Biçem, tarz, deyiş ve yapış biçimi, stil gibi karşılıklar başta olmak üzere bir sanatçıya, döneme, ülkeye, kişiye özgü söyleyiş ve anlatım tekniğine üslup denir. Üslup, genel olarak üreten kişilerle ilgili bir terimdir. Yazar, şair, sanatçı; mimar, ressam, besteci, müzisyen, hatip vb. gibi kendine özgü bir ifade yetkesine sahip bireylerin üretiş biçimlerini tarif etmek için kullanılır. Bunun yanında gündelik kullanımla ve daha geniş anlamda üslup, kişilerin kendine has ifade tarzıdır. Yani ille de üretici, sanatçı bir birey için değil, herhangi bir insanın yapış, ediş, söyleyiş tarzı için de üslubun işlevsel olduğu söylenebilir. Örnek olarak -kısa da olsa- bir döneme damgasını vuran, en azından insanları tebessüm ettirebilen eşofmanlı dayı gösterilebilir: “Ben bu şekıl giyinirim, bu bayan şu şekil giyinir, şu şekıl giyinir. Ha hiç kimsenin kimseye karışmaya hakkı yok. Özgürlüğü bidir!..” Bu ifadeler, mezkur dayının üslubudur. İş bu cümleler üslup olarak kabul ediliyorsa düzeltilmesi talep edilmez, düzenlenmesi gerekmez ki, zaten düzeltilemez. Öylece, olduğu gibi kabul etmek gerekir. Yine dayının buyurduğu gibi; ‘Lakin ki öyle değildir!’. Herkesin söyleyişine herkes karışır! Hatta alanında yetkin birinin tamamen doğruları ifade etmesine yönelik ‘Böyle üslup mu olur, üslubunu düzelt!’ şeklinde çemkirişlerle karşılaşılabilir. Zira bazı insanlar, hem üslubun ne olduğunu bile bilmez ve hem de fena halde tahammülsüzdür.
Bazı insanların kafa sesi çoğu zaman dışarıdan gelen tüm sesleri bastırır. Kafa yoğunluğundan değil ama sahip olunan kafanın kaldıramadığından olsa gerek duyma melekesi yeterince iş görmez. Dışarıdan gelen sesi dinlemeden, o ses belki kendisine bile ulaşmadan, sunulan anlamların ayırdına varmadan, bir cevap teşkil etsin etmesin karşılık verme; duyduğu ya da duyacağını sandığı sesi kendi çıkardığı seslerle bastırma uğraşına girer. Doğrusu bu da insanidir diye düşünülebilir ama bu girişim tamamıyla gayrı ahlaki olduğundan insani olarak nitelemek de mümkün görünmemektedir. Mamafih dinsel ahlak kuramları bağlamında denebilir ki ancak ahlaki olan, yaratılışa uygun olan insanidir.
Kendine has bir üslup oluşturamamışsa sanatla iştigal eden kişiye sanatçı denmez, daha doğrusu henüz o sıfatı haiz değildir. Ortaya koyduğu eser itibarıyla değerlendirilebilecektir. İstisnalar hariç tutulursa ekseriyetle vekil olanın da kendine ait bir üslubu bulunmaz. Onlar, kendilerince bir üslup geliştirebilenlere yönelik ‘Böyle üslup m’olur’ diyerek tepki gösterirler. Böylece onların üslup hususunda ihtisas yapmış olduğunu, acayip üsluplar geliştirebildiklerini, üslup hususunda mastır yaptıklarını anlamış oluruz! E anlayış bizim işimizdir, lakin bu insanlar üslubun ne olduğu hususunda malumattan dahi yoksundur.
Sanat ve sanatçı için üslup mühimdir. Söz gelişi Mimar Sinan dört yüz civarı eserinde taşları teker teker yerleştirmemiş ve her bir yapıyı tek başına inşa etmemiştir. Ama onunla anılan eserler onun üslubunu yansıtır, adını öne çıkartır. Hususi lansmana, tanıtıma, reklama gerek duyulmaz; eser sanatçının bir nevi imzası mahiyetindedir. Bu durumu modern zamanlarda bir başka versiyonla müşahede etmek mümkündür. Dökme betonla neredeyse el değmeden dikilen binalar, yırtınırcasına lansmanla kendini yaşam mimarı diye yutturan üslupsuzları ele verir. Mimariden sanata, yönetimden edebiyata her şeyde aynı üslupsuzlukla burun buruna gelmek işten değildir. Edebiyatın ferah, geniş ve ılıman iklimi, şiirin çiçekten çağlaya durmuş baharı biçimsizlikten kendini kurtarabilirdi belki. Kan revan coğrafyanın canhıraş çığlıkları aklın ve duyguların tepesine sıçrayıp ruhun kıyılarını doldurmamış olsaydı. Acıya değmeyen; öylesine göze çarpan değil, gözlere çivi gibi çakılan, diken gibi batırılan acının değmediği bir edebiyat elbette edepten yoksun sayılacaktır. Yapılabiliyorsa da ancak ifrazat olarak nitelenebilir. Değil üslup arayışı, edebiyat yapılacak dil dahi bağlanmıştır. Söz için aralanan dudaklar baptist zencilerin çalgılı çengili ayinleri gibi kanla dolacak, coğrafyayı renklendiren kan dile de bulaşacaktır. Böyleyken, buna rağmen, vicdanının burnunu ve kulaklarını tıkayıp gözlerini kapatarak, yahut marka güneş gözlükleri kullanarak edebiyat yapmaya kalkışabilenler haysiyetten feragat etmekte beis görmemişler demektir.
Demek şimdinin üslubu da böyle bir şeydir. Mezbelelikler mazur görülmeli, doğru sözün üslubu sorgulanmalı, kavramların anlamları menfaate dönük kullanılmalıdır! Böylece istikrar sürmeli, memleket büyümelidir. Enine mi büyür boyuna mı, orası sizin takdirinizdir.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.