Müslümanlar yaklaşık üç asırdır gücünü kaybettiğinden, fetret dönemi yaşadığından ve mağlubiyet psikolojisine esir olduğundan dünya üzerindeki olaylara bakışı değişmiş, zulme karşı durma misyonunu unutmuştur.
Siyonist İsrail, yıllardır işgal ettiği İslâm ve Osmanlı mülkü Filistin topraklarında kan dökmekte, Müslüman kardeşlerimize zulmetmektedir. Son günlerde Gazze’de uyguladığı katliam ve zulüm artık dayanılmaz hale gelmiştir. Haçlı ABD ise Müslüman coğrafyaya musallat olan Siyonist İsrail’i açıkça desteklemektedir.
Halkı Müslüman ülkelerin başındaki yöneticiler ise, Haçlı-Siyonist ittifakının güdümüne girmiş, adeta ABD’nin atadığı vali gibi hareket etmekte, bölgede İsrail’in ve ABD’nin çıkarlarını koruduğu sürece iktidarda kalabilecekleri vehmine kapılmakta, bundan dolayı da zulme sessiz kalmaktadır.
Halkı Müslüman olan ülkelerdeki Batı taklitçisi, ABD müttefiki, İsrail dostu, müstemleke ruhlu liderler, zulme karşı onurlu bir duruş sergilemek, yaptırım ve icraat yapmak yerine; halklar gibi “kınama tweeti” atmakla meşguller. Yetkili acizler, yönetilen halkı taklit etmekten, günü kurtarmaktan, halkların gazını almaktan başka bir faaliyette bulunmamaktadır.
İsrail’le normalleşme anlaşması imzalayan, İsrail’le ticaret ilişkileri geliştiren, İsrail’in bölgedeki güvenliğini dert edinen; ABD’nin ve İsrail’in menfaatleri doğrultusunda hareket eden bu liderler, elbette Siyonizm’in lobi gücünü hesap etmekte ve ona göre hareket etmektedir.
Halkı Müslüman olan ülkelerdeki liderler, iktidara gelmelerini Haçlı-Siyonist ittifakına borçlu olduklarını, onlarsız yola devam ederlerse kaybedeceklerine inanmışlar belli ki. Makam kaybetme korkusu onları zulme kayıtsız hale getirmiş. Ancak büyük yanılgı içindeler.
Yeryüzünde insanlara iktidarı veren, iktidarı nasip eden, orada belirli bir süre oturmasına izin veren, adaletle değil zulümle yönetse dahi imtihan gereği bazen mühlet veren Allah-u Teâlâ’dır. Yani herhangi bir makama, güce, iktidara erişen kimse, bunu nefsine, kabiliyetine, üç beş Siyonist-Haçlı lobisiyle görüşmesine hamletmemelidir.
Kur’an-ı Kerim’de insanlara iktidarı verenin Allah-u Teâlâ olduğu, kendisine iktidar nasip olan kişi veya kişilerin ise iyiliği emredip kötülükten alıkoyarak adaleti tesis etmesi gerektiği şöyle beyan edilmektedir: “Onlar, o müminlerdir ki, eğer kendilerini yeryüzünde iktidar mevkiine getirirsek namazı kılarlar, zekâtı verirler, iyiliği emrederler ve fenalıktan da alıkoyarlar. Bütün işlerin sonu (kıyamette) Allah'a dönecektir” (Hac Sûresi, 41).
İktidar olmak, Allah-u Teâlâ’nın imtihanlarından biridir. İyilere verildiği gibi kötü kimselere de verilebilir. Tıpkı diğer insanların değişik hadiselerle, değişik veçhede imtihan edildiği gibi.
Allah-u Teâlâ’nın imtihan gereği belirlediği kaderi hiç kimse değiştiremez, hiç kimse iktidardaki ömrünü uzatamaz, hiçbir lobi de sonucu değiştiremez.
“ABD ve İsrail beni desteklemezse iktidarı kaybederim” korkusu veya “onlar sayesinde iktidardayım, güvendeyim” hissi imtihan alanını ve Allah-u Teâlâ’nın mühletini bilmemektir, cehalettir.
Allah-u Teâlâ’nın, muktedirin iktidarını bitirmesine, rızkını kesmesine, takdir ettiği eceli tahakkuk ettirmesine hangi lobi engel olabilir ki!
Unutulmamalıdır ki mutlak ve süresiz iktidar yoktur.
Kur’an-ı Kerim’deki “Doğrusu onlar, Allah'tan gelecek hiçbir şeyi senden uzaklaştıramazlar. Şüphesiz zâlimler, birbirlerinin dostlarıdır. Allah ise takva sahiplerinin dostudur” (Casiye, 19) ayeti sadece Allah-u Teâlâ’ya güvenilmesi gerektiğini, aciz lobilerin Allah’tan gelecek bir şeyi engellemekten aciz kalacağını belirtir.
Müslümanlar ve başlarındaki liderler, zulme ve zalimlere karşı cesaretle karşı çıkmazsa, zilleti cesarete tercih ederse; Allah (C.C.) yolunda savaşmaya başlamazsa, kaybedenlerden olacaklardır. Katledilen bebeklerin feryadı liderlerin iktidarını yıkacak, halkların zilletini artıracaktır.
Kur’an-ı Kerim’deki “Eğer Allah, yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir. Siz ise O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir” (Tevbe, 39) ayeti alternatifsiz olmadığımızı anlatır. İslâm’ın biz olmadan da zafere ulaşacağını, biz olmadan da yeryüzünde zulmün bertaraf edilebileceğini anlatır.
O halde ya zulme karşı duran izzetli bir topluluk olacağız yahut da zulme sessiz kalan, kaybeden, hüsrana uğrayan bir topluluk…