Hani bu AKP savunucularının İmam Şafi’ye isnat edip uluorta kullandıkları bir söz var ya:
“Dostlarımı tespit etmek için düşmanlarımın attığı okların yönüne bakarım!”
Bugünlerde sömürgeci Batılılar ile Siyonist Yahudiler oklarını hep İran’a doğru atıyorlar.
Mesela, ABD, Obama döneminde İran ile uzlaşarak yapmış oldukları anlaşmaları tek taraflı feshetti. İran’a ambargo uygulamasına başladı.
Mesela İsrail gerek Kudüs’te pervasızca uygulamalara girerken, gerek parlamentoda ırkçı kanunları dünyanın gözünün içine baka baka çıkarırken, arada bir İran diye başlayan düşmanlık cümleleri kurmaya özen gösteriyor.
Mesela Trump ve Putin tarihi uzlaşma olarak niteledikleri mutabakatlarında İran’ın, bulunduğu yerlerden geri gönderilmesinden bahsediyorlar.
Mesela onlarca Batılı sömürgeci devlet savaş gemilerini ve bunların üstündeki imha silahlarını doğu Akdeniz’e doğru yönlendirmişler.
Mesela NATO “Çok Yüksek Hazırlık Seviyeli Müşterek Görev Gücü” olarak adlandırdıkları vurucu güçlerini İran sınırına yakın yerlere konuşlandırma telaşında.
Mesela ABD, İran’a ambargo koyan ülkeler kervanına Türkiye’nin de katılması için zorlayıp durmakta.
Bu düşmanlık oklarının yönü hep İran’a doğru.
Anlaşılan o ki, bunların hepsi de İran’ı Afganistan, Irak, Suriye, Libya, Yemen ve Mısır gibi ezerek parçalama ve böylece de BOP’un son bir vuruşla hayata geçirilmesini gerçekleştirme peşinde. Bunun için İran’ı havadan bombardımana tabi tutmak amaçlı hazırlıklarını son aşamaya getirmişler. Ama askerlerini İran’a sokarak riske atmak yerine, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni bu kirli işe alet edebilmenin hesaplarını yapıyorlar. Bu durum onlar için şahane bir çözüm. Çünkü bölgede sağlam kalan iki yumurta olan İran ve Türkiye’yi birbirine tokuşturarak kırmak bir taşla birçok kuş vurmak niyetindeler.
Bakmayın siz, bizdeki aklıevvellerin cımbızlarla ipucu arayıp, derin tahlillerle bu niyetleri gizlemek ve İran’ı suçlamak için bahaneler aradıklarına. Büyük fotoğrafı gözden saklamaya çalışsalar da işin buraya doğru gittiği ayan beyan ortada.
Türkiye bu rezil istilaya ve yıkıma ne diyecek?
Ortada hem umutlandıran, hem de kaygılandıran belirtiler var:
Önce umutlandıran belirtilere değinelim:
ABD İran’a uygulamaya başladığı ambargo konusunda Türkiye’yi de yanına çekmek için büyük baskılar uyguluyor. Bu baskılara başta Sayın Cumhurbaşkanımız ve diğer yetkililer Erbakan Hocamızın, “Bana ne Amerika’dan” çıkışındaki seviye ve şiddetinde olmasa da, ret cevapları veriyor. İşte birer cümle:
Cumhurbaşkanı Erdoğan bu baskılar karşısında, “Yaptırımlarla ilgili şunu bilmemiz lazım. ABD nasıl bir stratejik ortağımız ise, nasıl bir model ortağımız ise, bizim diğer stratejik ortaklıklarımızla ilişkiyi kesmek, ülkeler arasındaki bağımsızlık anlayışımıza ters düşer. İran bizim hem komşumuz, hem stratejik ortağımız. Biz onlardan öyle ürünler alıyoruz ki, almadığımız zaman benim ülkemin dış politikasında neler olacak?” dedi.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da, “Birleşmiş Milletler’in yaptırımlarına, tabii her ülke gibi biz de uyarız ama ABD olsun, başka bir ülke olsun, Avrupa Birliği olsun onların İran’a yönelik yaptırım kararlarına uymak zorunda değiliz” dedi.
Bunları görüp Türkiye’nin bu tuzağa düşmeyeceğine dair iyimser duygular besliyoruz.
Şimdi de karamsar belirtilerden bir örnek verelim. Türkiye’nin NATO (yani ABD) ile 2 yıl önce aralarında kararlaştırılan ve geçenlerde gönüllü olarak ev sahipliği yapmayı teklif ettiği “Çok Yüksek Hazırlık Seviyeli Müşterek Görev Gücü” aklımızı karıştırıyor. TBMM’yi bile devre dışına çıkararak ülkemize gelmesi söz konusu olan bu vurucu gücün ilk hedefinin İran olduğu ayan beyan ortada iken, ülkemize konuşlandırılmasını gönüllü olarak istemesi nasıl izah edilecek?
Bu tür yaklaşımlardan kaygı duymamak mümkün mü?
Türkiye ekonomik zorluklar yaşıyor. Kredi bulabilmek için Batı’nın eşikleri aşındırılıyor. Açıktır ki, başta ABD olmak üzere Batılı güçler hep İran’ı gösteriyorlar, Türkiye’nin İran ile kapışmasını intaç edecek şartlar ileri sürüyorlar. Nitekim İngiltere ve ABD’nin kredi istekleri karşısında söyledikleri bunu gösteriyor.
Peki, Türkiye böyle bir çılgınlığa razı olur mu?
Irak’ın işgaline, “Bağdat’a ilk bomba düştüğünde şu kadar milyar dolar kasamızda” diyerek onay verilmesi, Libya’ya NATO bombardımanı için takınılan en olumsuz tavırlardan kısa süre sonra, “Libya’nın Libyalılara ait olduğunun tespit ve tescili” bahanesi ile NATO işgaline katkı olarak donanma gönderilmesi, Kürecik casus tesislerinin yurda sokulması, Patriot krizindeki tutumlarını hatırlıyor, bunları düşündüğümüzde maalesef karamsarlığa kapılıyoruz. Türkiye’nin bu vahim hatayı işleyebileceğinden korkuyoruz.
Öte yandan Sayın Cumhurbaşkanımızın, “Artık ustalık döneminden de daha üst seviyedeyiz” mealindeki açıklamalarına bakarak da karamsarlığımızı gidermek istiyoruz. Öyle ya, eskiden yaptıkları vahim hatalardan ve aldanışlardan ders almışlardır. Ustalığın da üzerine çıkmışlardır. Elbette İran ile kapışmak sonucunu doğuracak bu feci yanlışlara düşmeleri söz konusu olamaz, diyerek de teselli bulmaya çalışıyoruz.
“Efendim biz bunlardan kredi alacağız ama İran’la bizi kapıştırmaya yönelik açık kapı bırakmayız, anlaşmamızı sözleşmemizi buna göre yaparız” diyecek olurlarsa amenna! Yalnız bunların verdikleri sözleri asla tutmadıklarını ve tutmayabileceklerini, attıkları imzaların arkasında durmadıklarını ve durmayabileceklerini hatırlatmak isteriz.
Bunca aldatılmışlıklar buna örnek değil mi?
“Ustalık” döneminin bile ilerisinde olan Sayın Cumhurbaşkanımız kolayca anlayacaktır ki, Türkiye’ye küstahça bir dille ekonomik ve finansal yaptırımlar uygulayacaklarını açıklamalarının hemen arkasından, savunma bakanlarını sahneye sürerek, “Brunson krizi askeri ilişkileri etkilemez, çalışmaya devam ediyoruz” türünden açıklama yaptırmak, “Daha Türkiye’ye ihale etmek istediğimiz kirli işler var” anlamına gelmektedir.
Oklar İran’ı gösteriyor. Artık gerçek dostlar da potansiyel düşmanlar da ayan beyan ortadadır.
İslam Birliği için çaba harcamanın, adım atmanın tam da zamanı değil mi?
USTALIK
Şu kadar yılda kazanıldı ustalık,
Artık adamlarına beceri verir.
Aldana aldana kazanıldı üstelik,
Bu defa aldanmayıp beceriverir!
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Yorumlar
(1)Seko69 - yoruma gerek olmayan bir yazı. yüreğine sağlık...
Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Sitemizin Topluluk Kurallarına uymayan yorumlar yayınlanmaz. Yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.