Orijinal adı: “Kanskje Jeg Kan Bli Diktator” olan Mikal Hem’in eseri Türkçeye “Siz de Bir Diktatör Olabilirsiz” adıyla çevrilmiş. Paloma Yayınları’nın yayımladığı eseri, Deniz Canef Norveççeden Türkçeye aktarmış.
Mikal Hem, kitabın önsözünde, bir insanın diktatör olma isteğinin sebepleri hakkında şu değerlendirmeyi yapmaktadır:
“Güç sahibi olmayı istemenin pek çok nedeni vardır. Etki, denetim, hayranlar ve çoğunlukla güçle birlikte gelen zenginlik. Ne yazık ki Batı demokrasilerinde bir insanın edinebileceği güç sınırlıdır. Demokratik yollarla seçilmiş önderler her zaman hem muhalefeti, hem de politik adaylardan kendilerine uyanı seçen halkı göz önüne alarak davranmak zorundadırlar ne yazık ki. Seçmenler bir politik önderden bıkınca yenisine oy verirler.”
Yazar, aynı yerde, diktatör olmanın dayanılmaz hafifliği diyebileceğimiz, diktatörlüğün avantajlarından bahisle şöyle demektedir:
“Oysa diktatörlerin tümüyle bambaşka bir hareket alanı vardır. Can sıkıcı muhalif politikacılar ya da meraklı basın olmayınca insan politik ve özel hedeflerine erişmekte çok daha özgür davranabilir. Örneğin halka, basına ya da resmi kurumlara hiçbir açıklama yapmak zorunda olmaksızın devasa bir servet biriktirebilir; zaten pek çok diktatör de böyle yapar. Şayet birileri çok küstahlaşıp özel serveti açıklamaya kalkışırsa diktatör yasaları değiştirip bu tür davranışları suç kapsamına sokabilir.”
Yazar, diktatörün özel servetini açıklamaya kalkanlar için yasaları değiştirmesine Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in 2012 Haziran’ında yaptığı yasa değişikliğini örnek göstermektedir. Aliyev’in başkanlık süresi boyunca Cumhurbaşkanı ve eşi için her türlü olası yasadışı davranışa karşı muafiyet sağlayan yasaları parlamentodan geçirdiğinden, basının sözkonusu kişilerin onayı olmaksızın ticari bilgiler vermesini yasaklayan bir yasa daha çıkarttığından bahsetmektedir.
Mikal Hem, kitabın “Nasıl Diktatör Olunur?” başlıklı bölümünde, diktatör olma yöntemlerinden bahsetmektedir. “Bir diktatör olmak için yapmanız gereken ilk şey çok açık: Bir ülkede gücü ele geçirmek” diyen yazar, bunun birkaç yöntemi olduğundan bahsetmektedir:
a) Darbe yapmak:
Yöntemlerden birinin “Darbe yapmak” olduğunu savunan yazar, darbenin genelde askerler arasından geldiğini ancak sivillerin de askerleri arkasına alarak darbe yapabileceklerini dünyadan örneklerle açıklamaktadır. Mesela, Latin Amerika ve Afrika’daki darbe girişimleri bunlardandır. Paraguay ve Bolivya örnekleri ile son 50 yılda (1952-2000) 33 Afrika ülkesinde 85 darbe yapılmıştır.
Darbe, güce ele geçirmek için gözde bir biçim olsa da her ülkede gerçekleştirilmesi mümkün olmayan bir yöntemdir. Askeri tarihçi Edward Luttwak’a göre, bir darbenin mümkün olabilmesi için şu üç etmenin bulunması gerekir:
Luttwak’a göre bunlardan birincisi “Ekonomik azgelişmişlik”tir. Darbeler için yoksul ülkeler varlıklı ülkelere göre daha elverişlidir. İkincisi “Politik bağımsızlık’tır. Bir ülkede darbe yapabilmek için gücün ele geçirileceği ülkenin politik olarak bağımsız olması gerekir. Bir ülke direk yahut dolaylı olarak başka bir ülkenin etki alanındaysa, etkili olan ülkenin izni olmadan darbe yapmanın mümkün olmayacağı açıktır. Bir ülkede darbe yapılabilmesi için üçüncü koşul ise “birimsel güç” yani gücün merkezden denetlenilebilecek kurumlarda toplanmış olması gerekir ki, yukarıdan aşağıya doğru hükmetmek kolay olsun.
b) Dış ülkelerden destek sağlanması:
Yazar, diktatör olabilmek için ikinci yöntemin “Dış ülkelerden destek sağlanması” olduğunu savunur, haklıdır da. Özellikle hâkim güçlerin ve büyük devletlerin, diğer devletlerin yönetimlerini değiştirmede mahir oldukları ortadadır. ABD’nin demokrasi kılıfı altında birçok ülkede gerek askeri darbe yöntemi, gerek halk ayaklanması (Arap baharı vb), gerekse demokratik yollarla iktidara getirme gibi yöntemleri kullandığı görülmektedir.
c) Mao’nun yöntemi:
Diktatör olmak için üçüncü yöntem “Mao’nun yöntemi”dir. Dünyanın bazı bölgelerinde gücün gerilla savaşı yoluyla ele geçirildiği bilinmektedir. Mesela, Paul Kagane, Ruanda’da, 1994 yılında, Fuvenal Habyarimana yönetiminin dünyanın gördüğü en etkili kitle kıyımıyla yarımla bir milyon arasında insanı öldürmesinin hemen ardından gücü ele geçirmiştir.
Bu yöntemle gücü ele geçirebilmek için “ideolojik hedef, yaygın toplumsal destek, uluslararası destek ve askeri güç” gerekir. Yazar, Mao’nun gerilla savaşı teorileri bütün dünyada gerilla liderleri tarafından okunduğunu, “Vietnam savaşı sırasında Amerikan askerleriyle çarpışan Vietkongve Rodezya’da Robert Mugabe bunları kullananlar arasındadır” demektedir.
d) Disneyland Rüyası:
Diktatör olabilmek için yöntemlerden birisi ve en kolayı “Disneyland Rüyası” denilen yöntemdir ki, diktatörlük babadan miras kalır. Dünyada bunun örnekleri çoktur.
e) Demokratik yolla iktidara gelip gücü ele geçirme:
Diktatör olabilmek için başvurulan yöntemlerden birisi de zor kullanmadan, seçim kampanyalarıyla elde edilen güçtür. Yazar bu konuda, “Demokratik olarak seçilip sonradan diktatör olmak da pekâlâ mümkündür. Özgürlük kahramanları için askerî zaferden seçim zaferine giden yol çok kısadır. Gücü kendi elinize geçirmeden önce seçim sonuçlarında hile yapma konusunda olanaklarınız göreli olarak daha kısıtlıdır. Bu olanağı ancak sonunda seçimleri kendiniz düzenlemeye başladığınızda elde edersiniz” demektedir.
Seçim yoluyla işbaşına gelip, ülkeyi diktatörlükle yönetme de günümüzde en yaygın yöntemlerdendir. Özellikle uzun süre iktidarda kalmayı başaran muktedirlerin diktatörleşme eğiliminin önünde duracak hiçbir engel yoktur. Hele “birimsel güç” yani gücün merkezden denetlenebileceği bir yapı oluşturulmuşsa, muktedir, kurumları tek tek istediği şekle sokabilir, kadroları ve kurum yapısını kontrol edebileceği bir yapıya dönüştürebilir.
Seçim yoluyla işbaşına gelip de uzun süre iktidarda kalmayı başaran bir muktedirin bir avantajı da halkın muktedire alışmasıdır. Elde edilen basın gücünün de etkisiyle halk manipüle edilebilir ve yeni bir iktidarın ülkeyi kaosa sokabileceğine inandırılabilir.
Yazar bu konuda şöyle demektedir: “Aynı zamanda bir demokrasi de her zaman sonsuza dek sürmez. Vladimir Putin, ülkesini, eskiye kıyasla işleyen demokrasilerin daha uzağına götürdü. Henüz dört dörtlük bir diktatör olarak adlandırılmayı hak etmiyorsa bile çok sayıda şey asıl istediğinin tam da bu olduğunu gösteriyor. Birçok Latin Amerika ülkesinde demokratik olarak seçilen devlet yöneticileri, son zamanlarda kendi güçlerini artırdılar, basın özgürlüğüne kısıtlamalar getirdiler. Ancak bu, devlet yöneticilerinin mutlaka diktatör olacakları anlamına gelmez, ama daha önceki despotların bütün gücü kendi ellerine almak için izledikleri yolda ilerliyorlar. Ayrıca Latin Amerika'da diktatörlük ve demokrasi arasında gidip gelmek bir gelenektir.”
Putin’in dört dörtlük diktatör olmadığı fikrine ben de katılıyorum. Eserin yazıldığı yıllarda iktidarda olmayan ve günümüzde diktatöre dönüşenler vardır elbette. Buna göre seçimle iş başına gelip de diktatöre dönüşen lider profiline uyan liderlerden birisi İsrail Başbakanı Binyamin Netahyahu’dur. İsrail halkı, özellikle İran’ın füzelerle İsrail’i vurmasından sonra saldırgan politikanın durması yönünde protestolar yapmaktadır. Keza askere gitmemek için de mücadele etmektedir. İsrail’deki halkın protestoları ve rejimin saldırgan politikasından dolayı ödediği bedel dünya kamouyundan saklanmaktadır. Buna ek olarak dünya halkları Gazze’deki soykırıma karşı çıkmaktadır. Bütün bunlara rağmen Netanyahu, tam bir diktatör tavrıyla zulme ve soykırıma devam etmekte, insan haklarını ihlal etmektedir.
Unutulmamalıdır ki, diktatör olmak için devletin tümüne hâkim olmak gerekmez. Elindeki gücü zulüm aracı olarak kullanan her kişi diktatördür.
Gelecek yazıda mezkûr eserde bahsedilen “diktatörlerin gücü nasıl elde tuttuklarından” bahsedeceğiz inşaallah.