Her dönemin kendine has kavramları olur. Bu kavramlar o dönemlerde mutlaklaşır ve üzerinde tartışma kabul etmez bir hal alır. Siyaset, ekonomi ve sosyal hayatın gerçekleri bu kavramların gölgesinde ilerler. Günümüz için baktığımızda bu tür kavramların başında özgürlük, insan hakları, barış ve demokrasi gelir. Küresel anlamda siyaset bu kavramların aksine söylemler ve eylemler geliştiremez. Çünkü küresel baskı, sizi bu koridor içinde hareket etmeye zorlar.
Peki, bu kavramlar herkes tarafından bu denli önemsenen bir gerçekliğin ifadesi mi, yoksa yeri geldiğinde yenilebilir helvadan putlar mı? Bunu anlamak için çok büyük çabalar sarf etmeye gerek yok. Hayatın içerisinde bazı olaylar bu durumu anlamak için turnusol kâğıdı vazifesi görür. İnsanların mutlaklaştırdığı dünyalarının perdelerini aralama fırsatı sunan bu olaylar, gerçeklik ile illüzyonu ortaya koyar. Önemli olan, insanların bu illüzyonun farkına varıp ona göre tavır alabilmeleridir. Yoksa bu farkındalık, insanları duygusal tatmin etmenin dışında başka bir işe yaramayacaktır.
Son günlerde yaşadığımız İsrail’in uyguladığı vahşetin küresel ölçekteki yansımasına baktığımızda söylemek istediğimizi daha net görebiliyoruz. Barış türkülerini söyleyenlerin, barış filmleri çekenlerin, barış nutukları atanların bu vahşet karşısında sessiz kalması, illüzyonu fark etme fırsatı sunuyor. Aynı şekilde insan haklarından kasıt, egemenlerin belirlediği halklar olduğu, mustazafların bu kategoriye dâhil olmadığı gerçeğini de görmüş oluyoruz. Özgürlüğün egemenlerinin sundukları dışındaki alana nasıl da kapalı olduğunu bu süreçte bizzat yaşadık. Özgürlüğün kendini ifade edebildiği mecrası olan sosyal medyanın bile nasıl da yasakçılığa evrildiğine şahit olduk. Demokrasinin kendi halklarına sunduklarından ibaret olduğunu, kendileri dışındaki insanları içinse üzerlerine düşen bombanın gerekçesi olmaktan öteye gitmediğini daha önceleri acı tecrübeyle öğrenmiştik.
Batı’nın çıkarları söz konusu olduğunda kutsal değerlerin yenilebilir helva muamelesi görmesi bizim için şaşırtıcı değildi ama bu değerlere olan inançla Batı’yı gözünde büyütenler için hayal kırıklığı olduğu kesin. Çünkü mutlaklaştırılmış bu değerlerin kurucu unsuru olarak görülen Batı’nın bu değerlere sımsıkı sarılmasını bekliyor olabilirler. Ama Batılılar hiçbir zaman kendileri dışındaki dünyaya bu gözle bakmamıştır. Egemen güçlerin, kendilerini efendi gibi gören ırkçı emperyalizmin bu değerleri bir çırpıda kenara atabildiğini yıllarca görmekteyiz ve görmeye de devam ediyoruz.
Burada Batı’dan kastettiğimiz, sistematik kötülüğün temsilcileridir. Gazze’de yaşanan vahşete verilen tepkilerden gördüğümüz kadarıyla Batı’nın vicdanı halkları, kılıcı ise bir avuç azgın azınlığın elinde kullanıma müsait yöneticileridir. Doğru bir iletişimle bu halkların vicdanları hareketlendirilip bir baskı unsuruna dönüştürebilir. Kendini süper güç olarak görenler tarafından örselenmiş coğrafyanın sömürülen, ezilen ve susturulan hakları ile vicdanlarının sesine kulak veren Batılı halkların vicdan birliği yaparak bu zulme karşı durması uzak bir ihtimal değildir.
Zulmün ve sömürünün sistemleştirildiği bu cendereden çıkışın nihai yolu, birlikte hareket edebilme kabiliyetinde yatıyor. İster buna İslam Birliği diyelim, ister mazlumların birliği diyelim, isterse vicdanların birliği diyelim fark etmez. Birlikte hareket edilmediği sürece ırkçı emperyalizmin insanlığı sömürmesine mâni olamayız.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Yorumlar
(1)Rumuz OF - VAHŞİ MAHLUK İSRAİLE
ANLADIĞI DİLDEN
Selam ve Saygılar Sayın Üstadım;
Dün bir Arapça kitap incelerken hikmeti ilahi şöyle bir ibareyle karşılaştım,
Önemine binaen Zati alilerinizle paylaşmak istedim.
Ama ne kadar anlamli ve önemli değil mı
كلمة اليو م
حاربْ عدُوَّك بالسِّلاح الَّذي يخشاه هو
لا بالسِّلاحِ الَّذي تخشاهُ انتَ !! Anlamı :
Günün Sözü;
“Düşmanınla onun korkacağı silahı ile savaş, kendinin korkacağı silah ile değil.”
Hukukçular Hakk’ın tanımında derki; Hakk: Vakıaya mutabık hüküm vermektir.
Şimdi yukarıdaki ibareyi ve hakk’ın tanımını güncellersek
Dünyanın en vahşi ve zalim mahluku olan yahudi İsrail’in mutlaka ama mutlaka anladığı dilden cevap alması gerekmektedir, geç olmadan,
aksı bizi aldatır .
Selamlar .
Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Sitemizin Topluluk Kurallarına uymayan yorumlar yayınlanmaz. Yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.