Öyle bir dönemdeyiz ki, insanlar arasındaki uçurumun büyümesine neden olan tek şey dilleri. Ne yapıyor ne söylüyorsa dildendir. Sevgiyi kendilerine dil seçenler sevgi sunarlar, gönül bağı kurarlar, insanların gerilimini azaltırlar, birbirlerine bağlanmaya neden olurlar. İnsanların bakışları, yüz ifadeleri anında belirginleşir. Sevgi ile konuşanların yüzlerinde bir rahatlama, bir ışıldama belirir. Kimilerine nur yüzlü denir, bu boşuna ve rast gele söylenmiş bir söz değildir.
Nefret dili zehir saçar, öfke ile hem kendisi kudurur hem de karşısındakini kudurtur. Üslubumuz değildir ama söylemek zorunda kalıyoruz. Bir şeyi tam anlamıyla ifade edebilmek için. Nefret sahiplerinin yüzleri kapkaradır, gerilimlidir, kaşları çatıktır, gözlerinin içi asla gülmez. Hüzünlenmezler. Hüzünlenseler bile ancak kendilerine dokunulunca olur.
Sevgi dili aşk yüklüdür, insanı insana çeker. En umulmadık ve beklenmedik zamanda, insanın konumuna, durumuna bakılmaksızın yakınlaşmaya neden olur. Birbirlerini sevenler kusurlarını görmezler. Nefret edenler ve uzaklaşanlar bin türlü kusur bulurlar. Birbirlerine âşık olan ve evlenenler uzaklaştıklarında aynı durumdadırlar. İlk zamanlarında bunların hiç de farkında değildirler ve görmüyorlar.
Ekranlara bakıldığında konuşanların üsluplarından ve durumlarından kimin ne durumda olduğu anlaşılır. Delice âşık olanlar ise asla hiçbir kusuru görmez ve kabullenmezler, bu hâl ve durumdan haz alırlar. Çünkü onlar nefret duygusu ile yüklüdürler.
Siyasal dillerde bunları zaman zaman görüyoruz, gerilimlerin tırmandığı dönemlerde daha çok belirginleşir. 1970 yıllar siyasal ideolojilerin ve sloganların uçuştuğu dönemlerdi. Hemen herkesin belinde silâhları veya kesici âletleri vardı. Kimileri ceplerinde muştalar taşırdı. Bir yumruk ile muhatabının yüzünü dağıtmak için yeter bir nedendi. Kemalist milliyetçiler, ulusalcılar, ülkücüler gibi. Birbirlerinin kanlarını içseler doymazlardı. Günümüzde ise gerilimli olan Türk milliyetçileri ile Kürt milliyetçileri benzer konumda. Bu kadar kan akmasının nedeni nefret dili. Veya gene günümüzün temel sorunu olan mülteciler, Suriye’den ülkemize sığınanlar aynı konumda. Öyle bir nefret dili var ki, onlar insan yerine bile konulmuyor. Gene siyasal gerilimlerden en çok etkilenen kesimler muhafazakârlar ve Batıcı muhafazakârlardır. Asla birbirlerinin yüzlerine bakmaya tahammül edemezler. Konum değiştirdiklerinde tutumlar zıtlara göredir. Onlar için asla iyi ve güzel olan bir şey yoktur. Birbirlerinin kusurlarını bulmak için bin dereden sular taşırlar. Bu, kirli bulanık ve bulaşıktır.
“Batıcı muhafazakârlar” deyimini bilinçli kullanıyorum. Onlar için İslâmî değerlerin hiçbir önemi yoktur. Akıl putuna bağlandıklarından metafizikten tamamen kopmuşlardır. Aslında kopmamışlardır da, öyle bir bağlanış ve tapınma içindedirler ki onlar için hiç iyi bir şey yoktur. Farkında olmadan Hıristiyanlığa içten içe bir bağlanmaya gidiyorlar.
Zıtlaşmalar ve nefret her taraf için geçerli. Karşıdakilerin hiç iyi ve güzel yanları yoktur.
İnsanın insandan öğreneceği çok şey vardır. Nuşirevan, Müslüman olmayan ama âdil olan bir kral. Kendi oğlunu idam edecek kadar âdil. İslâm düşüncesinin adil sultanlarını nedense hiç öne çıkarmayız, hoşumuza da gitmez.
Dünya mülkünde birbirimize yakınlaşmamıza neden olabilecek tek bağ sevgi dilidir. Bununla en olmadık kapılar aralanır, gönüllere girilir, sevdaya tutuşulur. Sevda gözü kötülüklere, çirkinliklere kördür. O sevmeyi ve âşık olmayı bilir. Çünkü o sevda nehrinin coşkusundadır. Bunun yeri ve zamanı, yaşı ve konumu olmaz. Kendime laytmotif olarak bellediğim Sadi’nin şu beyti dilimin pelesengidir:
“Kusur arayan göz hüner görmez
Rıza gözü kördür kusur görmez.”
Son sözümüz şudur: Nefreti kendilerine dil seçenlerin dilleri zehir saçıyor. Sevgi dilini seçenler güzellikler, iyilikler ve aşk saçıyorlar.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.