“Şiir ve Edebiyatın Başkenti” üst başlığı altında bu yıl düzenlenen Kitap Fuarı’nın altıncısı da gerçekleştirildi. Seçimler dolayısıyla yönetim değişikliğinin getirdiği bir tereddüt yaşandıktan sonra, sağduyunun gereği olarak devam ettirilme kararına varılmış ve isabetli de olmuştur. Çünkü her işte olduğu gibi, kültürel, sanatsal ve düşünce alanlarında süreklilik belirleyici, kalıcı ve verimli sonuçlara ulaşmada gözetilmesi gereken bir ilkedir.
Altıncısı gerçekleştirilen Kahramanmaraş Kitap Fuarı, oraya mensup, ama bütün ülkenin bir değeri olan Nuri Pakdil’in acı kaybının getirdiği hüzün gölgesinde açıldı. Katılım programı önceden belirlendiği için, içimde oluşan buruk duyguya rağmen, Nuri Pakdil’in Ankara’da başladığı son yolculuğunda bulunamadım. Fakat fuar, onu hatırlamaya, hatırlatmaya, anmaya, dualarını göndermeye hem vesile oldu, hem de ortam oluşturdu. Doğrusu, Maraş’ta gıyabi cenaze namazının kılınmasını umdum, bekledim. Ne var ki, şartların doğurduğu karışıklık bunu hatırlama imkânı vermemiş olmalıdır.
Nuri Pakdil’e rahmet ve merhamet dileyerek, Kitap Fuarı’nın üçüncüsü dolayısıyla yazılan metni yeniden dikkatlere sunuyorum. Orada zikredilen özel isimler ile şu andaki yönetici dostları aynı duyguyla anıldıklarını hatırlatıyorum. Pakdil’i duayla yad etme dileğimle.
Kentler vardır, kendilerine yapıştırılmış bir nitelikle anılırlar. Oysa bu yapıştırılmış niteliğin dışında, onun kimliğini tanımlayan diğer nitelikleri geri planda kalmıştır. Bir türlü, asıl ona yakışan niteliği öne çıkamaz. Bazı kentler de kendilerine yakışan niteliklerden ikincil durumda olan birini benimser ya da öylece kabullenir. Bu yüzden tereddütlü bir hali yaşar.
Maraş, benim “kahramanlığı” “tahtında müstetir” diye nitelediğim sıfatıyla “Kahramanmaraş”, kendine doğal olarak yakışan niteliğiyle “şiir”in, eş deyişle, edebiyatın coğrafyasıdır. Resmi adlandırmayla “Şiirin ve Edebiyatın Başkenti” niteliği ona tam anlamıyla oturmaktadır. İsmail Habib Sevük, Maraş’ın coğrafyasını maddi yönüyle görmüş, bu coğrafyanın maneviliği setreden, gizleyen yönünü pek fark edememiştir. Sözgelimi, kenti betimlerken (1930’lu yıllar itibariyle), içinden geçen ve üstündeki köprüyle bilinen “Kanlıdere”’nin, kenti iki yakaya ayırdığını söyler. Ve sadece kentin kuzeyine düşen mahallesiyle güneyine düşen mahallesinin, arada bir Kanlıdere’nin iki yakasında birbirlerine sapan taşı atarak cebelleştiklerini belirtir. Yani “Bayazıtlılar” ile “Dulkadirliler” arasında sürüpgeldiğini sandığı bir çekişmeyi, Maraş’a hamletmek eğiliminde gözükür. Nurullah Ataç ise, Abarabaşı’ndan (halk arasındaki söyleyişle “İt Tepesi”) bakarak minareleri sayıp, “adam olmaz bu kent” yollu bir yargıda bulunur ki, coğrafyasının maddi görünüşüne bile dikkat edememiştir. Tanpınar “Beş Şehir”inde, daha çok “Maraşlı” metaforu temelinde, Maraş’ın manevi yönünü ima ederken, Necip Fazıl, mesela “Tohum”da, onun manevi dünyasını içten terennüme yönelir.
Güneyden Maraş’a baktığınızda, sırtını Ahır (Ahir) Dağı’na yaslamış ve kendini dağ ile bütünleştirip sükûna durmuş haldeki yüceliğini ifşa eder. Ahır Dağı’ndan güneye, Amik Ovası’nın başlayıp uzandığı ovası, ufkunuzu alabildiğine genişletir, derinleştirir ve içinizde bir kartal süzülüşüyle uçmakta olduğunuz duygusu devinmeye başlar. Fakat Maraş, coğrafyasıyla bile kendini setretme, gizleme halinde görünse de, hemen sırrını size aktarma iştiyakıyla, isteğiyle belirir. Onun için, Maraş’a dışarıdan gelen, mesela, devlet memurları orada kendilerini yerleşik halde bulurlar.
Kahramanmaraş Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın üçüncüsünü düzenlediği Kitap Fuarı, Maraş’ın kendini ifşa etmesinde ve gelen konukların onun “sırrı”na vakıf olup kendilerini evlerinde hissetmelerine bir kapı aralamış olmaktadır. Fuarın “Onur Konukları” olarak şair Osman Sarı ve bendenizin kabul edilmesi, fuara ev sahipliği yapan Büyükşehir Belediye Başkanlığı’yla organizasyonda emeği geçen dostların, bütün olarak Maraşlıların kadirşinaslığının bir göstergesi sayılmalıdır. Başkan Fatih Mehmet Erkoç, Kültür Müdürü Cevdet Kabakçı başta olmak üzere Serdar Yakar ve adlarını burada zikretme imkânı bulamadığım dostlara şükranlarımı sunuyorum.
Benim için hoş anıların ve duyguların uyanarak yaşanmasına vesile olan “Erdem Bayazıt Anadolu Lisesi” öğrencileriyle buluşma imkânı sağlayan Edebiyat hocası Erdoğan Aydoğan ile okul müdürü Hayri bey ve diğer hocalarımıza özellikle teşekkür etmek zevktir.
Öte yandan, yıllardır görmediğim dost ve sınıf arkadaşlarımla karşılaşmak, fuarın bereketi hanesine yazılması gereken hoşluklar ve güzellikler arasındadır. Ne yazık, zaman darlığı nedeniyle, mesela rahmetli İncimez abinin mekânına uğrayamayışım, bazı değerli dostları ziyaretten mahrum kalışım üzüntüm oldu. Bağışlanmayı umuyorum.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.