Reklamı Kapat

Ne İlk Ne de Son Günahları

Modern insanın en büyük çıkmazı, her şeyden haberdar ama hiçbir şey bilmiyor olması. Sadece günlük hayatına devam eden insanlar değil, akademisyeninden kürsülerde din anlatanları dâhil yaşadığı zamanın ilmihalini bilmiyor. Belki bilmek işine gelmiyor.

Bilince harekete geçmek gerek çünkü. Ağlamayı bir kenara koyarak çözüm üretmek zorunda insan. Vicdan bu, rahat durmuyor. Ama günümüz dünyasını planlayanlar herkesin ve her kesimin vicdanlarını oyalayacak vicdanlarını rahatlatma alanları bıraktı.

Bilmek meselesine gelelim… Herkes dilinde anlatır, işgalci İsrail’in en iyi toplumu manipüle etme kabiliyetine sahip olduğundan. Bazı “büyük oyunu” bozduğunu anlatarak insanların zihninde İsrail’e sarsılmaz iman geliştirdiğinin farkında değil. Bunu da İsrail’e karşı olduğunu ispat etmek için yapıyor. Sonuçta geldiğimiz nokta İsrail güçlü değil, İsrail’in imajı güçlü. “Güçlü İsrail” imajının oluşmasında muhaliflerinin emeği az değil. 7 Ekim şanlı direnişten sonra ekranlarda konuşanları hatırlarsanız “Bu hareketin MOSSAD’dan habersiz yapılamayacağını” söyleyeni mi dersiniz, “İsrail’in bunu HAMAS’ın yanına bırakmayacağını, sanki “kahhar” ismine sahip olan İsrail’miş” gibi konuşanları.

Geçelim bunu da ama şu kaideyi unutmayalım: “Allah, çalışan kullarına çalıştığının karşılığını verir.” Irkçı emperyalizm yani Siyonizm iş yapmadan önce kitleleri nasıl kontrol edecek onun üzerine çalıştı. Kitle iletişim araçları üzerine kuram yazanların çoğunun Yahudi asıllı olması öyle tesadüfen olan bir sonuç değildi.

Siyonistler Firavun’un sihirbazlarından öğrendiklerini “olan şey olmamış gibi, olmayan şeyi olmuş gibi gösterme” sanatını yüzyılımızda kitle iletişim araçlarını kullanarak dünya kamuoylarını ifsat etti. Sahip oldukları haber ajansları, sinema sektörü ve her alandaki yetiştirdiği elemanlarla insanlara yalan ve sahte bir dünya kurdu. HAMAS, en çok bu sahte dünyayı yıktı. İşgalcinin “yenilmezlik” imajını yerle bir etti. Son saldırılardaki daha fazla insanlık dışına çıkan saldırılarının bir sebebi de budur. Ufacık bir alana sıkıştırdıkları toplum, ülkemizde bazılarının “parmak arası sandalet giyiyorlar” diye aşağılamaya çalıştığı ufacık bir toplum günümüz Calut’unun imajını yerle bir etti. Bu imajı düzeltmek için de vurdukça vuruyor, yıktıkça yıkıyor; hem insanlığa gözdağı vermeye çalışıyor hem de elinin altında “vaat edilmiş topraklar” sebebiyle topladığı nüfusu ikna etmeye çalışıyor.

Yine gelelim bilme konusuna. Irkçı emperyalizm kendilerine vaat edilen dünyaya ulaşmak için her alanda sistematik çalışma gütmüştür. Ekonomiden bilime, siyasi hayattan sanat dünyasına. II. Dünya Savaşı’na dair dünya kamuoyuna “nedir?” diye sorulduğunda insanların aklına ilk gelen ne Hiroşima ne Nagasaki ne Dresden ne de ismini bilmediğimiz milyonlarca öldürülen insan gelir. İnsanların aklına ilk gelen Nazilerin Yahudilere yapmış oldukları iddia edilen konular gelir. Bunun sebebi ırkçı emperyalistlerin kitle iletişim araçlarında ürettikleri haber, kitap ve sinema sektöründe ürettikleri imajlardır.

II. Dünya Savaşı denilince ilk akla gelen ürünlerden biri de “Anne Frank'ın Hatıra Defteri (The Diary of a Young Girl)” adlı kitaptır. Gelin bu kitabın ne olduğuna İbrahim Paşalı’nın Öğle Uykusu kitabından bakalım: “Elinize aldığınız tükenmez kalemlere iyi bakınız. Bugün bütün dünyanın tanıdığı küçük Yahudi kızı Anne Frank, İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşadığı acı dolu günleri günlüğüne yazmıştı. Fakat sonradan laboratuvar tetkiklerinde fark edilir ki anılarının en önemli, bütün dünyayı gözyaşına boğan bölümleri tükenmez kalem ile yazılmıştır. Bunları bu küçük kızın yazmasına imkân yoktu. Çünkü tükenmez kalem, İkinci Dünya Savaşı’ndan yıllar sonra keşfedilmiştir. Bu, İsraillilerin ne ilk ne de son günahıdır.”

II. Dünya Savaşı ile ırkçı emperyalizmin iyi pazar oluşturduğunu, buradan ortaya çıkardıkları “mazlum” imajı ile Filistinlilerin topraklarını işgal ettiğini bilmeyenler ya da bilmezden gelenler, dünyaya Londra’dan bakanlardır.

Bir de ikide bir “Filistin’den, Kudüs’ten bizlere ne?” diyen bir kitle var. Onlara da şunu öğretelim; Filistin Ulusal Yönetimi’nin ilk başkanı olan Yaser Arafat’ın babası Çanakkale Cephesi’nde Anadolu toprakları için savaşmıştır.

Meseleyi anlamak için düşünmeye yetecek iki olaydan bahsettik. Tarih bize gösterdi ki; tek başına İbrahim, Nemrut’un ateşini söndürür. Öyle bir teslimiyete sahip olanlar, ırkçı emperyalizmin dünyada yaktığı ateşi söndüreceklerdir.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Elif Örs - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.



Şehir Markaları

Siz de şehir markaları arasındaki yerinizi mutlaka alın...

+90 (212) 697 10 00
Reklam bilgi

Anket Akaryakıt fiyatları Erdoğan'ın imzası ile zamlandı! ÖTV zam kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tüm anketler