GAZZE’DE KAN AKAR HEYBEDE ‘TRUMP’ VAR

“Gazze’de artık vahşet boyutuna varan insani trajediye son verilmesi amacıyla yürüttüğümüz çabalarda da dostum Trump’un desteğine güveniyorum.

İnşallah Gazze ile ilgili yakında yüreklere su serpen müjdeli haberleri almayı ümit ediyoruz.”

Sosyal medya hesaplarında paylaşılan iki paragrafını okudunuz Sayın Erdoğan’ın partisinin grup toplantısındaki konuşmasından.

03 Ağustos 2024 tarihinde yine partililerine şöyle seslenmişti Sayın Erdoğan: “Tayyip Erdoğan olarak tek başıma kalsam dahi, Allah ömür verdikçe Filistin mücadelesini savunmaya, mazlum Filistin halkının sesi olmaya devam edeceğim, devam edeceğiz!”

AKP taraftarlarının kullanmayı iyi becerdikleri “Nereden, nereye?” sorusunu öne çıkararak, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın her iki nutkunun mukayesesini yazacak değiliz.

Hatta şehit Hasan Bitmez’in, 14 Aralık 2023 tarihli Meclis konuşmasını, “Katil İsrail, İşbirlikçi AKP” pankartını göstere göstere yaptığını da hatırlatmayacağız. İsteyenler her konuşmanın arşivlerdeki kayıtlarına ulaşabilir.

Vahşet boyutlu insani trajedi,

Yürütülen çabalar,

Trump desteği,

güven,

Yüreklere su,

Müjdeli haberler,

Ümid;

Sayın Erdoğan’ın son nutkunun çatısı bu kelimelerle yazılmış. Ümit ne zamana sorusuna, İstiklal Marşımızı en iyi okuyanlarından olduğuna inandığımız  Sayın Erdoğan, “Kim bilir, belki yarın belki yarından da yakın” mısraını çağrıştırırcasına “Yakında” cevabını veriyor.

Lakin bizim dikkatlere sunmak istediğimiz, bu vakit ölçüsü değil. Trump adını saymazsak, Türkçe olmayan diğer kelimeyi konuşacağız: Trajedi!

Arama motoruna Gazze ve Trajedi yazdığımızda, konuşmak ihtiyacı hisseden herkesin, Norveç Başbakanı Store’den, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev’e kadar herkesin, iki kelimesinden biri Gazze, diğeri trajedi. O konuşmaları bir cümlede özetleyen ise tarihçimiz Sayın İlber Ortaylı:

 “Tarihte hiçbir ülke ve topluluk Gazze kadar küçük yüzölçümüyle bu kadar trajedi yaşamış değildir.”

Bir zulmü, bir soykırımı, bir toplu katliamı, bir işgalci imhacılığını neden bir tek “Trajedi” kelimesine sığdırıyorlar? Türkçemizde hayatiyeti olmayan bu kelimeye sığınarak mı Gazze’yi düşüneceğiz, Gazze’yi düşleyeceğiz?

Acıklı sonuçları olan tiyatro eseri tanımlı, ağlatı ve facia da denilen “Trajedi” ile “Katil İsrail”in, çocuk ve kadın cinayetlerini anlatmak, “Seyirlik oyun” baskısı yapmak olmaz mı insanların bilinçaltına?

Tarihte örneği yoksa Gazze’de yaşanan cinayetlerin, katliamların; henüz  tanımı da yapılmamış demektir.

Asıl trajedi, yani acıklılık hali, Gazze’nin bu kelime kuşatmasında anlatılmasıdır. 

ARAMIZA KATILA GÜLMEKTEN KATILA

Bir Millî Gazete sitesi haberi:

“Rozet takma töreninde ilginç anlar” takdimiyle dikkatler çekiliyor kırmızı bir yuvarlakta.

Fotoğraftaki duruşların, rozet takarken kaydedildiği böyle vurgulanmasa, yüz ifadesine memnuniyet hali yansımamış Sayın Erdoğan’ın, yaka tuttuğu mu sanılacaktı?

Fotoğrafı izah eden ikinci cümledeki soru, tespit edilemeyen o memnun olmama halinin yazıya dökülmesi:

“Erdoğan: Hangi partiden, nereden geldi?”

Kim olduğu ve nereden geldiğini bilmediği birine, niye rozet takar bir partinin genel başkanı?

Mevlana’ya atfedilen, “Kim olursan ol, gel” anlayışı söz konusu olmayacağına göre bir milletvekili transferi olayında; ağırlık “Gelmek” fiiline ayarlıdır.

Sayın Erdoğan’ın “Hangi partiden, nereden geldi” sorusunun hacminde, güvenlik soruşturması çağrışımını hissetmek mümkün.

Gelmek fiile konuşulacaksa, siyah beyaz TRT TV’sinde de yayımlanan bir propaganda piyesindeki bir sahnenin, mecburen ailecek izleyen insanlarımızı yaraladığını da anlatmalıyız.

Ummadığı birini karşısında gören zordaki bir oyuncu, “Seni Allah gönderdi” haykırışıyla sevincini belli ettiğinde, gelenin cevabı şimal rüzgarı gibidir: “Hayır, ben kendim geldim!”

Sayın Erdoğan’ın sorusunu cevaplamakla görevli parti yetkilisi, terkedilen partiyi iki kere söyleyerek gelinen yeri konumlandırıyor:

“Gelecek Partisi’nden. Gelecek Partisi’nden aramıza katıldı Hasan Bey!”

Partimize demiyor, “Aramıza” diyor. “Aramız” adresi, sanki partilerinin bir özel yeri. Gelenin soyadının söylenmemesi, sade Hasan olması, sarı çizmeli Mehmet ağa ya da sokak ruletçilerinin Hasan/basan davetlerini hatırlatmıştır benim neslime.

Sayın Erdoğan’ın gelmek fiilli sorusunda önemsemez havası olmasın aman, gayreti güdüyor gibi haberden sorumlu AKP görevlisi.

Niye geldi, neyin karşılığında geldi, soruları elbette akıllara düşmez, bir muhalefet partisi milletvekilinin iktidar partisi saflarında yer almak istemesinde; geleneklerimizde yoktur çünkü.

Hatta bir önceki “Zorlu” geçişte yaşanan “Gel dedik geldin, otur dediğimizde oturacaksın” gibi bir taraftar tebliğinin olduğuna da inanmayız.

“Gelmek” fiili “Katılmak” fiiline dönüştüğünde, TDK sözlüğü, katma işi yapılmasını tarif eder: İştirak etmek, iltihak etmek, ortak olmak, benimsemek, hak vermek…

Hepsi bu!

BANA ARKADAŞINI SÖYLE

İki arkadaş konuşuyordu:

- Hani sen bize, PKK ile teröristlerle işbirliği yapıyorsunuz demiştin ya seçim öncesinde…

- Evet, sondaj, montaj bir şeyler demiştik galiba.

- Biz seni anlamamışız o zaman. Kusurumuza bakma. Sanmıştık ki iftira atıyorsunuz; hal buki kıskanıyormuşsunuz.

- Sizi mi?

- Hayır, hayır! PKK ve terörist dediklerinizi…

- Burasını anlamadım.

- Neden? Seçimi kazandınız ve ilk fırsatta PKK ve terörist dediklerinizle görüştünüz, konuştunuz, kucaklaştınız, anlaştınız. Onları bize hiç bırakmadınız!

- Yani?

- Yani şu: Artık bizim arkadaşlığımıza ihtiyacınız yok. Arkadaş değiliz.

İki arkadaş konuşuyordu:

- Bak gördün mü? PKK ve teröristleri nasıl yok ettik.

- Biz hazırladık ama…

- Yok canım! Sayın Bahçeli bir konuştu…

- Yok deme! Seçim öncesinde bizim işbirliği yaptığımızı söylemiştiniz ya.

- Evet!

- Temel’in o fıkrasını düşün. Ne yapıyordu Temel? Zeytine çatalına batırmak için uğraşıyordu değil mi? Fakat zeytin kaçıyordu.

- Eee!

- Ne E’si? Siz çatalı aldınız, Temel’in yorduğu zeytine batırdınız. Mesele bu.

- Yani şimdi sen, bize kırgın ve kızgın değil misin?

- Hayır, hayır! Çünkü artık seninle arkadaş da değilim.

HAC MEVSİMİ VE KURBAN BAYRAMI

Milliyetçi, muhafazakar ve sağcı gazetecilerin, solcu saydıkları meslektaşlarını “Kurban Bayramı, bu sene de hac mevsimine denk geldi” yazdılar iddiasında oldukları zamanlara erdik.

Gülüp geçilen ve fakat siz neden doğrusunu öğretmediniz suali akıl edilmeden okunurdu sağcı yazar fıkraları.

Taksim’den Beyazıt Meydanına kadar bütün caddelerde varlığımızı haykırdığımız ve o meydanda şanlı mitingler düzenlediğimiz, Arabistan’a yerleşmeyi tercih eden, müsaade almadığım için adını yazamayacağım “Eski” bir yol arkadaşımın bir paylaşımından aldım, aşağıda okuyacağınız tanıklığını.

‘’Hac vizesi almadan hacca getirilen iki bayan hacı adayı, bugün Medine’deki dükkanımızda alış-veriş yaparken,

Hacca 14 sene önce başvurduklarını, bugüne kadar çıkmadığını, cami imamlarının tavsiyesi ile hac vizesi alınmadan hac yapmak vaadiyle hacca geldiklerini, hac yapamayacakları gibi umre de yapamadıklarını, ayrıca Suudi yetkililerin ceza kestiğini, yarın için umre ve hac yapmadan Türkiye’ye döneceklerini, kendilerini hacca getiren yetkililerin kayıplara karıştığını, kendileriyle ilgilenmediğini,

Birinin senelerce hac için biriktirdiklerini bitirerek borçlandığını, diğerinin bağ-bahçe satarak geldiğini, yine de borçlandığını gözleri yaşararak anlattılar.’’

İki kadınımız, 14 yıl önce müracaat etmişler ilgili mercilere, hac farizasını yerine getirmek aşk ve şevkiyle.

Bugünkü yaşlarından 14 yaş daha genç oldukları zamanlar… Yaşlı ve yorgunluk öncesi günlerinde, canlı ve diri ibadet etmek ve bir farzı icra etmek, dilekleridir.

Tavsiye eden imamlarımız, vizesiz Arabistan’a insanlarımızı taşıyan şirket mensupları, ilgilenecek merci bulamamaları…

Birikimlere ve bağ, bahçe satmalara borçlanmaların eklenmesi…

Çaresizlik ve gözyaşları…

Arkadaşımın, okuyanın içini acıtan bu paylaşımına yapılan yorumlardan birini aynen ve isimsiz alıyorum:

“Bu mağdurların hesabını kim verecek?” diye soran ve olayı anlatana yazılmış:

“Bu hesabı ilk önce kendileri verecek. Meşru bir yolla hac etmesi mümkün olmayanların, bu yollarla hac etmesi farz değildir.

Hac organizasyonundan dolayı kusuru olan devletler ve fertler indi İlahi’de sorumludur.”

İbadet etmek, bir farzı yerine getirmek ve hac topraklarını görmek aşkı, sevdası içindeki ve 14 yıl beklemiş iki kadınımıza hesap ödetmek, farz değildir fetvasına sığar mı?

Gelen bayramımız mübarek olsun!