Bismillahirrahmanirrahim;
TÜRKİYE’NİN geleceğini merak edenler eğitim sistemi ve yetiştirdikleri öğrencilerin kalitesine baksınlar. Geleceği kuran ve düzene koyan eğitimdir. Yürürlükteki sistem vasıflı ve kaliteli insan yetiştirebiliyor mu, dersiniz? Eğitim sistemimizi, eğitimde güzel sonuçlar almış ülkelerle hiç karşılaştırdığınız oldu mu?
İsterseniz, Öğretmenler Günü münasebetiyle eğitim konusunu birlikte müzakere etmeye çalışalım: Öğretmenler, “dünyanın en güzel çiçekleri” diyerek ömürlerini öğrencilerine adıyorlar. Benzetme yapmak gerekirse, öğretmen “terzi”; öğrenci “kumaş”. Öyleyse, öğretmenin eline kaliteli kumaş vermek lazım ki, “kaliteli elbise” dikebilsin. Yani, hayatı güzelleştirmeye hazır “kaliteli nesiller” yetiştirsin.
Terziye “şeker çuvalını” kumaş olarak verirseniz, becerisi ne olursa olsun, “kaliteli bir elbise” dikemez. Emeği zayi olur. Öğretmen de öyle. Yetişmeye elverişli olmayan bir öğrenciyi eline verirseniz, öğretmenin emeğini zayi edersiniz.
İşin burasında öğrencinin yetenek, mizaç, ilgi ve merakı devreye girer. Bunları dikkate almayan eğitimden verim elde edemezsiniz. Allah dünyanın ıslah ve imarı için, bir düzen içinde, her mizaçta insan yaratmış ki, sosyal denge kurulması için gerekli malzeme oluşsun. Hatta bu yaratılışta da bir “altın oran” söz konusu. Eğitimin görevi öğrencinin yetenek, mizaç, ilgi ve meraklarını ortaya çıkararak onları geliştirip yetiştirmek.
Eğitimciler önce eldeki malzemeyi iyi tanımalı ve durum değerlendirmesi yapmalı. Yani, önce teşhis, sonra tedavi.
EĞİTİM “ZORUNLU” OLMAZ
ŞUURLU Öğretmenler Derneği (ÖĞDER) Genel Başkanı Hamdi Sürücü, Milli Eğitim, üniversite ve Diyanet personeliyle birlikte 1,4 milyon “eğitimci”den söz ediyor. Eğitimdeki “içerik” eksikliğini dile getiriyor. Her fırsatta, Türkiye’de eğitimin önündeki en büyük engelin “zorunlu ve karma eğitim olduğunu” anlatıyor. Bir eğitim kurumunun başındaki başkanın teklifleri ne zaman dikkate alınacak?
Eğitim adına 1,4 milyon personel görev yapsın; fakat öğrencilerin çoğu okumayı sevmesin. Bu nasıl bir eğitim böyle? Öğretmenler yakınıyor: “Öğrenciler son ders zili çalınca sınıflardan boşanırcasına okuldan uzaklaşmaya çalışıyorlar.” Sizce, bunda bir yanlışlık yok mu? Bu kadar yönetici, kafasını şöyle bir kaldırıp dünyaya bakmaz mı?
Dünyanın hiçbir yerinde bizdekine benzer bir “zorunlu eğitim” yok. Zorunlu eğitim, “sorunlu eğitim”dir. 1997’de 8 yıllık “kesintisiz eğitim” yasası çıkarıldı. Yıllarca bunun pedagojik yanlışlığını konuştuk. Zararları ortaya çıktı. AKP geldi, 8 yıllık kesintisiz eğitime 4 yıl daha ekleyerek, 12 yıllık “zorunlu eğitimi” başlattı. Ne zaman “sayı” yerine; “kalite”ye yöneleceğiz?
Karma eğitimin “pedagojik yanlışlığı” yıllar önce Münih’teki bir eğitim kurumu tarafından dünyaya duyuruldu. Dünyanın önde gelen eğitim kurumlarından İngiltere’deki Eton Koleji’nde karma eğitim yok. Yanlışta niçin ısrar edilir ki! Yıkıcı eğitimi bize Fulbright Eğitim Komisyonu mu dayatıyor yoksa?
SULAR YOKUŞA AKMAZ
GEÇTİĞİMİZ ay “dünyada en başarılı 500 üniversite sıralaması” yapıldı. 200 civarındaki üniversitemiz içinde bir tanesi bile ilk 500 içine giremedi. Herkes bu sonuçtan yakındı. Yakınmak yerine “tedbir alınmalı”, değil mi?
Son 6 Milli Eğitim Bakanımızın uygulamalı eğitimin içinden gelmeyişinden şikâyet ediyorduk. Şimdiki Bakanımız Prof. Dr. Ziya Selçuk tam bir eğitim adamı. Fakat sistem temelden yanlış olduğu için “ümit verici” bir gelişme göremiyoruz. Bir şeyler yapmak istiyor ama ona uygun kumaş yok. Yetenek, mizaç, ilgi ve merakları farklı olan öğrencileri aynı sınıfa dolduruyor; buyur, bunlardan vasıflı insan yetiştir, diyorsunuz. Bu mümkün mü?
Sınıfın yarısı öğrenimi seviyor; diğer yarısı saatlerce sınıfta oturmaktan bunalıyor. Belli ki, öğrencinin mizacı “ders dinlemeye” uygun değil. “Zorunlu” olarak sınıfta tutulursa boş durmuyor; ders disiplinini alt üst ediyor. Okulu “cinsel amaçlarla” kullanıyor. Türkiye’de nasıl bir öğrenci profili oluştuğunu görmüyor musunuz? Barlar, eğlence yerleri en büyük geliri üniversite çevresinden kazanıyor. Böyle mi olmalı?
Eğitimimiz, her öğrenciye yeteneği, mizacı, ilgisi ve merakına göre bir çalışma alanı açabilmeli. Bırakın, bazıları sanayide çırak olsun. Berber ve terzilikte çalışsın. Farklı iş kollarında hizmet görsün. İşçi ve çiftçi olarak hizmet versin. Türkiye, Suriyeli ve Gürcü işçilerle ne zamana kadar idare edecek? Eğitim, bazı iş alanlarını tıkamak amacıyla kullanılabilir mi?
İdeal verilmediği için yetişmiş insanlar da Türkiye’den kaçıyor. Erbakan Hoca’nın deyimiyle; “Eğitimi kendisi için insan yetiştirmeyen bir ülke” durumundayız.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Yorumlar
(2)Eğitmen - Ayakta alkışlanacak, şapka çıkartılacak kısaca noktasına.. virgülüne,, her kelimesine imza atılacak mükemmel tesbitlerin olduğu bir yazı... Ülkedeki her kurum ve kuruluşa özellikle meclise gönderilmesi gereken bir yazı... Allah Razı olsun...
Sıradan Bir Yurttaş - Bu terzi ve kumaş benzetmesini herkese anlatabilmek lazım işte. Malum bazı tv programları öğretmenlere düşman olduğu için sürekli sorun öğretmende sanıyor. Halbuki Eğitim sisteminin kötü olmasının nedenlerinin en sonunda öğretmen yer alıyor belki de. Başarısız hatta ve hatta tehlikeli bir öğrenciyi sınıfta bırakmak yok, okuldan uzaklaştırmak yok, hiçbir yaptırım yok, olsa birde üzerine öğretmene soruşturma açılıyor ya da ayağını denk al diye gözdağı verilebiliyor. Sonrasında herkes diyor ki öğretmenler kötü okullar kötüleşti. Ya kardeşim sen insanların eline yumurta vermişsin domates vermişsin biber vermişsin niye baklava yapmıyorsun diye suçluyorsun :) Kötü bir davranışın veya başarısızlığın bir bedeli olmadıkça ciddi şekilde hiçbir şey iyiye gitmez diye düşünüyorum. İyi öğrencilerde bu yüzden maalesef çuvalla para verip en temel ihtiyaçlardan birisi olan eğitimi bile özel okullarda aramak zorunda hissediyor kendini. İyi öğretmenlerde daha iyi şartlar daha fazla saygınlık ve en önemlisi daha iyi öğrenciler için özel okulları seçmek zorunda kalıyor.
Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Sitemizin Topluluk Kurallarına uymayan yorumlar yayınlanmaz. Yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.