Bismillâhirrahmânirrahîm;
TÜRKİYE hassas bir ülke... Sömürgeci ülkelerin gözü bu topraklarda… Defalarca ülkemizi yok etme planları yaptılar. Batı; İstanbul’un fethinde, Çanakkale’de ve 15 Temmuz’daki yenilgiyi hâlâ hazmedebilmiş değil. Türkiye’nin zayıf tarafını yakalamak için pusuda bekliyor. “Su uyur, düşman uyumaz” sözünü sakın unutmayın.
Türkiye her zaman güçlü olmak zorunda… Askerî, idarî, ticarî, ekonomik, teknolojik, eğitim, sağlık, tarım, hayvancılık… Her alanda… Halkın gücü devletin gücüdür. Şeyh Edebâli diyor ya!: “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın!”
Yetişmiş insan gücü çok önemli. Eğitim bunun için yapılır. Yeni nesiller girişimci ve üretken bir anlayışla geleceğe hazırlanmalılar. İşinin ehli olacak şekilde. Herkes, başkasının işini çok iyi biliyor, eksikliklerini ortaya çıkarıyor; fakat kendi işini yaparken binlerce eksikliği var. Ziya Paşa’nın anlattığı gibi: “Onlar ki, lâf ile verirler dünyaya nizamât, / Binlerce teseyyüp (ayıplı iş, eksiklik) bulunur hanelerinde.”
Herkes, önce kendi işini “güzel” yapmayı öğrenmeli. Nasihat önce kişinin kendinden başlamalı. Sözünün eri olan insanın konuşması etkili olur: “Sen hatırlat, hatırlatmak inananlara fayda verir.” (Zâriyât, 55)
Eğitimimiz feraset ve irfan sahibi olgun insanlar yetiştirmeyi amaçlamalı. Görev ve sorumluluğunu bilen insanlar. Bencil ve kibirli değil; mütevâzî insanlar. Sevmeyi, sevilmeyi, kardeşliği, dostluğu, uzlaşmayı bilen insanlar. Huzur ve barış iklimine ulaşabilmek için insanı merkeze alma zorunluluğu var.
HAK VE ÜSLÛBA DİKKAT
İNSAN şerefli ve en güzel şekilde yaratıldı ya! İlâhî kaynaklı olan İslâm dini insanın doğuştan getirdiği 5 temel hakkını korumak için gönderildi: 1. Yaşama hakkı, 2. Din ve inanma hakkı, 3. Neslini, ırz ve namusunu koruma hakkı, 4. Aklını koruma hakkı, 5. Mülk edinme hakkı.
Allah, ilk insandan bu yana, onurlu bir varlık olarak yarattığı insanın 5 temel hakkını, gönderdiği hak din aracılığıyla güvence altına almıştır. İnsan Allah’ın yeryüzündeki halifesi (temsilcisi)dir. Biz kullar, insan olmak itibarı ile Allah’ın takdir ettiği hakları korumak zorundayız. Allah’ın verdiği hakkı gasbetme yetkimiz yok. İnsan dünyaya imtihan için gönderildi. Dünyada yaptıklarımızın karşılığı olan mükâfat ve ceza (cennet ve cehennem) âhirette…
İnsan yeryüzünü huzur ve barış yurdu haline getirmekle görevli: “Hepiniz topluca huzur ve güvenliğe (yani İslâm’a) girin.” (Bakara, 108) İnsan yeryüzünün ıslahından sorumlu. Bozgunculuğun her türlüsünden uçuruma düşecekmişçesine kaçınmalı. İnsanların hakkını çiğnememek için azamî derecede dikkatli olmalıyız. Dilimizle kimseyi incitmemeye çalışan bir üslûbumuz olmalı.
Fesat çıkaranlara karşı tedbirli ve uyanık olmalıyız. Sömürgeciler ülkemizi ve İslâm dünyasını ırk, bölge, din, mezhep farklılıklarını kullanarak parçalamak istiyorlar. Farklılıklarımız Rabbimizin kudretinin bir eseri. İmtihan için bu şekilde yaratıldık. Irk, soy, kabile farklılıklarının birbirimizle “tanışma aracı olması” için. Üstünlük taslamak yok; mütevâzîlik var. Üstünlüğün ölçüsü ise, “takva; Allah’tan sakınmak…”
UZLAŞMA KÜLTÜRÜ ŞART
YAŞADIĞIMIZ sosyal ve kültürel şartlar sebebiyle birbirine karışmış toplumlar oluşmaya başladı. Uzlaşma kültürüne sahip olmayanlar yaşadığı topluma uyum konusunda zorluk çekiyorlar. Hayatları yaşanmaz hale geliyor. Problemler birbirini takip ediyor.
Kâinatın Fahr-i Ebedisi (s.a.v) farklı toplumların huzur ve barış içinde yaşamasının ideal örneğini gösterdi insanlığa. Medine’ye hicretinde, orada Beni Kaynuka, Beni Kureyza, Beni Nadir isimli 3 köklü Yahudi kabilesi yaşıyordu. Az da olsa biraz da Hıristiyan. “Medine Sözleşmesi” adı verilen bir anlaşma metni hazırladı. Yahudi, Hıristiyan ve Müslümanların ileri gelenlerini topladı. Onlara insan olmaları sebebiyle, Allah’ın kendilerine tanıdığı hakları anlattı. Medine’de, birbirlerine saldırmadan huzur ve barış içinde yaşama yollarını gösterdi. Şehre dıştan gelebilecek saldırılar karşısında birlikte hareket etmeyi önerdi.
Yahudiler Efendimiz’in (s.a.v) kendilerine bu kadar çok hak tanıyabileceğini düşünemiyorlardı. Kendilerinin de varlığının devam etmesi için vazgeçilmez şart olarak gördükleri bu “Sözleşme”yi cân ü gönülden kabul ettiler.
Efendimiz (s.a.v) onları ortak noktalarda buluşturdu. Dînî mensubiyetleri dışında ortak ihtiyaçları vardı. Hepsi insandı. Huzur ve barış içinde yaşamak, saldırılardan emin olmak istiyorlardı. Medine huzur ve barış yurdu haline geldi.
Hakikat tebliğcileri, muhataplarıyla ortak noktalar üzerinden işe başlamalılar. Ayrılık noktalarından girerlerse mesafe alamazlar. Kaos ve problemleri bitmez. Huzurlu toplum “uzlaşma kültürü”ne sahiptir.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.