri dolayısıyla dışlamaz, hor ve hakir görmez, aşağılamaz, tahakküm altına almaya kalkmaz. Denebilir ki atlarda tüm anlamlarıyla ırk vardır, ancak asla ırkçılık yoktur. Farklı ırklardan atların pekâlâ aynı ahırda huzur, barış ve esenlik içinde yaşayabildikleri görülebilir.
Irksal özellikleri kanıksanmış at hayvanının, dünyanın doğu tarafından batı tarafına göçmek zorunda kalmış; yurdundan kovulmuş, dışlanmış, kaçmış, getirilmiş at fertlerini kendi aralarında barındırmadığı yahut ucuz işgücü olarak kullandığı, sömürmeye kalktığı; doğudan batıya, güneyden kuzeye doğru geçiş esnasında bir plastik botla deniz aşmaya zorlayıp ölüme mahkûm ettiği, aç bıraktığı, hor ve hakir gözle baktığı görülmemiştir. Birlikte yaşama ahlakı adına aralarında statü farkının oluştuğu, birinin daha az, diğerinin daha çok arpa yiyebilme hakkına sahip olduğu ve bunun taraflarca doğal hak olarak algılandığı da görülmemiştir.
Bir ırkın atı diğer ırklar üstüne kötülük düşünür mü bilinmez ama genel olarak atların ulusal ve ırksal güvenlikleri için, oluşturulmuş ya da dikte edilmiş yaşam alanlarının sınırlarını korumak amacıyla askeri harekât başlatıp binlerce atı öldürdüğü, sindirdiği, yokluğa yoksulluğa mahkûm edip süründürdüğü, sömürdüğü de vaki değildir. Yaşamak için kendi aralarında seçim yapıp üstlerinde hüküm sahibi olacak, tahakküm kuracak birine ihtiyaç hissetmeyen atlar, insan tarafından seçilebilirler. Seçilen at başka bir seçilen atı sırf o tercih edildi diye sudan mazeretlerle görevinden uzaklaştırıp ahıra hapsetmeye kalkmaz.
Tüm ırksal ve işlevsel farklılıklarına rağmen yekunen insanın hizmetini gören at milleti, -yılkı durumu hariç tutulursa- dünyaya egemen olduğunu ve dünya üstünde her türden tasarruf hakkına sahip bulunduğunu düşünen insanın esiri olduğunu, yaşamın ve özgürlüğün insan tasarrufuyla mümkün kılındığını bilir. Bu durumun mahlûkat arasında yalnızca insan farkına varmaz. İnsan, kendi üstüne tahakküm kuranları görmeksizin kendisinden güçsüz olduğunu düşündüğü her şeye karşı üstünlüğünü vurgulamak lüzumu hisseder. Atın aksine insan asil bir ırka sahip değilken fena halde ırkçılık dürtüsüne sahiptir. Asaleti her anlamda yaşamlarının temeline koyan atlar karşısında insan, adaleti mülkün temeline koyar. Heyhat, kendisine ne mülk, ne tahakküm, ne de hiç sahip olamadığı asalet kalır. Nihayet hayat, lüzumsuz saplantılarla insanın kendi kendini ve gücü yettiği hallerde cümle yaratılmışları hırpalamasından ibarettir.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz
Yorumlar
(2)serhat cemen - Farklı inançtaki atların pekâlâ aynı ahırda huzur, barış ve esenlik içinde yaşaması sizce neyi doğurur neyi veya ortaya çıkarır...
Ishak Koç - At milleti farklı inançlardan değil, farklı ırklardandır. Hepsi aynı inanca sahiptir.
Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Sitemizin Topluluk Kurallarına uymayan yorumlar yayınlanmaz. Yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz.